Av.Onur ŞAHİN
Ekrem İmamoğlu’nun 35 yıllık diploması iptal edildi. Ardından, ekibiyle birlikte gizli soruşturmalar kapsamında gözaltına alındı. Adalet Bakanı, gizli dosyaların içeriği hakkında “bilgim yok” dedi. Ancak, zamane Baransu’ları etrafa belgeler, kayıtlar saçmaya başladı. Tıpkı bir zamanlar Fethullahçı casusluk örgütünün yaptığı gibi, birilerine “Bakanın bile bilmediği” kayıtlar servis edildi. Ergenekon ve Balyoz süreçlerinin tamamen sahte delillerle, kumpaslarla müebbet hapis cezalarına dönüştürüldüğü yıllar sonra anlaşılmıştı.
Ekrem İmamoğlu masum mu, suçlu mu? Bilmiyorum. Ancak adil, şeffaf ve hukuka uygun bir soruşturma yürütülmediğini, yargının siyasi bir aparata dönüştürüldüğünü düşünüyorum.
Mansur Yavaş’ın ifadesine göre, Melih Gökçek hakkında 100’e yakın suç duyurusu var. Dönemin yolsuzlukları, Kızılay meydanındaki bilbordlarla halka duyuruldu. Gökçek’in partisinde uzun yıllar üst düzey görevlerde bulunan Bülent Arınç, “Ankara’yı parsel parsel sattı” iddiasında bulundu. Ancak Gökçek, görevden alınmasına rağmen, tek bir iddia için bile savcılığa ifade vermeye çağrılmadı.
Ümit Özdağ, “ihanet açılımı” sürecini baltalayacağını ilan ederek Karaman’da başlattığı ve Antalya’da sürdürdüğü mitinglerle halkı uyandırmaya çalışırken tutuklandı. İki aya yaklaşan süredir ortada bir iddianame yok. Özdağ ise Kafkaesk bir sürecin tutuklusu hatta esiri…
Öte yandan, Bingöl’de 33 silahsız erimizi kurşuna dizen, Mavi Çarşı’da bebekleri yakan, gencecik öğretmenlerimizi şehit eden dünyanın en iğrenç terör örgütüne, iktidarın en önemli payandası kongre çağrısı yapıyor. Üstelik bu katiller sürüsünün yöneticilerinin, Anadolu Türklüğü’nün şanlı tarihsel konağı Malazgirt’te toplanması isteniyor. Katilbaşı hükümlünün posterleri, örgüt paçavraları ve terörist üniformalarıyla yurdun dört bir yanında üniter yapıya, Cumhuriyet’e meydan okunuyor. Terörist başından şefaat umuluyor, örgüt meşrulaştırılıyor ve siyasi merkeze oturtuluyor.
Böyle bir siyasi iklimde Ekrem İmamoğlu operasyonunun ardından toplumsal olaylar patlak verdi. Kışkırtmalar da derhal devreye girdi…
Teröriste özgürlük talep edenlerle, terör örgütlerinin güdümünde siyaset yapanlarla dayanışma içindeki sözde ana muhalefet partisi, vatandaşın tepkisiyle başlayan bu süreci millet yararına yönlendiremez.
Gezi Parkı protestolarında gençlerin haklı talepleri, iktidarın taşeronları tarafından çığrından çıkarılmıştı. FETÖ’den hüküm giymiş dönemin İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, en yetkili idari amirdi. Stratejisi ve yöntemi olmayan kalabalıklar, stratejisi ve organizasyon yeteneği olan güçlerce kullanılır. Vandallık, memura ve kamu malına zarar verme, terör örgütlerinin propagandasıyla meşru kalabalıklar kirlenir. Bedelini masumlar, pırıl pırıl gençler öder. Bu kez böyle bir trajediye izin vermemeliyiz.
Puslu dönemlerde önemli görevler alan bürokratların kirli bağlantıları sonradan ortaya çıkar. Bugün, hukuki kaygıları olmayan, ülkeyi her geçen gün demokrasiden biraz daha uzaklaştıran bir iktidar var. Bu iktidarın ve aparatlarının her hamlesine karşı dikkati elden bırakmadan fakat kararlılıkla hukuk mücadelesi vermeliyiz.
Mevcut siyasi otoriteye karşı, kendisini gündemde seçim olmaksızın Tayyip Erdoğan’ın karşısında konumlandıran Ekrem İmamoğlu için mücadele vererek başarılı olmak mümkün değil. Devletin hukukunu yitirmesi, kurucu tezlerinden vazgeçip PKK gibi bir örgüt karşısında diz çökmesinin istenmesi ve Ümit Özdağ’ın miting meydanında konuşarak ihanet açılımına direndiği için tutuklanması gibi konular Ekrem İmamoğlu’nun kariyerinde son derece önemli bir dönemeç olan yaşadığı bu hukuksuzluğun çok ötesinde meselelerdir. Tüm vatandaşlık hukukumuzun, Anayasamızın tehdit altında olduğu bu dönemde, İmamoğlu’na yapılanlar genel manzaranın sadece bir parçasıdır.
