Celal Eren ÇELİK
Evet sevgili okurlarımız malumunuz bugün 2 önemli haber gündemin sıcak gelişmeleri arasında ön plana çıktı.
Bu haberlerden ilki İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya tarafından açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı almış” Suriyelilerin sayısı haberiydi. Sn.Bakan’ın verdiği rakamlar aynı TÜİK’in verdiği enflasyon rakamları gibiydi ve kimse 238 bin 55 olarak açıklanan “Vatandaşlık verilen Suriyeli” rakamına inanmadı. Bu rakamın en az 4-5 kat olabileceği gün boyu konuşuldu.
Bir diğer önemli haber ise FETÖ’nin hain 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında devlette FETÖ’den boşalan pek çok alanı dolduran ve her alanda gittikçe güçlenen Menzil Tarikatı ile ilgiliydi. BirGün Gazetesi’nden değerli genç meslektaşım İsmail Arı Menzil Cemaati’nin şirketlerinden birisinin askeriyenin büyük garnizon binalarının müteahhitliğini yaptığını ortaya çıkarttı.
Şimdi tabii ilk bakışta “Arkadaş ne alaka Suriyeliler, ne alaka Menzil’in şirketi ve Menzil Tarikatı” diyebilirsiniz ama hiç öyle demeyin zira kazın ayağı hiç öyle değil.
Hatta yazımıza geçmeden önce bu gelişmeleri Türkiye’deki “Son derece stratejik ve önemsenen” medreselerden Norşin Medresesi’nin de yakından takip ettiğine emin olduğumuzu söylersek belki “Yok artık Norşin,Menzil,Suriyeliler alakasız işlerle niye uğraştırıyorsun bizi” bile diye bilirsiniz.
O halde bunlar arasında nasıl derin bir bağ olduğunu, Türkiye’de artık Menzil’in de,Norşin Medresesi’nin de “Üzerinde” olup, onların da “İcazet” aldığı,tam 3 farklı ülkede faaliyet gösterip tek hareketi ile milyonları mobizile etme gücüne sahip ve milyonlarca dolarlık bir servetin de üzerinde oturan ama “Çok bilinmeyen” bir büyük “Aile” ve bu ailenin ismi ile anılan bir tarikat var desek?
“Ve bunların hepsi bir zincirin parçaları” diye de eklesek…
O halde peşrevi daha fazla uzatmadan yazımıza geçelim.
***
Şimdi sizlerle takvim yapraklarını 2019 yılının Şubat ayına doğru sarıyoruz…
Abdülhamit Gül dönemin Adalet Bakanı’dır…
Ve bir anda Abdülhamit Gül’ün bir tarikat toplantısında, bir tarikat şeyhinin elini el pençedivan şekilde öptüğü görüntüler medyaya düşer ve gündeme oturur…
Dönemin Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ise görüntülerin milletvekili olmadığı bir dönemde gerçekleştirdiği seçim gezisi esnasında çekildiğini söylerken tarikatı “STK” olarak tanımlayacaktır…
İşte Türkiye Cumhuriyeti’nin Adalet Bakanlığı makamında oturan bir siyasetçinin, kayınpederi bu ülkenin “Kamu Başdenetçisi olan bir siyasetçinin -Bilmeyen okurlarımız için söyleyelim Abdülhamit Gül,Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç’un damadıdır- Adalet Bakanlığı makamına oturmadan çok da uzun olmayan bir zaman önce “Şeyhinin “elini öptüğü, protokoldekilerin önünde düğmelerini ilikleyip adeta “hazırola” geçtikleri o tarikat Haznevi Tarikatı’dır….
Peki kamuoyunun ismini daha önce duymadığı ama şeyhinin elini Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün öptüğü bu tarikat neydi,neyin nesiydi de bu kadar “etkili” olabiliyordu?
