Celal Eren ÇELİK
Milli Görüş ve Saadet Partisi’ne yakınlığı ile bilinen v eyıllardır medya camiasında perde arkasındaki sahibinin Saadet Partisi olduğu konuşulan TV5 kanalı bugün skandal bir yayınla FETÖ firarisi Hakan Şükür’ü canlı yayın konuğu olarak aldı.
Sunucunun Hakan Şükür’e pek çok övgüde bulunduğu ve Hakan Şükür’e Türkiye’nin yaşadığı “Sendromu” sorduğu program kamuoyunun büyük tepkisini çekerken RTÜK de yayın hakkında inceleme başlattı.
Tüm bu gelişmeler sonrasında özellikle Erbakan ve Milli Görüş Hareketi’nin Fethullah Gülen ve FETÖ’ye siyasi hayatının her döneminde “Mesafeli” oluşuna da vurgu yapıldı.
Ancak Erbakan’ın Fethullah Gülen ve FETÖ’ye siyasi hayatının en başından beri mesafeli olmasının perde arkasında özellikle 1960’ların ortasından başlayarak 1980’lerin ilk yarısına kadar son derece sert biçimde yaşanan bir “TARİKATLAR SAVAŞI” yatmaktaydı.
MİLLİ GÖRÜŞ VE ERBAKAN FETÖ’YE “TARİKATLAR ARASI GÜÇ SAVAŞI” NEDENİ İLE MESAFELİ DURDU
Erbakan ve Milli Görüş çizgisi Nakşibendiliğin Halidi ekolüne bağlı Gümüşhanevi Tekkesi’ne (Kamuoyunda yaygın olarak bilinen ismi İskenderpaşa Dergahı) bağlıyken, FETÖ ise Nur Cemaati içerisinden doğmuştu.
1960’lı yılların ortalarından itibaren siyaseten güç mücadelesi yaşamaya başlayan Nakşinendi ve Nur tarikatları 2 farklı partiyi destekledi. Nakşibendi Halidi ekolü Erbakan liderliğindeki MSP’yi desteklerken, Nur Cemaati ise tüm gücü ile Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi’ni destekliyordu.
Nakşi-Halidi ekolü ile Nur Cemaati arasındaki ilk mücadele ise Necmettin Erbakan daha siyasete girmeden önce TOBB Başkanlığına aday olduğu süreçte yaşandı.
Anadolu’daki Nakşi tüccarlar ve odaların örgütlü biçimde Erbakan’ı desteklemesi ile Nur Cemaati’nin tüm çalışmalarına karşın Erbakan TOBB Başkanı seçilse de, Nur Cemaati bu kez devreye daha “Üst” bir makamdan girdi.
Nur Cemaati’nin desteklediği, seçim mitinglerinde kürsüye “Bir elinde Kur’an, yüreğinde iman… İşte geliyor “Nur”lu Süleyman” anonsu ile çıkan Adalet Partisi Genel Başkanı ve dönemin Başbakanı Süleyman Demirel Erbakan’ı seçimle geldiği TOBB Başkanlığı görevinden alınca Nakşi-Halidi ekolü ile Nur Cemaati arasındaki “Nüfuz savaşı” bir üst seviyeye taşınmış oldu.
Ancak Erbakan’ın TOBB Başkanlığı görevinden alınması Nakşi-Halidi ekolünün Gümüşhanevi Tekkesi’nin yani İskenderpaşa Tekkesi’nin “Siyasallaşacağı” süreci başlattı.
İlk olarak Erbakan’ı 1969 yılındaki seçimlerde tüm gücü ile destekleyen Nakşi-Halidi ekolü, TOBB Başkanlık seçimleri öncesinde yapılan çalışmalardaki örgütlülüğü de kullanarak Erbakan2ı Konya’dan bağımsız olarak milletvekili çıkarttı.
Sonrasında ise Erbakan yine Nakşi-Halidi ekolünün Gümüşhanevi Tekkesi’nin büyük desteği ile “Siyasal İslamın” ve “Milli Görüşün” ilk siyasi partisi olan Milli Selamet Partisi’ni kurdu.
Necmettin Erbakan,Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,eski maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ve bugünkü pek çok AKP ve Saadet Partisi üst düzey yönetim kadrosu işte bu Nakşi-Halidi ekolüne bağlı Gümüşhanevi Tekkesi’ne bağlıydılar…
Nakşi-Halidi ekolü “Kanadında” bunlar yaşanırken o dönem Fethullah Gülen’in de içerisinde “Dikkat çeken” ve “Sivrilen” isimlerinden biri olduğu Nur Cemaati siyaseten en güçlü dönemini yaşıyordu. Adalet Partisi ve Süleyman Demirel’e tam destek veren Nur Cemaati Demirel’in AP iktidarları döneminde devlet içerisinde giderek daha da güçlenmişti.
Öte yandan Milliyetçi Hareket Partisi ise daha “Butik” bir tarikat olan ancak Gümüşhanevi Tekkesi ve başta ABD ile son derece girift ve “Derin” ilişkilere sahip Arusi Tarikatı ile yakınlaşmış, hatta Alparslan Türkeş Arusi Tarikatı liderini partide üst düzey görevle aktif siyaset yapmaya ikna etmeye çalışsa da ikna edememiş ama desteğini almıştı.
İlişkileri Erbakan’ın da mensubu olduğu Nakşibendi Halidi ekolünün Gümüşhanevi Tekkesi ile girift halde olan Arusi tarikatı ise MSP ve MHP’ye destek veriyordu.
Yaşanan bu “Tarikatlar arası nüfuz mücadelesi” bir dönem “Ateşkes” ile yavaşladı…
Süleyman Demirel’in Adalet Partisi liderliğinde kurulan MC iktidarlarında Adalet Partisi,MSP ve Milliyetçi Hareket Partisi bir arada koalisyon ortağı olarak yer aldılar.
Doğal olarak aslında bu koalisyonlar “Nakşi-Halidi-Arusi-Nur Cemaati Koalisyonları” oldu.
1980 sonrasında 1980’lerin ortasına kadar Nakşi etkisi Özal ile devam etse de Fethullah Gülen’in bir ABD “Projesi” olarak ön plana çıkartılıp FETÖ’nün adım adım önünün açıldığı süreçte aslında Nur Cemaati’nin de önü açılmış oldu ancak bir süre sonra Gülen Nur Cemaati’nden tamamen kopru ve kendi yapılanmasını oluşturdu. Ve “Gülen Cemaati” olarak isimlendirilen suç örgütü FETÖ doğdu.
Tüm bu ilişkiler ağını,mücadeleleri ve daha fazlasını bu satırların yazarı bendeniz TEKKEDEN DEVLETE:YEŞİL İKTİDAR kitabımda kaleme alarak okurlarımız ile paylaştım.
KAVGA “TARİKATLARIN GÜÇ KAVGASIDIR”
Sonuca gelecek olursak kimse biz Cumhuriyetçi Kemalistlere “Erbakan FETÖ’ye de Gülen’e de şöyle karşıydı,böyle dik durdu” masalı anlatmasın olay tamamen bir “Tarikatlar arası güç savaşıydı” ve bu savaşın siyasal arenaya iz düşümüydü…
Yoksa aynı Erbakan’ın Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Konutu’nda “Laikliğe meydan okurcasına” tarikat şeyhlerini protokol ile ağırlayışını unutmadık…