Celal Eren ÇELİK
Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı “Geniş kapsamlı askeri operasyon” -Aşağıda anlatacağımız sebepler ile anlı şanlı güvenlik uzmanlarımız (!),hukukçularımız kavramı doğru kullanmıyor ve ısrarla olaya “SAVAŞ” diyorlar,oysa ki devletler birbirine resmi olarak savaş ilan etmedikçe siz buna savaş diyemezsiniz- 2.ayına girerken yaşananların halen sadece askeri ve kısmen ekonomik boyutu konuşulsa da ne asıl soru soruluyor,ne de bugün yaşanılan sürecin asıl sebebi irdeleniyor.
O nedenle dikkatle takip ettiğim bu süreç artık bu yüzeysel ve sınırlı alanlarla kendini çerçeveleyen bir bakış açısının dışında farklı ve daha geniş bir perspektiften ele alınmayı gerektiriyor…
O zaman biz de peşrevi çok uzatmayalım ve yazımıza geçelim…
Tarih yaprakları 9 Kasım 1989’u gösterdiğinde Berlin Duvarı yıkıldığında aslında o duvarın altında sadece SSCB değil, tam bir paradoks olarak NATO da kalmıştı…
Zira NATO kuruluşu itibariyle tamamen “SSCB tehlikesi” ve “Olası bir SSCB işgaline” karşı ABD ve Batı bloğunun Soğuk Savaş döneminde “Anti-Komünizm” ideolojik yapılanma ve konsepti ile oluşturulmuş bir kurumsal yapıydı. SSCB’nin tarihe karışması ve “Komünizm tehlikesinin” ortadan kalkması ile aslında NATO’nun da işlevsiz kalması sonucu doğmuştu.
İşte bu dönem aynı zamanda SSCB-ABD arasında geçen ve 2.DÜnya Savaşı sonrasında şekillenerek “Yeniden” dizayn edilen Dünya siyaseti için Soğuk Savaş yılları için kullanabileceğimiz “1.YENİ DÜNYA DÜZENİNİN” desonuna gelindiğini tescilleyen dönemdi.
1990 itibariyle başlayan “2.YENİ DÜNYA DÜZENİ” olarak adlandırabileceğimiz ve en belirgin özelliğinin tabii ki SSCB’nin dağılması sonrasında ABD’nin Dünya’daki “Tek kutuplu sistemin” belirleyici aktörü olarak Neo-Con’ların öncülüğünde “Dünya’nın süper gücü ve jandarması” rolüne soyunması ile birlikte 21. yüzyılın ana “Nüfuz mücadelesi” olacak olan enerji hatlarına doğru agresif şekilde hamle yapması olan dönem başladı.
İşte tam da bu dönem ise ne tasadüftür ki 11 Eylül saldırılarını hemen ardından Afganistan’ın bombalanması ve işgali ile yeni bir süreci de beraberinde getirdi.
İşlevsiz kalan NATO için yeni bir “Düşman” bulunmuş, başta Taliban olmak üzere “Radikal İslami Terörizm” NATO’nun yeni “Düşman konsepti” haline getirilmişti. Ancak açıktı ki “Radikal İslami Terörün” şekillendirilerek NATO için yeni bir “Düşman” olarak Dünya kamuoyunun önüne çıkartılması, ABD açısından son derece işlevsel ve gerekli bir “Askeri müdahale aygıtı” olan NATO’nun işlevselliğini kaybetmemesi ve canlı tutulabilmesi için yaratılan “Suni bir düşmandı”.
Burada asıl önemli amaç ise ABD Afganistan’dan başlayıp,Ortadoğu ile devam edecek ve en nihayetinde Orta Asya’daki enerji hatlarının kontrolünü ele alacağı “Büyük Stratejik Emperyal Planını” uygularken NATO’nun kendi planlarındaki “Askeri vurucu gücü” olmasını sağlamaktı. Zira bu tip askeri operasyonları NATO eli ile yapmak hem maliyeti azaltırken hem de pek çok üye ülkeden sağlanan katılım ile “Uluslararası meşruiyeti” de beraberinde getiriyordu. Nitekim ABD bu amacına ulaşırken pek çok kez NATO vasıtası ile kendi emperyal amaçları için Türkiye’yi ve Mehmetçik’i de kullandı.