Sevgili okuyucular Haznevi Tarikatı sıradan bir “Tarikat” olmanın çok ötesinde ve açık, net biçimde söyleyelim ki HAZNEVİ TARİKATI, Türkiye açısından bir Milli Güvenlik Sorunu’nun adıdır…
Şimdi isterseniz bu tarikata şöyle biraz daha yakından bakalım. Ne demek istediğimiz,bu tarikat için neden “Milli güvenlik sorunu” tanımı yaptığımız çok daha iyi anlaşılacaktır
(Özellikle yazının ilk bölümünde tarikat ile ilgili vereceğimiz bağlantı ve bilgileri sıkılmadan okuyunuz zira konunun bütünü açısından büyük önem arz etmekte)
***
Haznevi Tarikatı’nın ortaya çıkış tarihi 1912…
1912 yılında Suriye’nin Kürt bölgelerinde ortaya çıkan tarikatın kurucusu ise Şeyh Ahmet Haznevi.
Şeyh Ahmet Haznevi 1882 yılında özellikle BARIŞ PINARI OPERASYONU esnasında “ABD askeri unsurlarının bulunduğu” ve operasyonun sonucunda Türkiye’nin kontrol alanı dışında kalan Kamışlı’nın Hazne Köyü’nde Dünya’ya geliyor…
Zaten tarikatın ismi de bu köyden gelmekte.
Şeyh Ahmet Haznevi’den sonra sırası ile oğulları Masum ve Alaattin’in Şeyhliği döneminde giderek güçlenen tarikat gücünü Şeyh İzzeddin Haznevi döneminde zirveye çıkartıyor…
Burada şunu özellikle belirtmek gerekiyor; Haznevi Tarikatı’nın Suriye içerisinde giderek güçlenmesinin başlıca sebebi Hafız Esad’ın tarikata ciddi manada destek vermesi.
Özellikle Suriye’deki camiler bu tarikatın kadroları ile dolduruluyor,imam,müezzin gibi kadrolara tarikatın yetiştirdiği isimler getiriliyor.
Yine baba Esad döneminde tarikatın Suriye’de kadrolarını yerleştirdiği en önemli kurum Evkaf Bakanlığı yani Suriye’de bulunan tüm vakıflardan sorumlu bakanlıktaki en kilit noktalar bu tarikatın mensuplarının elinde.
Ancak baba Hafız Esad tabii ki tüm bu desteği “Hayır” olsun diye vermiyor…
O dönemde Ortadoğu’da BAAS REJİMİ’nin iktidara geldiği 2 ülke var:Irak ve Suriye.
Ancak Irak BAAS PARTİSİ ile Suriye BAAAS REJİMİ sürekli mücadele içerisinde…
Özellikle Irak’ta iktidarda bulunan ve Hafız Esad’ın ezeli rakibi olan Saddam Hüseyin için giderek büyük bir sıkıntı olan Sünni Kürtlerin etkisinin Suriye’ye de yansıyarak mezhepsel azınlık tarafından yönettiği Suriye’de tehlike yaratmasından endişe eden Hafız Esad bir “kontrol altına alma” mekanizması kuruyor ve merkezine de Haznevi Tarikatı’nı oturtuyor.
Haznevi Tarikatı’na verdiği destek ile tarikatın Kürt nüfus üzerindeki etkisini arttırırken, tarikatın kendi kontrolünde olması sebebi ile Haznevi Tarikatı eli ile Suriye Kürtleri üzerinde etki alanı yaratma stratejisini başarı ile uyguluyor.
Haznevi Tarikatı, müritlerine sıkı sıkıya verdiği “Siyasete karışmayın” telkini ile aslında Suriye rejiminin istediğini yerine getiriyor ve politize olarak rejime karşı örgütlenme tehlikesi olan Kürtleri “apolitikleştirerek” pasifize ediyor,böylece rejim için bir tehdit unsuru olmaktan çıkartıyor.
Öte yandan gün geçtikçe etkisini artıran Haznevi Tarikatı “İhracata” başlıyor…
Haznevi Tarikatı tekke ve medreselerinde yetişen yüzlerce mürid Dünya’nın dört bir yanına dağılarak tarikatı yaymak üzere çalışmalara başlıyorlar ve pek çok ülkede bu işi en iyi yol olan “Vakıflar” üzerinden gerçekleştiriyorlar.
