Av.Onur Şahin
Ergenekon – Balyoz süreçlerindeki gibi suçlu veya suçsuz ayrımı yapılmaksızın gözaltılar, tutuklama kararları peş peşe geliyor. Fakat Ergenekon – Balyoz süreçlerinde ana eksende sadece Kemalist, Ulusalcı veya Milliyetçi olarak bilinen isimlere karşı bir dizi hukuksuz operasyonlar yapılmıştı. Oysa şimdiki operasyonlar ile muhalefetin çok farklı katmanlarından birbiriyle bağlantısız pek çok kişi tutuklanıyor. Her bir isimle etkileşim halindeki siyasi, yerel yönetici, iş insanı, sanatçı, beyaz yakalı çok geniş bir yelpazeye “gözümüz üzerinizde” mesajı veriliyor.
Esenyurt Belediye Başkanı tutuklanıp yerine kayyım atanınca İmamoğlu; “hedefte ben varım” demişti. Beşiktaş Belediye Başkanı tutuklanınca ise adeta meydan okuyarak “beni engelleyemeyeceksiniz” çıkışıyla kamuoyuna göre Cumhurbaşkanlığı adaylığını ilan emiş oldu. Gazetecilerin, dizi dünyasından bir cast ajansı sahibinin hatta Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın tutuklanma kararlarında da İmamoğlu bulduğu her mikrofona konuştu. Hukuken gereği yapılmasa da vicdanlarda Turizm Bakanlığı’nın doğrudan sorumlu olduğu ihmali bir katliama benzeyen Kartalkaya otel yangınında bile iktidar ve İmamoğlu arasındaki gerilim devam etti.
Son haftalarda muhalefet adına belki de en doğru, kararlı ve itidalli duruşu Müsavat Dervişoğlu sergilerken en hırçın ve ön plana çıkan kişi hep İmamoğlu idi… Zira başta Erdoğan ve Bahçeli olmak üzere iktidar kendisine yüklendikçe İmamoğlu etkisini arttırdı. İmamoğlu eleştirilerin ve meydan okumaların şiddetini arttırdıkça hem kendisiyle ilgili soruşturmalar hem de iktidar kanadından kendisini hedef alan açıklamalar çoğaldı.
Bugün CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak partisinde ve toplum algısında en ön plandaki isim İmamoğlu’dur.
Zira birkaç gün önce Özgür Özel’in beyan ettiği ve kulağa hoş gelen “1 milyon 600 bin CHP üyesi partimizin Cumhurbaşkanı adayını belirleyecek” açıklaması ile İmamoğlu’nun adaylığının resmiyet kazanması bekleniyor. Bu gerçekleşirse hayırlı uğurlu olsun…
Ana muhalefet partisi istediği yöntemle elbette adayını belirleyebilir. Özellikle teşkilatların belirleyeceği bir aday demokrasiye hasret olan siyasi partilerimize ilaç gibi gelebilir. Fakat şu an için CHP’nin seçim tarihi belirleme imkanı yok. Erdoğan isterse 2028 Martına dek seçim gerçekleşmeyecek…
Bu durumda üç yıl sonra yapılabilecek bir seçim için şimdiden aday belirleyerek hem CHP’yi hem de tüm muhalefeti ipotek altına almanın anlamı var mı? Üstelik İmamoğlu’nun siyasetten yasaklanmasına yol açacak bir mahkumiyet hükmü iktidar tarafından giyotin gibi tepesinde onaylandığı anda muhalefeti adaysız bırakmak üzere bekletiliyor. Seçime günler kala bu cezanın yüksek yargıda onaylanarak muhalefetin adaysız kalması riski nasıl göze alınabiliyor? Dahası İmamoğlu hakkında henüz başladığı duyurulan soruşturmalar bile seçime dek böylesi bir iktidarın elinde yeni, başkaca ceza mahkumiyetlerine dönüştürülebilir.
Bir muhalif olarak ben İmamoğlu’nun kararlılığıyla, dik duruşuyla ve AKP’ye karşı üç seçim kazanmışlığıyla kendisinin önemli bir çoğunluk için içe sinecek, güçlü bir aday olabileceğini düşünüyorum. Fakat henüz olgunlaşmamış koşullarda adaylık ilanındaki bir acelecilik ve “oldu bittiye getirme” tüm muhalifler için büyük riskler barındırmaktadır.