Öte yandan ABD’nin Dünya’daki “Tek süper güç” olma durumu 2005 itibariyle sarsılmaya başladı.
Dünya ABD ve AB’nin yanı sıra Putin liderliğinde yeniden toparlanan Putin öncülüğündeki Rusya ve Çin’in öncülüğünü yaptığı, bu ikiliye Brezilya, Hindistan gibi ülkelerin eklendiği yeni bir döneme girdi ki bu dönemi “Çok kutuplu Dünya düzeni” olarak da nitelemek mümkün.
2005 yılına gelindiğinde artık “Çok Kutuplu Dünya Düzeninde” “3.YENİ DÜNYA DÜZENİ” olarak bahsetmek gayet mümkündü. “3.YENİ DÜNYA DÜZENİ” ABD,AB,ÇİN,RUSYA,BREZLİYA ve HİNDİSTAN’ın ekonomik,askeri ve, siyasi alanda Dünya siyasetinin şekillendirdiği dönemi anlatıyordu.
2005 yılında başlayan bu süreç aynı zamanda ABD ve AB’nin “Kritik” bir “Stratejik hamle yapması” ile birlikte “Küresel Satranç Tahtasında” pozisyonların yeniden belirlenmesine yol açtı.
O kritik hamle ise gerek AB’nin gerekse NATO’nun 2004 yılının hemen sonunda ve 2005 itibariyle Avrupa’nın “Doğusuna” doğru “Genişleme Stratejisine” geçiş yapması ve bunu aktif biçimde hayata geçirmesi oldu. Dolayısı ile 1999’da Polonya,Macaristan ile başlayan genişleme süreci,Letonya,Estonya,Litvanya,Slovakya,Slovenya Bulgaristan ve Romanya’yı da içine alan şekilde devam etti ve Soğuk Savaş döneminde SSCB’nin hakimiyet alanında olan Doğu Avrupa ülkelerinin AB-ABD dolayısı ile NATO’ya entegre edilmeleri ile birlikte 2014 itibariyle ABD-AB müttefikliği aynı zamanda NATO üzerinden Rusya’yı “Çevreleme” stratejisi ile Rusya açısından tam anlamı ile bir “Yakın Güvenlik Tehdidi” haline geldi…
ABD-AB-NATO 3’lüsü Rusya’ya karşı bu “Çevreleme” hamlesini adım adım hayata sokarken Rusya da bu hamleye, Gürcistan’a müdahale edip, Çeçenleri Rus yanlısı Kadirov ile etkisiz hale getirip, Orta Asya’da Rus yanlısı iktidarların oluşmasını sağlayıp ve en sonunda 2014’te Kırım’ı ilhak ederek karşılık verdi.
Ancak Rusya’nın bu hamleleri belirli bir periferi için ABD-AB-NATO 3’lüsünün “Çevreleme” stratejisinin etkisini kırsa da Rusya için tam anlamı ile bir “Güvenlik Duvarı” oluşmadı. Ve 2014 itibariyle ABD-AB-NATO 3’lüsünün Doğu Avrupa’daki genişleme noktasında artık Rusya sınırına dayanacaklarını belli ettikleri Ukrayna’nında bu “Genişleme” alanı içerisine dahil edilmesi gündeme alındı.
İşte aslında tam da bu sebeple bugün Rusya ile Ukrayna arasında yaşananlar bir “Sonuç” zira Rusya 2014 yılından bu yana Ukrayna’nın bu genişlemeye dahil olması halinde NATO’nun -Aslında ABD’nin- sınırlarına füzeleri ile geleceğini bildiği için buna sert tepki gösterdi ve her fırsatta buna kesinlikle müsaade etmeyeceğini de açıkça belirterek 2014 itibariyle bölgede gerilimi giderek arttırmaya başladı…
Rusya’nın 2014’te gerilimi adım adım ve “Kontrollü” şekilde artırması aslında kendisine yönelik eğer aktif aksiyon almazsa başına gelecek büyük güvenlik tehdidi karşısında ilk hamleyi kendisinin yapacağı bir “Zemini” hazırlamaktan başka bir şey değildi. Gerek Kırım’ın ilhakı konusu gerekse Donbass bölgesinde Rusya’nın tavrı işte bahsettiğimiz bu “Kontrollü gerilim” ile birlikte hazırlanan ve bugün yaşanan olaylar öncesinde hazırlanan zemin için örülen taşlardı.