Tarikat kendi “kadrolarını” yetiştirmek ve eğitmek için Dünya’nın pek çok ülkesinde vakıf ve dernekler açıyor.
Ancak ne oluyorsa tarikatın gücünü zirveye çıkartan Şeyh İzzettin Haznevi’nin ölümü sonrasında tarikatın başına oğlu Şeyh Muhammed İzzettin Haznevi’nin geçmesinden sonra oluyor.
Zira daha radikal olup Sureye rejiminin kontrolünden çıkmak isteyen Şeyh İzzettin Haznevi’nin amcası Şeyh Abdülgani Haznevi şeyhliği kendisinin alması gerektiğini iddia ediyor ve tarikat ikiye bölünüyor…
Rejim kontrolünden çıkmak isteyen radikal Şeyh İzzettin Haznevi taraftarları
merkezlerini Tel Maruf’a taşınıyorlar ve tarikatın büyük bölümü de ailenin bu kolunun ardından gidiyor.
Şeyh Abdülgani Haznevi taraftarları ise merkezleri olarak Hazne köyünü belirlediler.
Tarikat içerisinde aslen “siyasal” görüş ayrılığına dayanan bu ayrışmayı Suriye rejimi de –tabii ki El Muhaberat da-yakından takip ediyordu.
Ve 1 Haziran 2005 yılında rejimin kontrolünden çıkmak isteyen Şeyh Muhammed İzzettin Haznevi’nin kardeşi Şeyh Muhammed Maşuk Haznevi Suriye rejimi tarafından öldürüldü.
Hemen birkaç ay sonra ise bu kez Şeyh Muhammed İzzettin Haznevi,Suudi Arabistan’da soru işaretleri ile dolu bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Şeyh Muhammed İzzettin Haznevi’nin 2 oğlu Şeyh Muta Muhammed Haznevi tarafından güpe gündüz yol kesilerek ailelerinin elinden kaçırıldı.
O dönem için her bir “Küçük oğula” düşen servet 5 milyon Dolar’dı. Tarikatta büyük bir taht kavgası başladı ve en sonunda tarikatın başına Suriye rejimi ile “Uzlaşan” ve Suriye rejiminin desteğini arkasına alan Şeyh Muta Muhammed Haznevi geçti.
İşte o Şeyh Muta Haznevi Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün elini öptüğü şeyh efendim !
***
Suriye rejimi ile yeniden uzlaşmaya varan Haznevi Tarikatı, Suriye Haseke’deki Tel İrfan’da rejimin de desteği çok büyük bir medrese açtı ve burada erkek ve kadın müridlerden oluşan binlerce “Talebesini” yetiştirerek Dünya’nın dört bir tarafına göndermeye başladı.
Ve Suriye “rejimi” ile anlaşan,binlerce talebe yetiştirecek yeni ve büyük
medreseler,camiler inşa ettiren Haznevi Tarikatı Şeyhi Muta Muhammed Haznevi, 2005 yılında birden bire,Suriye’deki bütün etkisini,nüfuz alanını,devlet ile olan irtibatlarını,bürokrasiye yetiştirdiği kadroları geride bırakarak “HİCRET” etmeye karar verdi…
Nereye dersiniz? Türkiye’ye!
Şeyh Muta Muhammed Haznevi’nin ilk durağı Adana oldu…
Sonrasında ise 2011 yılında başlayan Suriyeli göç dalgası ile birlikte Haznevi tarikatı ve şeyhinin ana karargahı Gaziantep oldu.
Ama Haznevi tarikatı sadece bu illerde sınırlı kalmadı. Hemen İstanbul’da bir dernek kurdular: Sıddıkiye İlim İrşad Derneği…
İstanbul’da Sultanbeyli ilçesinde kurularak faaliyet göstermeye başlayan bu dernek kendi medresesini oluşturarak “Talebe” adı altında tarikat müritleri yetiştirmeye ve “İcazet törenleri” yapmaya başladı.
