Celal Eren ÇELİK
Dün Türkiye oldukça sıcak 2 gelişmeyi peş peşe yaşadı…
Bu gelişmelerden ilki Anayasa Mahkemesi’nin HDP’nin kapatılmasına ilişkin iddianameyi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na geri göndermesiydi.
Dün yaşanan bu gelişmenin hemen ardından ise daha önce Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir talep ve bir çıkış MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından dile getirildi.
Anayasa Mahkemesi’nin HDP İddianamesini iade etmesini eleştiren Bahçeli “Anayasa Mahkemesi de kapatılmalıdır” çıkışını yaptı.
Normal şartlarda ve normal ülkelerde Bahçeli’nin bu talebi bizzat kendi partisi için bir kapatılma sebebi olabilir ve bu husus bir başka yazının konusudur…
Ancak burada üzerinde durup düşünülmesi gereken husus Bahçeli’nin bu kadar radikal ve aykırı hatta demokratik düzen ile taban tabana zıt bir açıklamayı sadece HDP’nin kapatılması süreci ile ilgili “Hoşuna gitmeyen gelişmeler” yaşanması nedeni ile kızgınlıktan söylediği mi yoksa bu söylemin bir arka plan ve bir “Olaylar bütünü” sonucu sarf edilmiş bilinçli açıklama mı olduğudur.
Öncelikle Bahçeli’nin dün gerçekleştirdiği “Anayasa Mahkemesi” kapatılmalıdır açıklamasını tek başına değerlendirmenin doğru olmayacağını ve Türkiye’de son 1-2 hafta içerisinde yaşanan bazı gelişmeler ile birlikte değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Hatırlayacağınız üzere AKP tüm tepkilere rağmen kongre süreçlerini pandemi nedeni ile ertelemedi ve “Lebaleb” kongreler ile sürdürdüğü parti içi kongre takvimini Büyük Kongresi ile kısa süre önce tamamladı.
AKP kongresinde herkes yeni oluşacak MKYK’ya gözünü dikerek bu MKYK’nın “Profiline” göre AKP’nin bundan sonraki süreçte izleyeceği genel politik hattı analiz etti.
Ancak niyedir bilinmez AKP MKYK’sında kendisine yer bulan bir isim üzerinde hiç durulmadı.
O isim 2016 yılında Ülke TV’de Ersoy Dede ile katıldığı bir programda “PKK bir terör örgütü değildir” diyen ve bu açıklaması hakkında hiçbir düzeltme yapmayan ve arkasında duran ,uzun süredir AKP tarafından pasifize edilmiş yahut daha doğru tabirle “Uykuya yatırılmış” eski AKP Milletvekili Orhan Miroğlu’ydu.
Tam da AKP’nin kamuoyunda “PKK ile en sert mücadeleyi veriyoruz” algısını yaratarak milliyetçi oylara talip olduğu süreçte “PKK terör örgütü değildir” diyen ve PKK’nin “Siyasal çizgisine” yakınlığı ile bilinen Orhan Miroğlu isminin AKP MKYK’sına alınarak AKP’deki “Yönetici elit” kadro arasında görevlendirilmesini sıradan bir parti içi görevlendirme yahut bir dönemsel tesadüf ile açıklamak ancak saflık olacaktır.
Orhan Miroğlu’nun AKP MKYK’sına alınmasından kısa bir süre sonra ise herkes Anayasa Mahkemesi’nin AKP-MHP bloğu baskısı ile HDP’ye kapatma kararı vereceğine kesin gözle bakarken HDP kanadından “İlginç” açıklamalar geldi…
Sanki tüm şartlar kendi aleyhlerine değilmişçesine Pervin Buldan çıktı ve büyük bir özgüven ile “Tabelamızı bile vermeyeceğiz” dedi.
Buldan’ın bu “Yüksek özgüvenli” açıklamasının hemen ardından Selahattin Demirtaş’ın “HDP kapatılacaksa AKP de kapatılmalıdır zira açılım sürecinde İmralı ile görüşen AKP’nin kendisidir” açıklaması geldi.
