CELAL EREN ÇELİK
AKP yerel seçimlere giderken bir yandan çeşitli tarikat-cemaatlerin desteğini konsolide eder, bir yandan Yeniden Refah Partisi gibi tabanından oy kayışı yaşanması muhtemel partilere çeşitli “Tavizler” vererek işbirliklerine gider, bir yandan da tüm yandaş medyası ile birlikte devasa bir propaganda aygıtını görsel-yazılı ve sosyal medyada harekete geçirerek büyük bir algı operasyonuna girişirken kamuoyu çok farkında olmasa da, ara sıra dillendirdiği ve asıl “Stratejik” önemi bu yerel seçimler sonrasında oluşacak yeni döneme dair olacak “Sinsi” ve “Sinsi” olduğu kadar “Stratejik” bir planlama yapıyor.
Hatırlanacağı üzere Adalet Bakanı 7 Aralık 2023 tarihinde “Yeni yargı paketi” üzerinde çalıştıklarını ifade ederek bu paket ile birlikte suçların cezasız kaldığı şeklinde kamuoyunda oluşan algının önüne geçilmesinin amaçlandığını ve kamuoyunun büyük beklenti içerisinde olduğunu söylemişti.
Tunç bu açıklamasında “Suç, işleyenin yanına kar kalmaması lazım. Yani 2 yılın altında cezaya hüküm giyen biri, koşullu salıverme süresiyle beraber denetimli serbestliği de dikkate aldığımızda hiç cezaevinde barındırılmadan tahliye oluyor. Bu da toplumda bir cezasızlık algısına neden oluyor. Bu anlamda denetimli serbestlik süresini otomatik 1 yıl şeklinde değil de bir oran getirerek, beşte 1 olabilir, bu tabii milletvekillerimizin takdirindedir. 1 ay cezası olanın bile 12 gün cezaevinde kalması gerekir diye düşünüyoruz. Bu bizim katıldığımız toplantılarda hep dile getirildi. Yine 2 yıl ceza alan birisinin özellikle koşullu salıvermesi 1 yıl. 1 yılın beşte biri denetimli serbestlik olduğunda da en az 9-9,5 ay gibi cezaevinde kalması, özellikle cezasızlık algısının ortadan kaldırılması açısından önemli diye düşünüyoruz. Teklif yasalaştığında cezası 5 yılın altındaki suçlar bakımından, bu suçları işleyenler bakımından cezaevinde kalma durumu söz konusu olacak.” ifadelerini kullanmıştı.
Oysa bu ifadeler aslında AKP’nin “Başta muhalif gazetecileri ve toplumda etkisi olan yazılı,görsel ve sosyal medyada etkili isimleri susturma” planının ilk adımıydı ve kamuoyu buna hazırlanmaktaydı.
AKP daha önce “Yetmez ama evet” propagandası yapan liberalleri yanına çektiği Anayasa değişikliği referandumunda olduğu gibi yargı paketini adeta bir “Elma şekeri” gibi tasarlıyor, bu yargı paketinde “Toplumun suçluların cezasız kalması” öfkesini kullanıyor ve öte yandan yeni yargı paketi ile “Suçun cezasız kalmayacağı” güvencesi veriyordu.
Böylece yeni yargı paketi “Elma şekerinin içerisindeki asıl zehrin” fark edilmeden kamuoyun nezdinde meşruiyet kazandırılması ve kabul görmesinin psikolojik alt yapısı da bu açıklama ile yapılıyordu.
ASIL AMAÇ MUHALİF GAZETECİLER VE ETKİN MUHALİF SOSYAL MEDYA HESAPLARINI SUSTURMAK
Oysa planlanan “Yeni yargı paketi” ile yapılmak istenen asıl amaç AKP’nin “Suçun cezasız kalması ve kamu vicdanının rahatlaması” değil. Zira AKP döneminde Türkiye hukuka güven endeksinde Dünya’da son sıralarına kadar gerilemiş, gelişmemiş Afrika ülkelerinin bile altına düşmüş durumda.
Ülkede yargıdaki rüşvet ve yolsuzluk iddiaları ayyuka çıkmış, kararlar siyaseten veriliyor hatta ve hatta Anayasa Mahkemesi’nin kararları uygulanmıyor, kamu vicdanının zedelendiği tonlarca dava adliye koridorlarında isyana sebep oluyor ama AKP’nin aklına bu kamu vicdanı ve “Suçun cezasız kalma” hali hemen seçimlerden önce geliyor.
Zira bu yargı paketi gerçekleştirilirse AKP’nin yolsuzluklarını ,hırsızlıklarını, vurgunlarını ortaya çıkartan, AKP ile ilgili eleştirel yazılar kaleme alan pek çok muhalif gazetecinin başlarının üzerine “Demoklesin kılıcı” asılmış olacak.