İcazet törenlerine bizzat tarikatın kurucusu Şeyh Ahmet El-Haznevi’nin torunu olan Şeyh Muhammed Mahfuz katılmakta ve müridlere bundan sonraki “görevlerini” tebliğ etmekte.
Tarikat Türkiye’de hemen bir de medya organı kurdu: İlim ve İrfan Dergisi… Dergi aylık 60 Euro’dan abone yapıyor!
Tabii tarikat vakıf kurmakta da gecikmemişti ve İlim ve İrfan Vakfı adı ile bir e vakıf kurmuştu.
Tarikat Türkiye içerisinde faaliyetlerini özellikle Gaziantep,Şanlıurfa ve Batman’da yoğunlaştırdı…
2010’lu yıllar itibariyle ise tarikatın AKP ile yakınlaşması hız kazandı.
Burada şu kritik noktayı belirtmekte fayda var: Haznevi Tarikatı,Nakşibendi Tarikatının Halidiye Kolu’nu temsil eden bir tarikat.
Türkiye’de Siyasal İslam’ın tüm önemli kadrolarını yetiştiren ve başta Necmeddin Erbakan,Recep Tayyip Erdoğan,eski Maliye Bakanı Kemal Unakıtan gibi isimlerin bağlı olduğu Gümüşhanevi Tekkesi ya da kamuoyundaki bilinen adıyla İskenderpaşa Cemaati işte bu Halidiye kolunun Türkiye’deki en etkili kolu.
(Gümüşhanevi Tekkesi ile tüm yerel ve küresel bağlarını,ilginç ilişkiler ağını TEKKEDEN DEVLETE:YEŞİL İKTİDAR kitabımızda yazmıştık)
Örneğin tarikatın Batman’a yerleşen önde gelen isimlerinden Şeyh Abdullah Haznevi’yi karşılayan AKP’ye yakınlığı ile bilinen iş adamı Ziver Hamitoğlu olmuştu.
Ziver Hamitoğlu daha sonra Süleyman Soylu ile yakınlığı ile ön plana çıkacak ve AKP Batman İl Başkanlığı’na aday da olacaktı…
Ve Haznevi Tarikatı özellikle Gaziantep’te büyük iş adamlarından ve önemli bölge siyasetçilerinden destek görmeye başlayarak şehirde çok büyük yapıları satın almaya başladı.
En sonunda kendilerine ait devasa bir camiinin de yapımına başladılar.
Tarikatın artık kendisine “özel” camisi de olacaktı!
Haznevi Tarikatı Gaziantep’te tam 60 bin metrekare alan üzerine bir de külliye yaptı.
Tarikat Adana’da ise adeta kanun nizamı askıya aldı ve Kuzey Adana içerisinde Gürselpaşa Mahallesi ve Aliya İzzet Begoviç Bulvarı’nda imara aykırı kaçak yapılar dikmeye başladı.
Tüm bunlar olurken hiçbir yetkili makam tek kelime etmiyordu.
2013 yılına gelindiğinde tarikat “etkinlik” adı altında yetiştirilen müritlerin sözde “mezun” edildiği “icazet” törenleri düzenlemeye başlarken artık bu etkinliklere milletvekilleri, ilk müftüleri,rektörler katılıyordu.
Ve 2014 7 Haziran seçimlerinde tarikatın en önemli isimlerinden birisi olan Şeyh Arif Haznevi’nin yeğeni Muhammed Ene Haznevi AKP’den milletvekili aday adayı oluyor, yine bu seçim öncesinde tarikatın Şanlıurfa sorumlusu olan Şeyh Muhammed Zahid Haznevi “4 milyon oyumuz Recep Tayyip Erdoğan’a ve AKP’ye” diyerek tüm Nakşibendiler adına fetva veriyordu!