Öncelikle CHP içindeki ibreler İmamoğlu’ndan yana olsa da halkın bütününde tüm anketlere göre halen bir numaralı aday Mansur Yavaş… CHP’de halen büyük bir etkinliği olan Kılıçdaroğlu’nun da vefası ve güvenilir devlet adamı duruşu nedeniyle Yavaş’ı desteklediği bilinen bir gerçek. CHP tabanından büyük bir güç toplayan İmamoğlu’na karşı Yavaş’ın adaylığını savunan kesim yok sayılmamalıdır. Zira CHP ile Türk Milliyetçilerinin siyasi kesişim kümesindeki Yavaş, gerginlikten bunalmış kesimlerde hukukçu olmasıyla ve akil üslubuyla AKP ve MHP küskünlerinden ayrıca CHP ile geleneksel olarak kavgalı sağ kesimlerden oy getirebilecek aday olarak görülüyor.
CHP’nin elinde demokrasi savaşında İmamoğlu ve Yavaş gibi iki büyük moral silahı var. Her ikisine de yürekten bağlı milyonlarca yurttaş mevcut. Henüz tarihi bile belli olmayan bir seçim için bu iki silahtan birinden vazgeçilmesi hele hele bu silahları sahiplenen kitlelerin iktidarı değil birbirini hedef alması korkunç bir hezimete yol açacaktır.
Geçen seçimin Kılıçdaroğlu’nun dayatmacı ısrarıyla kaybedildiği düşüncesi tüm muhalefette yaygın. Kılıçdaroğlu’nun toplumsal muhalefet adına vekilliklerin siyasi rüşvet olarak dağıtıldığı eski AKPliler sayesinde oluşturduğu “masanın” iradesine muhalif milliyetçilerin kurban edildiği yönündeki tepki halen dinmiş değil…
Bu seçimlerde de Özgür Özel ve CHP tıpkı Kılıçdaroğlu devrindeki gibi ana muhalefet partisi olmanın avantajıyla diğer muhalif kesimlere kestiklerini yedirmeye çalışmamalıdır. İmamoğlu, Kılıçdaroğlu’ndan çok daha isabetli bir aday olabilir. Fakat Yavaş gibi bir realite ortadayken Özdağ’ın haksız tutukluluğu ile partisi ve gençliği büyük ivme kazanmışken dahası TBMM’de Müsavat Dervişoğlu liderliğinde Turhan Çömez gibi isimler sayesinde estirilen vatanperver rüzgar tüm muhalefeti milli bir mevzide birleşmeye sevk ederken acele edilmemeli. Önce seçimi muhalefete kazandıracak milli ilkeler belirlenmeli…
İmamoğlu’ndan ve Yavaş’tan birlikte istifade edilmesi yerine belki de Kılıçdaroğlu veya İnce gibi CHP ile halen hesabı kapanmamış siyasetçiler eliyle istemeden bile olsa İmamoğlu – Yavaş çekişmesine yol verilmemelidir. CHP ne olursa olsun bir iç kavgaya çekilmemeli. Bu seçimlerde CHP kaybederse Millet kaybeder. CHP’nin ise İYİ Parti ve Zafer Partisi gibi milli sütunlara dayanmadan ayakta kalabilmesi mümkün değildir… DEM ile işbirliği şaiyalarının, AKP artıklarıyla kurulan 6 masanın geçen seçimlerde nasıl sonuçlandığını unutmamak gerek.
Burada her iki moral silahtan, önemli siyasetçiden faydalanmanın yolu hiçbir muhalif oyu boşta bırakmamaktır. İyi Parti, Zafer Partisi gibi modern sağ partilerde ve Orta Anadolu başta olmak üzere ülke genelinde Yavaş’ın büyük bir karşılığı var. Öte yandan cesareti, enerjisi, gözü karalığı, çalışkanlığı, girişkenliği gibi nitelikleri sayesinde İmamoğlu’nun da gençlik, metropoller, muhalif medya, liberal ve sol kesimler başta olmak üzere seçmen karşılığı büyük…
Özgür Özel şayet seçimi muhalefetin kazanmasını istiyorsa ve İmamoğlu’nun CHP’nin adayı olmasında kararlıysa tıpkı İmamoğlu gibi başarıyla partisinin belediye başkanı olarak görev yapıp milyonların gönlünde taht kuran Yavaş’ın da önünü açmalıdır…
Özel, Dervişoğlu, özgürlüğüne kavuşunca Özdağ, haksız bir adli kontrole tabi tutulan Hüseyin Baş, Gültekin Uysal ve diğer muhalif parti liderleri hep birlikte hukukun üstünlüğü için podyuma çıkıp milli bir güç birliği inşa edileceğini beraber ilan etmeliler. Bu milli mutabakat CHP’nin İmamoğlu’nu, diğer millici partilerin ise Yavaş’ı aday göstereceğini ve her iki adayın da parlamenter sisteme dönülmesi için omuz omza Cumhur İttifakı’na karşı birbirlerinin sırtını kollayarak mücadele edeceklerini duyurmalıdır!
