Celal Eren ÇELİK
AKP’nin 22 senelik iktidar süreci sonunda geldiği durum sürdürülemez olduğu ve iktidarını devam ettirmek için küresel güç odaklarının BOP Planının Türkiye ayağını “Yeni Anayasa ve Yeni Açılım Süreci” ile birlikte hayata geçirme zorunluluğu giderek otoriterleşen bir siyaset izlemeye kendisini mecbur bırakıyor.
AKP gerek siyaset,gerek sanat,gerek akademi dünyasına yaptığı operasyonlar ile sistematik bir “Korku iklimi” yaratarak önümüzdeki süreçte normal şartlarda halkın ve aydınların yoğun tepki göstereceği kendisi açısından sıkıntılı olacak bu süreçte muhalif sesleri minimize etmek için giderek sertlik dozajını artırmakta.
Bu strateji ile muhalif, duyarlı ve “Öncü aydın” halk kitlelerini tamamen pasifize edecek bir stratejiyi hayata geçirmeyi amaçlarken AKP aslında kendisini bir kıskaç içerisine alıyor.
Uzun yıllardır süren baskı ile bunalan muhalif halk kitleleri, farklılıklarını bir yana koyarak AKP karşısında konsolide olarak ortak bir cephede bir araya gelme noktasında ilk kez bu kadar net bir duruş sergiliyorlar.
Bu “Bir araya gelerek konsolide olma” hali 6’LI MASA gibi suni ve çıkar-pazarlık eksenine dayalı zoraki bir konsolidasyon olmaması ve tamamen ülkenin geleceği adına samimi biçimde ve suni değil “Doğal” biçimde tabandan halk desteği ile ortaya çıkması sebebi ile AKP uyguladığı bu sertleşme stratejisinden beklediği sonucu almak bir yana cumhuriyetçi-demokrat-milliyetçi yurtsever cephenin öncüleri süreci doğru yönetebilirse büyük bir darbe alabilir…
Bundan sonra yapılması gereken geçmişteki ayrışmaları, “Biz böyle demiştik,biz böyle yapmıştık” söylemlerini bırakarak en kısa zamanda “AMASIZ-FAKATSIZ-ÖN ŞARTSIZ” olarak eylemsel olarak BİRLEŞİK CUMHURİYETÇİ CEPHE’nin hayata geçirilmesi ve kırmızı çizgilerin açıklanarak mücadele hattının çizilerek, toplumsal muhalefetin tüm sosyal katmanları içine alacak şekilde örgütlenmesidir.
Bu büyük ve geniş toplumsal muhalefet hareketinin örgütlenmesi sürecinde BİRLEŞİK CUMHURİYETÇİ CEPHE içerisinde yer alacak parti ve siyasi hareketler örgütsel yeteneklerini, saha çalışmalarını, yapılacak eylemselliklerin mali boyutunu, oluşturulacak “ORTAK SEKRETERYA” kontrolündeki “ORTAK HAVUZ” üzerinden hep birlikte yapmalıdır.
Bu ortak havuz hem mali hem hem örgütsel-teşkilatlardaki insan kaynağı olarak anlaşılmalıdır. Öte yandan kurulacak “Merkezi Sekreterya” ile mali-örgütsel-söylemsel olarak ortaklaşa kullanım,söylem ve strateji birliği ile hareket edilmelidir.
BİRLEŞİK CUMHURİYETÇİ CEPHE içerisinde yer alan parti ve siyasi hareketlerin ortaklaşa deklare edecekleri çok net,anlaşılır ve öz bir “KIRMIZI ÇİZGİ” hattı olmalıdır.
Bu “KIRMIZI ÇİZGİLER”;
Atatürkçülük ve Kemalizm
Milliyetçilik
Laiklik ve tarikat/cemaatlere karşı olma
Anti-Emperyalizm ve Tam Bağımsızlıkçılık
Neo-Liberal politikalara karşı “Kalkınmacı” ve “Katma Değeri Yüksek Teknolojik İnovasyon ve AR-GE Temelli Planlı Ekonomi”
Sağlık ve Eğitimin tamamen ücretsiz ve devlet tarafından verilen hizmetler olması
Ezen-ezilen karşılaştırmasında her zaman ezilen,yoksul ve yoksun halk kitlelerinden yana tavır konulması ve emeğin en yüce değer olarak kabul edilmesi.
Anayasa’nın ilk 4 maddesine katıksız ve milim taviz vermeden “SADAKAT”
Ve karşı devrim ile hangi alanda olursa olsun sert ve amansız bir mücadele içerisine girilmesi olarak açık ve net biçimde kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
Bu BİRLEŞİK CUMHURİYETÇİ CEPHE’yi oluşturacak siyasi parti ve hareketler en kısa sürede bu cephenin yönetim sekreteryasına verecekleri birer temsilcinin “Organizasyon Sekreteryasını” oluşturacağı şekilde, Türkiye’nin 4 bir yanından Ankara’ya gelecek yurtseverlerin bir araya geleceği büyük bir “CUMHURİYETÇİ YURTSEVERLER KONGRESİ” organize etmelidir. Yapılacak bu eylem ile AKP karşısında bir gövde gösterisi yapılmalı, BİRLEŞİK CUMHURİYETÇİ CEPHE’nin resmen kurulmuş olduğu ve ilkeleri kamuoyuna bu toplantıda duyurularak topluma yeni bir umut verilmeli ve AKP’ye karşı ilk etapta psikolojik üstünlük kurulamasa da denge sağlanmalıdır.
Yurtseverlerin BİRLEŞİK CUMHURİYETÇİ CEPHE çatısı altında bir araya gelmesi gereken bu süreç artık Türk milleti için bir tarihsel zorunluluk haline gelmiştir.
Bu “Tarihsel zorunluluk” durumunda “Sorumluluk” almayan ve bu sorumluluğun gereğini yerine getirmeyen siyasal parti ve siyasetçiler ise bunun bedelini hem tarih önünde,hem de Türk milletinin gözünde ödeyerek yok olmaya mahkum olacaklardır.
Kimse unutmamalıdır ki;hiç bir şart 19 Mayıs 1919’un şartlarından kötü değildir. Elbette bir Mustafa Kemal daha gelmeyecektir lakin rehberimiz de yine Mustafa Kemal’in Amasya Tamimi’ndeki “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır” sözleri olacaktır.
Ve son söz olarak bugün gelinen noktada artık talimatımızı Gençliğe Hitabe ve Bursa Nutku’ndan alacağız.
Kimse umutsuz olmasın; herkes başını kaldırsın… HEP BİRLİKTE BAŞARACAĞIZ, HEP BERABER KAZANACAĞIZ!