***
Efendim bu Haznevi Tarikatı’nı alın bir köşeye not edin… Geri döneceğiz zira…
Şimdi sizlerle takvim yapraklarını 20 Ocak 2020 tarihine sarıyoruz…
20 Ocak 2020 tarihinde haber ajanslarına daha önce adı sanı pek de duyulmamış bir “Medrese” ile ilgili adli bir vak’anın haberi düşecekti…
Haberlere göre merekezi Bitlis’in Güroymak ilçesinde olan NORŞİN MEDRESESİ’nin baş “Müderrisi” olan Abdülkerim Çevik uğradığı silahlı saldırı sonucunda bacağından yaralanmıştı.
İlk önce herkesin sıradan bir adli olay olarak baktığı bu haber, kısa süre içerisinde “Enteresan” bir hal alacaktı. Zira dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile GELECEK PARTİSİ’ni yeni kurmuş olan Ahmet Davutoğlu resmi sosyal medya hesaplarından NORŞİN MEDRESESİ’ne ve baş müderris Abdülkerim Çevik’e üzüntülerini bildiren mesajlar atacaklardı!
Aslında Norşin ismi kamuoyunun gündemine ilk kez gelmiyordu…2009 yılında Kürt Açılımı gündemdeyken dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül,Bitlis’i ziyaret ettiğinde Güroymak ilçesinden eski adı olan NORŞİN şeklinde bahsetmiş ve bu durum tartışmalara sebep olmuştu…
Yine 2014 yerel seçimlerinde Bitlis’in Güroymak yani NORŞİN ilçesi seçimlerinde seçimi 44 oy farkla BDP’li aday Mehmet Emin Özkan kazanmış ama AKP sonuçlara itiraz etmiş,tam 4 kez yeniden sayım yapılmış,sonuç değişmeyince “mühürsüz zarf” kullanımı gerekçesi ile seçim yenilenmişti.
Yenileme seçimi öncesinde AKP adeta Gürpınar yani Norşin ilçesine çıkartma yapmış ,bakan düzeyinde seçime açılmış ve o dönem seçim çalışması için bizzat Norşin’e giden Ahmet Davutoğlu “Norşin’i kaybetmek bizim için tahammül edilemez bir durumdur. Kazandığımızda şükür secdesine varacağız” demişti.
Yenilenen seçimde ise sonuç değişmemiş ve Norşin’de seçimi BDP adayı kazanmıştı.
Peki neydi “Norşin”i bu kadar önemli kılan,kaybedilmesinin “tahammül edilemez olmasını” sağlayan, “şükür secdesine vardırtacak” değeri olmasına sebep olan,baş müderrisi ölünce önemli siyasilerden taziye mesajları gelmesine sebebiyet veren şey?
Anlatalım efendim…
***
Takvim yaprakları 1831’i göstermektedir… Siirt Şirvan’da bir çocuk dünyaya gözlerini açmaktadır.Molla Mahmûd Efendi ile Seyyid Molla Muhammed Efendinin kızı Meyâsin Hanım’ın çocukları dünyaya gelmiştir.Çift çocuklarına Abdurrahman adını koyarlar.
Çiftin çocuğu Abdurrahman daha sonra İslami Nakşibendi-Halidi ekolünün en önemli isimlerinden bir tanesi olarak anılacak Şeyh Abdurrahman Taği’den başkası değildir….
Abdurrahman Taği’nin annesi Meyasin Hanım Hz. Hüseyin soyundan gelen Molla
Muhammed’in kızıdır. Babası Molla Mahmud ise önce Kadiri Tarikatı mensubu iken daha sonra Nakşi-Halidi şeyhlerinden Basret Dergâhı şeyhlerinden Şeyh Sâlih-i Sıbkî ‘ye intisap etmiştir….
Abdurrahmnan Taği ilk medrese yıllarında bir “arayış” içerisinde olmuştur… İlk olarak Kadiri şeyhlerinden Şeyh Abdurrahman Halis et-Talabânî’nin(Bugünkü Talabani Ailesi’nin büyük dedeleri) “halifesi” Şeyh Hacı Emin Şirvânî’den tarikat dersleri almaya başlar…Yıl 1858’dir.