Bu yargı paketi uygulamaya başlandığı anda muhalif gazeteciler yaptıkları haberler sonrasında ard arda AKP’nin “Avukatları” tarafından sistematik ceza davaları ile karşı karşıya kalacak, yine AKP’nin siyasallaştırarak adeta arka bahçesine çevirdiği yargıda ise bu gazetecilere verilecek 2 sene altındaki cezalarda dahi muhalif gazeteciler ve büyük muhalif sosyal medya hesaplarının kullanıcıları/yöneticileri hapse girecek.
Öte yandan yeni yargı paketinin bu şekilde uygulanabilmesi için ya “Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması” uygulaması tamamen devre dışı bırakılacak, ya da sistematik olarak muhalif gazetecilere-toplum üzerinde etkili ve geniş kitlelere ulaşabilen hesapların sahiplerine açılacak davalar ile bir kez “Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması” kararı ile mahkemesi sonuçlanmış olan gazeteciler yeni girecekleri davalarda 2 senenin altında bir ceza alsalar da bu cezaları ilk aldıkları “Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması” ile sonuçlanmış olan davadaki ceza ile birleştirilerek yine cezaevinin yolunu tutacaklar.
Yani AKP “Yeni yargı paketi ile kamuoyunun vicdanını rahatlatıyoruz” bahanesi ile muhalif gazetecileri baskı altına alarak gerçekleri kamuoyuna duyurmalarının önüne geçmek, bunu yapanları ise hapse yollamak amaçlı “Sinsi” bir planı devreye sokuyor.
Peki bu “Sinsi plan” sadece yerel seçimler yaklaştığı için mi yapılıyor?
Bu sorunun bize göre yanıtı “Hayır”
Zira yerel seçimler sonrasında Türkiye’de siyaseten kartların yeniden dağıtıldığını, yeni işbirliği ve ittifakların ortaya çıktığını göreceğiz ve AKP tam da bu süreçte kendisine neredeyse “Demokrasiyi” de fiilen ortadan kaldıracak genişlikte yetkiler verecek yeni bir Anayasa’yı gündeme taşıyacak.
İşte AKP bu Anayasa’yı referanduma gitmeden Meclis’ten yeterli sayıyı bularak yahut referandum ile hayata geçirebilirse kamuoyunun en azından yarısının karşısında olduğu bir yeni ve totaliter eğilimleri ve buna yönelik “Ucu açık maddeleri” olan bir Anayasa ile karşı karşıya kalacak Türkiye’de kamuoyunun zaten tepki gösterdiği Anayasa’nın ve bu yeni,totaliter eğilimleri olan Anayasa’ya göre yapılacak yeni uygulamaların sorunsuzca işletilmesi için “Baskı” unsurunun kullanılması gerekmekte.
İşte bunun için de muhalif medya ve gazetecilerin tam da bu noktada yukarıda açıkladığımız şekli ile hapis cezası baskısı ile susturulması gerekmekte.
Yargı paketi sadece muhalif medyayı ve muhalif gazetecileri de etkilemeyecek.
AKP’nin hem yeni yargı paketi hem yeni sosyal medya düzenlemeleri, hem “Dezenformasyon Kanunu” ve bunun için kurulan özel kurum, hem de çıkarttığı “Yalanı yayma suçu” cezasının çok daha hızlı ve doğrudan yargıya intikal ettirilerek siyasallaştırılmış yargıdan istenen sonuçların çıkmasının sağlanması ile sosyal medyayı da büyük bir baskı altına alarak sosyal medya mecrasında önemli kitlelere ulaşan kullanıcıları da bu “Yeni yargı paketi” ile baskı altına alması ,kimini susturması, kimisini ise cezaevlerine göndermesi ile sonuçlanacak bir süreç yaşanacak.
Peki sonrası mı?
Sonrası şu:
1984’e hoş geldiniz, Sevgi Bakanlığı sizi bekliyor…
*Kitabı okumayan okurlarımız için not: 1984, George Orwell tarafından 1948-1949 yılları arasında yazılıp,1949 yılında ise ilk baskısı yapılan Dünya’ca ünlü distopik romandır. Romandaki 4 bakanlıktan birisi olan “SEVGİ BAKANLIĞI” “Güvenlik ve baskının” bakanlığıdır asıl olarak. Beyin yıkama faaliyetleri ile hükümet yanlısı bireyler yaratır. “Düşünce polisi” diye birimleri vardır. Karşıt fikirleri yıkmak ise asli görevlerinin en önemlilerinden birisidir.