Bugün meydanlarda sadece Ekrem İmamoğlu için toplandığı algısı yaratılmak istenen gençlerin gerçek taleplerine bakmak gerek. Elbette seçilmiş bir belediye başkanının uğradığı zulüm, seçmenlerinin iradesinin çöpe atılması, hukuk eliyle engellenmesi, meydanlardaki ve sokaklardaki gençler için çok önemli.
Ancak gençlerin ve muhalif yurttaşların asıl talebi, ülkenin her anlamda hukukun üstünlüğüne ve refaha kavuşmasıdır. Gençler, daha özgür, konforlu ve baskılardan uzak bir Türkiye’de yaşamayı, geleceklerinin karartılmamasını istiyor.
Oysa Atatürk posterleri ve Türk bayraklarıyla Anayasal haklarını kullanarak demokratik tepki gösteren gençlerimiz, bazı polisler tarafından en ağır şekilde darp ediliyor. Emniyete ve yargıya, başta Menzil olmak üzere Atatürk düşmanı hangi odaklardan kaç personel alındığı belli değil. Özellikle Atatürk basılı bayraklarla yürüyen öğrencilere uygulanan şiddet, şahsi kin ve nefretle hareket edildiğini gösteriyor.
Durum böyleyken, meydanları ve sokakları basiretsiz CHP yöneticilerinin talimatlarıyla toplanacak kalabalıklara, o kalabalıkları manipüle edebilecek ajan provokatörlere ve teröristlere bırakmamak gerek. Gençlerimizi, Atatürk fotoğrafı görünce saldıran bir kısım üniformasını hak etmeyen memurla, örgütlü ve eğitimli terör bağlantılı militanların arasına sıkışmaktan korumalıyız. Çünkü onlar, geleceklerine dair kaygı duydukları için olanca cesaretleriyle Anayasal haklarını kullanıyorlar. Bu vatan bizim.
Gençliğe Hitabe ve Bursa Nutku ne emrediyorsa, Özgür Özel’e rağmen, CHP bürokrasisinin “tam dayanışma içindeyiz” dediği terör bağlantılı etnikçi partiye rağmen sokaklarımızda ve meydanlarımızda olmalıyız. Nerede bir provokatör, terörist başı posteri veya terörist çaputu görsek, korkmadan ve birlik olarak Cumhuriyet yurttaşları, Türk vatandaşları olarak aramızdan bu ihanet unsurlarını atmalıyız.
Gitsinler, Devlet Bahçeli’yi ve Tayyip Erdoğan’ı övmeye devam etsinler. İktidar yanlarında iken ve meydanlar, sokaklar bize yasaklanmışken, katil başı posterleri ve örgüt çaputlarıyla bugün için Nevruz kutlamayı sürdürsünler. Biz, Cumhuriyet hukukunu ve Türk vatandaşlığının tanımladığı hak ve yükümlülükleri sahiplenen yurttaşlar olarak onları yanımızda istemiyoruz. Teröriste özgürlük istemleriyle, etnisiteye özel talepleriyle demokratik tepkimizin ve hukuka susamışlığımızın enfekte edilmesine karşıyız.
Özgür Özel veya CHP bürokrasisi, bu yalın gerçeği kabul etmezse, buyursunlar DEM, MHP, HÜDAPAR gibi Cumhur İttifakı saflarında çözüm veya demokrasi arasınlar. Belki saray kendilerine merhamet eder veya siyasi rüşvet verir.
Tayyip Erdoğan’ın memleketi Rize’den Trabzon’a, Antalya’dan Ankara’ya, aziz vatanın her yerinde yurttaşlarımız olan bitene, hukuksuzluğa isyan ediyor. Anayasa çerçevesinde, şiddetten uzak her yöntemle iktidara tepki göstermek, kimsenin elimizden alamayacağı hakkımızdır. İktidar ise bir kez daha kalabalıkları, demokratik tepkileri suçla zehirleyerek daha ağır bir istibdatla ayakta kalmayı umuyor.
Ümit Özdağ’a, Ekrem İmamoğlu’na, Özgür Özel’e, Melih Gökçek’e, Selahattin Demirtaş’a ve tüm Türk vatandaşlarına hak ettikleri şekilde muamele edecek, tüm siyasilerin de her yurttaş gibi gereğinde adaletin terazisiyle tartılacağı bir Türkiye için Silivri Zafer Otağı, Saraçhane, Kızılay ve aziz vatanın her meydanı, her sokağı bayraklarımızla donatılmalı. Yurdumuz “Hak, Hukuk, Adalet” talebimizle çalkalanmalıdır.
Bu karanlık günler elbet geçecek.