Ama bir süre sonra şeyhi Şeyh Hacı Emin Şirvâni halifesi olan Şeyh Abdurrahman Halis et-Talabânî tarafından halifelikten azledilince,Abdurrahman Taği boşluğa düşer ve bu esnada kız kardeşi Halime’nin de müridi olduğu Tillo’lu Kadiri şeyhi Şeyh Hamza’dan ders almaya başlar.
Bu arada Emine Erdoğan’ın da Tillo’lu oluşunu da buraya not edin efendim…
Ancak Abdurrahmân-ı Tâğî için arayış devam edecek ve bundan sonra ise n Kâdirî tarîkatı
meşâyıhından Şeyh Nureddin-i Birifkânî’nin halifesi Şeyh Abdulbârî-i Çerçâğî’nin yanında derslerine devam edecektir.
Abdurrahman-ı Taği Gavs veya Gavs-ı Hizânî olarak bilinen Sıbğatullah-ı Arvâsî ile tesadüfen tanışması ise hayatını değiştirecek veson olarak Kadiri Tarikatı’ndaki şeyhlerinden “Abdulkâdir-i Geylânî ve kendi şeyhi Nureddîn-i Birifkânî”yi inkar etmemek şartı ile izin alarak,Sıbğatullah-ı Arvâsî’ye tabi olacaktır…
Abdurrahman-Taği uzun süre Sıbğatullah-Arvasi’nin hizmetinde bulunup,eğitimden geçtikten sonra 1868 yılında hilafet almaya hak kazanır…Bu tarihten sonra “irşad” çalışmaları için pek çok yer gezer ve en sonunda 1875 yılında kendi dergah ve medresesini, NORŞİN’de kurar…
1875 yılında tarih sahnesine çıkan NORŞİN MEDRESESİ VE DERGAHI daha sonraları Nakşi-Halidi ekolünün özellikle Güneydoğu’dan Suriye’ye kadar olan bölgesini kapsayan en önemli kolu ve büyük bir nüfuz alanının merkezi olan en önemli dergahı olacaktır.
Şimdi araya bir “dip not” daha ekleyelim…Başta Necmettin Erbakan,Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,Kemal Unakıtan,Korkut Özal,Fahrettin Koca gibi pek çok önemli isim hangi dergaha bağlıdır? Gümüşhanevi Tekkesi…Yani Nakşi-Halidi ekolünün en önemli tekkesine…
Gümüşhanevi Tekkesi (İsknderpaşa Cemaati) ile Norşin Medresesi arasında sıkı ilişkiler vardır. Bunlaru tüm detayları ile TEKKEDEN DEVLETE:YEŞİL İKTİDAR kitabımızda yaklaşık 2 yıl önce yazmıştık…
Konumuza dönelim efendim parantezi kapatarak… Şimdi Şeyh Abdurrahman-ı Taği 6 evlilik yamış bulunmakta… Eşleri ise Tillo’dan ünlü Mücâhidî Şeyhleri ailesinden Fatma Hanım, Ğeberhan (Nenapaşo) Hanım,
Âmine Hanım, Fâtıma el-Bitlisî Hanım, Zeynep Hanım ve Perihan Hanım.
Tillo’daki bu ünlü “Mücahidi” ailesi Üveysiyye Tarikatı’nın kurucusu…
Tarikatın kurucusu ise
Şeyh İbrahim El Mücahit …
Şeyh İbrahim El Mücahit sözlerinin Allah tarafından kendisine “ilham edildiğini” belirterek kendisinin rehberinin doğrudan Allah olduğunu söylüyor. Yani bu tarikatın kurucusu “Allah ile doğrudan irtibatta”…
Ha bu arada Tillo Kaymakamlığı 2013 yılında kaymakamlığın resmi sitesine işte bu “Zat-ı muhteremi” Şeyh “İbrahim El Mücahit Hazretleri”başlığı ile devletin resmi web sitesinden tanıtıyor:
Buyurun
http://www.tillo.gov.tr/seyh-ibrahim-el-mucahit-hazretleri
Yani efendim NORŞİN DERGAHI, aynı zamanda Tillo Şeyhleri ile ve Uveysiyye Tarikatı ile de akrabalık kurmuş durumda..