Buna karşın ABD-AB-NATO 3’lüsü de boş durmuyor ve Yunanistan ile Bulgaristan’a askeri yığınak yaparken aslında bugün yaşanan çatışma sürecini öngördükleri için Rusya’nın Ukrayna’ya düzenleyeceği bir operasyonda Ukrayna’nın askeri ve lojistik destek hattını Doğu Avrupa üzerinden kesintisiz sağlamak ve gerektiği takdirde Ukrayna’ya daha büyük ölçekte askeri desteği bu hat üzerine sağlamak için askeri yığınak yapıyorlardı.
Peki tüm bu anlattıklarımız çerçevesinde bakıldığı zaman Ukrayna’nın NATO’ya dahil edilip,Rusya sınırına NATO yani ABD füzelerinin konuşlanmasının her ne şartta olursa olsun Rusya tarafından kabul edilemeyecek ve tam tersi Rusya’nın aktif ve sert müdahalesi ile sonuçlanacağı ortadayken ABD-AB-NATO 3’lüsü bu durumu bilerek neden yarattı?
İşte Rusya ile Ukrayna arasında bugün yaşananlar konusunda asıl önemli soru tam da bu…
Dünya büyük bir “Dönüşüm” süreci eşiğinde… Bu süreçte dijitalleşen ve Endüstri 4.0’ı aşarak 5.0’a entegre olacak Dünya’da pek çok parametre değişeceği gibi bu değişim tamamen Batı merkezli finans-kapital odakları tarafından organize ve dizayn edilmekte. Dolayısı ile aslında konu coğrafyaların değil “Büyük sermayenin” güvenliği.
Ve Londra-New York-Berlin-Paris odaklı “Küresel finans kapital” odakları Dünya’da ABD-SSCB arasındaki Soğuk Savaş, ABD’nin kısa süreli “Tek Kutuplu Dünya Düzeni”, 2010 itibariyle başlayan “Çok Kutuplu Dünya Düzeni”nin ardından 4. bir “YENİ DÜNYA DÜZENİ” başlatmaya hazırlanıyorlar. Çok büyük ölçüde dijitalleşen bir Dünya’nın kurgulandığı, ulus devletlerin tamamen tasfiyesinin planlandığı, orduların minimize edilmesinin düşünüldüğü ve pek tabii ki devletlerin çok uluslu şirketlerin açık pazarı hatta adeta “Devletleri bu şirketlerin yönettiği” birer “MONOPOLY” oyunu sahası olması planlanan bu sistemin ise özellikle Rusya-Çin gibi ülkelerdeki otokrat/totaliter sistemler tarafından kabul edilerek uygulanması mümkün değil.
Dolayısı ile “Küresel Finans-Kapital” güç merkezlerinin yukarıda bahsettiğimiz ve başlatmaya hazırlandıkları 4.YENİ DÜNYA DÜZENİ öncesinde bu yeni dönem için bir “ARA GEÇİŞ DÖNEMİNE” ihtiyaçları var. Bu “ARA GEÇİŞ DÖNEMİNİN” temel hedefi ise planlanan “YENİ DÜZENİN” kabul etmeyecek, kendi küresel ticaret sistemini kurma adımları atan, otokrat/totaliter dolayısı ile uluslararası kurumların da çok fazla müdahil olamadığı başta Rusya ve Çin gibi ülkeleri ya “Hizaya” getirmek yahut bu sistemleri “Tasfiye” etmek sonrasında “Zenginliklerini” alarak “4.YENİ DÜNYA DÜZENİNE” entegre etmek.
Bunun için ise Dünya öncelikle yeniden bir “DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜKLER BLOĞU” (Yani AB-ABD ve bunların askeri ayağı olan NATO) ile “OTOKRAT/TOTALİTER,DİKTATÖRYAL REJİMLER BLOĞU” karşılaşmasına sahne olmak zorunda.