CHP kararsızların dağıtıldığı en iyi senaryoda yüzde otuz civarı oy alıyor. Sonuçta ise Cumhurbaşkanı seçilebilmek için oyların yüzde ellisinden bir fazla oy almak gerek. İmamoğlu ve Yavaş’ın oyları toplamının Kılıçdaroğlu ve Oğan oyları toplamından fazla olduğu bir seçimde her halükarda ikinci turda büyük bir dayanışma ile iş bitecektir…
Günden güne partisini toparlayıp ülkedeki gayri hukuki süreçte örnek bir liderlik sergileyen Dervişoğlu ile fikirlerinin bedelini cezaevinde ödeyerek partisine büyük bir ilgi toparlayan Özdağ’ın yok sayılacakları bir denklemde durum değişir. Muhalefet maalesef hezimet yaşar.
İmamoğlu ve Yavaş’ın iki meşru muhalefet adayı olarak sahneye çıkacakları, düzenin değişmesini isteyen tüm vatandaşlara ne olursa olsun birbirleriyle uğraşmayıp sadece böylesi zihniyeti bozuk bir iktidarla mücadele edeceklerinin sözünü birbirlerinin elini havaya kaldırarak vermeleri iktidarın tüm seçim kurgusunu bozacaktır. Hatta İmamoğlu veya Yavaş’tan hangisi gayri hukuki bir engellemeyle karşılaşırsa diğerinin bayrağı burçlara dikeceği, her iki adayın da dayanışma içinde farklı tabanların desteğiyle birbirlerine değil iktidara karşı yarışacakları bir seçimde Erdoğan, Yavaş ve İmamoğlu yüzde otuzlar üstü ardışık oy oranlarına ulaşabilirler. Böylesi bir durumda ikinci tura Erdoğan’ın çıkamama ihtimali hiç de az değildir…
İşin olmazsa olmazı İmamoğlu ve Yavaş’tan ikinci tura kalamayan adayın seçilecek muhalif Cumhurbaşkanı’nın yardımcısı olacağının deklare edilmesidir. Böylelikle hiçbir adayın gönül vereni ikinci turun güç birliğinden kopmaz. Muhalefetin her kesimini kucaklayacak iki adayın seçmenlerinin milli mutabakatı bozup desteklemediği muhalefet adayına karşı yıpratıcı bir kampanyaya yeltenmesinin ihanet sayılacağı, buna girişeceklerin Cumhur İttifakı sızması ve milli muhalefet dışı sayılacağı başta CHP olmak üzere birleşik cephenin tüm parti liderleri tarafından vatandaşa tarih önünde taahhüt edilmelidir.
Son olarak İmamoğlu’nun risk alarak soyunduğu adaylığa ve genel siyasi cesaretine karşın bu aşamada artık Yavaş’a da büyük sorumluluk düşmektedir. Yavaş, “harekete geçersem hata yaparım” anlayışını akla getiren ataletini artık bir kenara bırakmalıdır… Böylesine milli bir projenin belki de Cumhurbaşkanı olarak seçilecekse; Yavaş, anketlere yansıyan halk beklentisini karşılamak üzere şimdiden Dervişoğlu ve Özdağ başta olmak üzere CHP dışı siyasi liderlerle bir işbirliği inşa etmelidir…
İmamoğlu, Güneydoğu illerindeki DEM kayyımları için gönüllerini kırdığı milliyetçilerden bir bölümünün gönlünü almayı azimli çabalarıyla başarmıştır. Bu ekip çalışmasında Yavaş ise benimsediği Türk Milliyetçiliği mefkuresinin yürekli ve saraya biat etmemiş temsilcileriyle, tüm gönlü kırılmış dava arkadaşlarıyla yol yürümeye bir an önce başlamalıdır. Muhalefetin açıkta bırakacak tek bir mensubu olmamalıdır. CHP’nin altı okundan biri Milliyetçilik iken Yavaş, artık gönül rahatlığıyla ve ülke tarihinin en kritik seçimine ilerlerken her türlü zulme muhatap olan muhalif Türk Milliyetçilerini, vatanın gerçek Atatürkçü evlatlarını yalnız bırakmamalı, devletimize baş olabilecek cesaretinin mevcudiyetini ortaya koymalıdır…