Norşin Dergahı’nın bir eli de az önce belirttiğimiz gibi Gümüşhanevi Tekkesi’nde diğer bir bağlantısı ise bir başka önemli Nakşi- Halidi tarikatı olan Arvasi Tarikatı’nda…
Arvasi Tarikatı’nın en önemli mensubu ise Erdoğan’ın fikri dünyasını şekillendiren Necip Fazıl…
Tabii burada her tarikatta,cemaatte yahut önemli medresede olduğu gibi silsile çok önemli… NORŞİN DERHAHI silsilesini de hemen burada sizler ile paylaşalım…
2. Abdullah Şemdinî (ö. 1813)
3. Tâhâ Hakkârî (ö. 1852)
4. Sıbğatullah Arvâsî (Gavs-ı Hizânî) (ö. 1870)
5. Abdurrahman-ı Tâğî (Seydâ) (ö. 1886)
6. Şeyh Fethullah Verkânisî (ö. 1899)+++
8. Şeyh Ahmed-i Haznevî (ö. 1950)
9. Şeyh Mâşuk (ö. 1975)
Bu silsile listesinde bizi yakından takip eden dostlarımızın dikkatini Şeyh Ahmed-i Haznevi ismi mutlaka çekmiştir.
Evet efendim Türkiye’de kamuoyuna Adalet Bakanı Abdülhamid Gül’ün şeyjinin elini öpmesi ile gündeme gelen Haznevi Tarikatı’nı kuran isim Abdurrahman-ı
Tâğî’nin oğlu Muhammed Ziyauddîn’in halifesi Şeyh Ahmed-i Haznevî’dir.
Yani HAZNEVİ TARİKATI’dır aynı zamanda NORŞİN DERGAHI’dır …
Norşin Dergahı’nın kurucusu Abdurrahman-ı Taği’nin oğlu Muhammed Ziyauddîn’in halifesi kimdi?HAZNEVİ TARİKATI’nın kurucusu Şeyh Ahmed-i Haznevî… Peki Şeyh Ahmed-i Haznevî’nin “Halifesi” kim dersiniz?
HAZNEVİ TARİKATI’nın kurucusu olan Şeyh Ahmed-i Haznevî’nin “Halifesi” ise Şeyh Abdulhakîm-i
Hüseynî-Bilvânisî … Şeyh Abdulhakîm-i
Hüseynî-Bilvânisî kim efendim? Menzil Tarikatı’nın kurucusu… Nasıl güzel mi?
Hatta yine Menzil Tarikatı’nın en önemli şeyhlerinden birisi olan “Seyda” Muhammed Konevi’nin ilk “Mürşidi” de yani ilk bağlandığı şeyhi de “Bir rüyasında görerek yanına gittiğini ve 1 hafta yanında Suriye’de kaldığını” ifade ettiği Ahmet Haznevi!
Yani efendim HAZNEVİ TARİKATI aslında MENZİL TARİKATI’dır…
Ve HAZNEVİ TARİKATI dediğimiz tarikat Türkiye,Irak ve Suriye olmak üzere 3 ayrı ülkede faaliyet sürdürür, bu 3 ülkedeki “Muhafazakar Kürtleri” o ülkelerde anlaştığı rejimler doğrultusunda politik olarak yönlendirir yahut bir dönem “Baba Esad” döneminde Suriye rejimi ile yaptıkları anlaşma gereği “Apolitikleştirerek” sisteme uyumlu ve itaatkar hale getirir.