Pek çok uzmanın dile getirmediği bir husus tam da bu noktayı bize gösteriyor: Rusya’nın Ukrayna’ya düzenlediği “Geniş çaplı askeri operasyon” 21.Yüzyılın en büyük “PROPAGANDA SAVAŞINA” da dönmüş durumda. Batı merkezli küresel medyada Rusya aleyhine pek çok fake haber ve görüntü servis edilirken,müthiş bir propaganda makinesi durmaksızın çalışmakta.
Bu “PROPAGANDA MAKİNESİ” sürekli Rusya’nın “Totaliter ve Otokrat” rejimine vurgu yapıyor, daha düne kadar hiç umurlarında olmayan Rusya’daki özgürlükler bir anda hatırlanıp gündeme getiriliyor,Putin muhalifi ve “Küresel sermayeye “sığınmış oligarklara her türlü imkan sağlanıp bu oligarkların gerek Putin ile gerekse kendilerine rakip Putin yanlısı diğer oligarklar ile “Hesaplaşmalarının” önü açılıyor.
Özetle bakacak olursanız şu an Rusya-Çin bloğu Batı tarafından tam anlamı ile Soğuk Svaş dönemi sonrasında bir kez daha Orwell’in başyapıtı 1984’teki “OKYANUSYA” gibi resmedilmeye başlanmış durumda.
Burada amaçlanan ise “DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜKLER BLOĞU ile OTOKRAT/TOTALİTER/DİKTATÖRYAL REJİMLER BLOĞU karşı karşıya” denilerek yeniden Dünya’yı bir tercihe zorlamak.
Rusya’nın tepki vereceğini bile bile Ukrayna üzerinden bu kadar zorlama yapmak da tam olarak bu “Tercihi” zorunlu hale getirmek için son derece stratejik ve planlı bir hamleydi. Zira Rusya burada bir karar vermek zorunda kalacaktı; ya karşı bloğun hamlesine sessiz kalacak ve sınırlarına NATO yani ABD füzeleri gelecekti ki bunun bir sonraki adımı Rusya’nın Orta Asya ve Ortadoğu’daki tüm etkinliğinin kırılması ile birlikte aynı zamanda Rusya’nın “Klasik nüfuz alanı” olan Doğu Avrupa ile bağlantısın da Belarus dışında tamamen kesilmesiydi. Ya da Rusya bugün yaptığını yapacak ve Ukrayna’ya operasyon düzenleyecek bu kez de haksız bir zemine kayacak, Dünya’da “OTOKRAT-TOTALİTER REJİMLERİN” temsilcisi olarak önce “şeytanlaştırılacak”, sonra yaptırımlar ile yıpratılacak son aşamada “Küresel” bir “İZOLASYON” ile tasfiye edilecek pozisyona getirilecekti.
Önümüzdeki süreç tam anlamı ile yeniden kurgulanan bu 2 bloğun mücadelesi haline getirilecek.
Bu arada Çin’in de bu yaşananları kendisini bugünkü haline getiren İngiliz küresel sermayesinin “SUFLE” vermesi ile okuyarak sürecin nereye evrildiğini gördüğünü ve herkesin beklediğinin aksine Rusya’ya çok açık bir destek vermediğini, BM’de çekimser oy kullandığını da buraya not olarak düşelim.
Evet ekranlarımızdaki anlı şanlı “Güvenlik Uzmanlarımızı”, “Stratejistlerimizi” izlerken –hele de aralarından bazıları ellerinde bir çubuk ile ekrandaki harita önünde ahkam kesmeye bayılıyor pek de bir havalı olduklarını düşünüyorlar– günlerdir sadece alınan şehirler,atılan bombalar,imha edilen tanklar, direniş hatları konuşuldu…
Oysa yazımızda bahsettiğimiz gibi konu Ukrayna değil “4.YENİ DÜNYA DÜZENİ” ve bugün Rusya ile Ukrayna arasında yaşananlar da bu “4.YENİ DÜNYA DÜZENİNİN” doğum sancıları…