Bu arada ne Buldan’ın ne Demirtaş’ın açıklamalarına AKP yönetiminden yahut bizzat Erdoğan’dan hiçbir tepki gelmedi.
Tüm bu açıklamalar yapılırken bir yandan da başka “Enteresan” gelişmeler oluyordu.
Andımız kaldırılıyor, Selahattin Demirtaş bunun ne kadar isabetli bir karar olduğunu belirten Tweet’ler atılıyor, Atatürk’ün adı önce devlet madalyalarından kaldırılıyor, sonra TSK’ya subay yetiştiren okullardaki ders başlıklarından kaldırılıyor en sonunda tam da Anayasa Mahkemesi’nin HDP İddianamesini iade etmesinden birkaç gün önce Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde faaliyet gösteren Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı TÜRK Müziği Konservatuvarları’nın isminde bulunan TÜRK ibaresi kaldırılıyordu…
Tüm bu gelişmeleri alt alta koyduğunuzda MHP’nin kendisine vurduğu pranganın farkında olan ve MHP desteği olmadan adım atamayacak hale gelen ve 2016 itibariyle adım adım her gün MHP’nin esiri olan AKP’nin seçim öncesi MHP’yi devre dışı bırakacak şekilde Kürt seçmenleri MHP yerine ikame edecek “Adı konulmamış” yeni bir “Kürt açılımını” dizayn ederek başlattığını görmek gerekiyordu.
İşte tüm bu yaşananların üzerine Anayasa Mahkemesi’nin HDP İddianamesini iade etmesi ile birlikte Bahçeli nasıl 2002 seçimlerine gidilmeden hemen önce Almanya’da bir araya gelen Çiller-Mesut Yılmaz ikilisinin kendisini tasfiye edeceğini görüp ülkeyi erken seçime götürdüyse AKP ile kurduğu ittifakta bugüne kadar gerçekleştirdiği en büyük “Güç gösterisini” yaparak “Anayasa Mahkemesi de kapatılmalıdır” dedi…
Bahçeli SARAY’a çok açık ve çok net biçimde “Beni devre dışı bırakmayı aklının ucundan bile geçiremezsin bugün gelinen noktada öyle bir güce ulaştım ki buna da zaten gücün yetmez” mesajı verdi.
Ancak açık konuşmak gerekirse Bahçeli “Anayasa Mahkemesi de kapatılmalıdır” açıklaması ile demokratik teamüllerin de dışına çıkarak bir “Rus ruleti” başlattı…
Bahçeli bu söylemi öyle kuru sıkı biçimde de yapmadı zira bunun bir temeli var…
AKP’nin tüm direnişine rağmen resmen kişiye özel düzenleme ile Alaattin Çakıcı’yı tahliye ettirip “Sokak gücünü” eline geçiren aynı Bahçeli…
AKP’den MHP ile muhalif çatlak sesler çıkmasının hemen ardından EYT Yasa Tasarısı’na AKP “Hayır” derken bir anda “Evet” diyerek AKP’yi kilitleyip kriz yaratan ve yaşanan kaos esnasından verilen 15 dakikalık arada AKP’nin “Bensiz hiçbir şey yapamazsınız” mesajını alması ile 15 dakika sonra yeniden AKP ile yasa tasarısına HAYIR oyu kullanan ve AKP’ye dediğini yaptıran aynı Bahçeli…
2018 seçimlerine 4 gün kala Erdoğan meydanlarda “Meclis içerisinde yeni koalisyonlar deneyebiliriz” açıklamasını yaptığında 22 Haziran 2018’de HABERTÜRK’te katıldığı yayında “Bizi kullanıp bıraktıkları Davutoğlu’na kimse benzetmesin” diyerek yine gerekli mesajı veren ve bu mesajın ardından her ne hikmetse ve nasıl oluyorsa ilk sandığın açılmasından son sandığın sayılmasına kadar MHP’nin oyunda milim değişme olmadan %11’e sabitlenmesinin mimarı aynı Bahçeli.
Sakarya’da “Tanık” olarak ifadesine başvurmak isteyen hakimin bırakın ifade almayı, hakim hakkında HSK’nın apar topar işlem başlatmasına sebep olan aynı Bahçeli.