Ve bu HAZNEVİ TARİKATI işte bu nedenle Menzil’den de, NORŞİN’den de güçlüdür, bunlar “İcazetini” HAZNEVİ TARİKATI’ndan alırlar, Türkiye’de Cemaat-Tarikat piramidinin en tepesindeki yapılanma olup, siyasal islamın arkasındaki asli güç olan ve geçmişi 1800’lerin ortasına kadar dayanan İskenderpaşa Cemaati (Gümüşhanevi Tekkesi) ile ise son derece girift ilişkiler tesis etmiştir ve bu “İlişkiler” kendisini “Görünmez” ama son derece “Etkin” ve “Nüfuzlu” hale getirmiştir.
***
Şimdi bugün gelinen tabloya baktığımızda Suriye’de yaşanan iç savaş sonrasında Gaziantep,Şanlıurfa,Batman,Mardin,Kilis gibi illerimiz ile İstanbul’da çok önemli bir Suriyeli nüfus var hatta bu Suriyelilerin demografik yapımızı değiştirme tehlikesi söz konusu.
Suriyelilerin Türkiye’de kurduğu şirket sayısı 15 bin 159’a çıkarken ticari hayatımızda her geçen gün artan bir Suriye etkisi mevcut.
Ve son olarak 2018 yılında eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran’ın dile getirdiği ve yalanlanmayan “Suriyelilerin siyasi parti kurma” hazırlıklarını da buna ekleyelim..
Ve bu tarikat kurduğu dernekler ile, medreseler ile durmadan 14-18 yaş gurubu “müritlerini” talebe adı altında yetiştiriyor. Bu “Müritler” ise geleceğin Türkiye bürokrasisinin kadroları olacak.
Özellikle devlet bürokrasisine yerleşecek bu “talebeler” AKP iktidardan gitse de yıllarca devlet kadrolarında bulunacak, kimi önemli noktalara gelecekler…
Giderek ve sistematik olarak ekonomik olarak daha da güçlenip, milyonlarca Suriyeliye sırtını dayayıp siyasi parti kurmanın eşiğine gelen, bürokrasiye “talebelerini” yetiştiren Suriyelilerin üzerindeki en büyük etkileyici ve yönlendirici güç odağı ise Esad rejiminin kontrolünde olan Haznevi Tarikatı!
Yani Haznevi Tarikatı önümüzdeki yıllarda ekonomiden siyasete, siyasetten bürokrasiye çok önemli bir kitleyi “kontrol altına alacak”, Haznevi Tarikatı’nı ise Esad rejimi kontrol ediyor olacak!
Hali ile Haznevi Tarikatı eli ile Türkiye içindeki bu ciddi Suriyeli potansiyelini Esad Rejimi “paralel bir yönetimle” perde arkasında kontrolü altında
bulundurup yönlendirme imkanına sahip olacak!
Öte yandan ABD’nin Ortadoğu coğrafyasında 1 Mart Tezkeresi sonrasında Türkiye yerine Kürtleri “Stratejik partner” olarak belirlediği,Irak’da fiili devlet,Suriye’de ordu kurdurduğu ortada… Ve bu coğrafyaların BOP PROJESİ’nin dizaynı tamamlanmamış parçaları olduğu açık. Bu dizayn sürecinde elinizde bu Türkiye-Irak-Suriye üçgenindeki “Muhafazakar Kürtleri” konsolide edecek, istediği gibi yönlendirecek, size göre kanalize edecek HAZNEVİ TARİKATI gibi bir silahınız varsa işiniz ne kadar kolaylaşır bunu da tüm bu tabloya ekleyin…
Şimdi Haznevi Tarikatı’nın neden “Bir tarikattan çok daha öte”, dini hassasiyetlerin, laiklik ilkesinin ihlalinin de ötesine nasıl bir siyasi güvenlik tehlikesi olduğunu çok daha net anlatabildik sanırız…
İşte bu tarikat Türkiye’ye “El Öptüren” tehlikenin adıdır ve önlem alınmadığı taktirde çok daha vahim sonuçlar ile karşı karşıya kalınacağı aşikardır.