Bahçeli bu çıkışla AKP’ye “Kürtlerle bir ittifak kurup beni devre dışına çıkartacağını düşündüğün hiçbir formüle izin verem” mesajını çok net ve büyük bir gövde gösterisi ile vermiştir.
Bahçeli’nin çıkışlarını “Bunadı”, “Kasedi var”, “Koltuk sevdası” gibi yüzeysel ve sığ söylemler ile açıklamaya çalışmak çok mantıklı bir yaklaşım değildir.
Bu tip “Sığ” ve “Magazinel” bakış açısı ve söylemler ile Bahçeli’nin strateji ve söylemlerini açıklamaya çalışanlara tavsiyem ise Türkiye’nin son 25 senesine iyi bakmalarıdır…
Ve bu tip yaklaşım ile olayları değerlendirenler şu soruyu da kendilerine sorsunlar lütfen:
Bahçeli 7 Haziran seçimleri sonrasında 180 derece tavır değiştirmese ve Başkanlık sistemine destek vermese,Cumhur İttifakı’nın “Mucidi ve isim babası” olmasa hali ile Türk siyaseti %50+1’e kilitlenmese…
AKP her halükarda “Blok halinde tuttuğu” minimum %35 kemik seçmeni ile, ittifaklar olamayacağı için her biri dağınık ve en büyüğü %25 bandında oya sahip olan muhalefet partileri karşısında kaç defa daha tek başına hem de rahat rahat açık ara seçim kazanırdı? (Bu şekilde girilen 2002,2007,2011,2014 seçimlerinde AKP’nin muhalefeti tam da bu nedenle kendi blok olup,muhalefet parçalı olması nedeni ile nasıl ezdiğini iyi hatırlayın)
Bahçeli AKP’yi %50+1’e mahkum ederken verdiği destek ile AKP’nin “Ömrünü mü uzattı?” yoksa AKP’nin 20 yılda elde ettiği tüm kazanımları %50+1’i sağlayamadığı ilk seçimde bir gecede kaybedeceği bir sistemin alt yapısını mı kurdu?
Bahçeli sistemi AKP’ye verdiği destek ile %50+1’e mahkum edip İTTİFAKLAR’ın mucidi olarak AKP’yi “Esir almamış” ve CUMHUR İTTİFAKI’na AKP’yi ve Türk siyaset sistemini mecbur bırakmasa, AKP karşısında bugün İTTİFAK yapan muhalefet bloğunun siyaseten bir araya gelme şansı var mıydı? Diyelim ki bir araya geldiler “YASAL OLARAK” böylesi bir birliktelik oluşturma imkanları var mıydı?
Eğer bu soruların yanıtını verdiyseniz son olarak kendinize şunu sorun: Bahçeli klasik araba tutkunu, tespih meraklısı ,akademisyen, tekerleme gibi seçim ve grup toplantıları olan bir siyasetçi mi yoksa daha “Enteresan” ve “Derin” bir isim mi?
Ve aynı Bahçeli sizce sıra kendisine geldiğinde ateş alacak bir silahla “Rus Ruleti” oynar mı?
Yorum size ait…
________________________________________________________________________________________________
BAĞIMSIZ GAZETECİLİĞE DESTEK OLMAK İÇİN;
“Sizler için kimseye diyet borcu olmadan, bağımsız ve özgür şekilde bugüne kadar yaptığımız gazeteciliği daha güçlü biçimde sürdürebilmemiz için siz de destek olmak isterseniz; aşağıdaki linkten PDF formatında yayınlanan, Türkiye’nin tamamen dijital olarak yayın yapan tek özel ve dosya haber dergisi KRİPTEKS E-DERGİYE yıllık abone olabilir, DİJİTAL KİTAPLARIMIZDAN (e-kitap) satın alabilir, yahut Youtube kanalımıza abone olup KATIL butonundan kendi belirlediğiniz miktardaki desteklerinizle bağımsız gazetecilik mücadelemize destek olabilirsiniz...”
DİJİTAL BOOK STORE SANAL KİTABEVİ:
YOUTUBE KANALI LİNKİ: