Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 23 Ocak’ta İsveç’te Kuran yakılması olayının ardından yaptığı açıklamada, “Türklerin ve Müslümanların dini inançlarına saygı göstermediği sürece” İsveç’in NATO üyeliğini kabul edilmeyeceğini belirtirken; ülkedeki “terörist örgütlerin gözü dönmüş hareketlerine izin verildiğini” söyledi. Öte yandan da Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar İsveç Savunma Bakanı Pal Jonson’la görüşmesini iptal ederken, İsveç’te yaşanan “çirkin” olayların görüşmeyi “anlamsız” hale getirdiğini söyledi.
Foreign Policy dergisinde Halil Karaveli imzasıyla yayımlanan “Türkiye’nin sorunu İsveç değil, ABD” başlıklı makalede, Ocak ayı içerisinde İsveç’teki “Rojava Komitesi’nden solcu aktivistlerin Stockholm’de belediye binasının önüne Erdoğan’ın kuklasını asmaları” ve aşırı sağcı Rasmus Paludan’ın Stockholm’deki Türkiye Büyükelçiliği önünde Kuran yakması eylemlerinin Türkiye’nin bu tavrı sergilemesinin nedenleri olduğunu aktardı.
Amerika-İsveç Düşünce Kuruluşu, Orta Asya-Kafkaslar Enstitüsü ve İpek Yolu Çalışmaları Programı’nda “Türkiye uzmanı” olarak görüş bildiren Halil Karaveli, PKK’nın Avrupa Birliği ile ABD ve İsveç gibi ülkeler tarafından terör örgütü listesinde yer almasına rağmen, örgütün İsveçli politikacılardan desteklendiğini ve mevcut iktidar öncesinde “İsveç Savunma Bakanı da olan Peter Hultqvist’in 2011’de “PKK’nın kuruluş kutlamalarına katıldığını” aktardı. Karaveli, eski Sosyal Demokrat hükümetinin de Suriye’nin kuzeyinde PKK’yla bağlantılı YPG ve PYD’ye de mali destek sunduğunu ileri sürdü.
“TÜRKİYE’DE BAŞA GELECEK HÜKÜMET İSVEÇ’İN ÜYELİĞİNİ ONAYLAMAZ”
“İsveç’teki yeni muhafazakâr hükümetin Türkiye’nin güvenini kazanmak için can attığını” ifade edilen makalede, İsveç’in PYD ve YPG’den alenen uzaklaştığını öne sürüldü. “İsveç’te Türk ve Müslüman karşıtı duygular yükseldiği sürece hiçbir Türk hükümetinin parlamentodan İsveç’in NATO üyeliğini onaylamasını isteyemeyeceği” belirtilirken, ancak ABD olmak üzere diğer Batılı ülkelerin “İsveç’in bağlarını koparmaya başladığı Kürt militanlara bağlılığını sürdürdüğü” sürece de bu durumun kolaylıkla kabul edilemeyeceği yorumunda bulunuldu.
“PKK İLE BAĞLARINI KESMESİ ASIL GEREKEN ÜLKE ABD”
Türkiye’ye göre, “ABD’nin PYD ve YPG’ye devam eden desteği, İsveç’in Türkiye’nin taleplerini karşılayarak teröre karşı birleşik bir cephede diğer Batı demokrasilerine katıldığı iddiasını baltaladığını” ifade eden Halil Karaveli makalesinde, Türkiye’nin PKK ile bağlarını kesmesini istediği asıl devletin İsveç değil, ABD olduğunu iddia etti.
“Türkiye’nin asıl kaygısı ABD’nin Suriye’deki Kürtlere verdiği desteğin devam etmesi” denilen makalede, İsveç ve Finlandiya’nın Suriye’nin kuzeyinde özerk bölge oluşturan Kürt gruplarının PKK ile bağlantılı olduğunu söylemesinin Türkiye açısından ‘kazanım’ anlamına geldiği ifade edildi. Ancak bu durumun Ankara için yeterli olmadığı, asıl sorunun ABD’nin Suriye’de ne yaptığı ve ne yapmadığı olduğu vurgulandı.
“TÜRKİYE İÇİN VAROŞULSAL TEHDİT”
“Türkiye’nin PKK’ya karşı pek bir şey yapmadığı bir dönemde, ABD’nin PKK’yı IŞİD’le mücadele için silahlandırması ve finanse etmesinin, ardından gelen IŞİD’e karşı başarı mücadelenin ABD’nin PKK’ya güven duymasına yol açtığı” belirtilen yazıda, ABD için ulusal güvenlik anlamına gelecek durumun Türkiye açısında ‘varoluşsal bir tehdit’ olduğu ifade edildi.
Karaveli FP’de yayımlanan makalesinde, “ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devletçiğini desteklemesinin, Türkiye’de halihazırda düşman bir güç olarak ABD’ye olan güveni baltaladığını” belirtirken, Türkiye’nin Rusya’yla bağlarını ‘ABD düşmanlığına karşı savunma önlemi’ olarak güçlendirdiğini, 2015’te Kürt hareketiyle iki yıldır devam eden müzakerelerden geri çekilerek Erdoğan’ın orduyu harekete geçirdiğini ve aşırı sağcı milliyetçilerle ittifak yolunu tercih ettiğini söyledi.
“HEDEF İRAN…”
“Washington’ın Suriye’deki Kürt gruplarla ittifakı korumanın çok önemli olduğunu düşündüğü” aktarılan makalede bu ittifakın, “ABD ordusuna ileride İran’la olası bir çatışmada Suriye’de yararlı olabilecek bir ileri üs olarak bölgesel bir dayanak” sağladığı belirtildi. Bu nedenle de “ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’yle anlaşabilmesinin mümkün olmadığı” yorumunda bulunuldu.
Biden hükümetinin Türkiye’ye F-16 satışını onaylamasının, en fazla “Türkiye-ABD ilişkilerinin çözülmesinin önüne geçebileceği”, ancak Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi almasının ardından F-35 savaş uçağı projesinden çıkarılmasının yarattığı durumu telafi edemeyeceği ifade edildi.
“ERDOĞAN SEÇİLSE DE,KAYBETSE DE…”
Biden yönetiminin, Türkiye’de Mayıs ayından gerçekleşecek seçimlerin ardından, “İsveç ve Finlandiya’yı NATO’ya kabul etmesi için Ankara’ya baskı yapabileceği veya kandırabileceği” fikrine sahip olabileceğini söyleyen Halil Karaveli, ancak Erdoğan seçilse veya kaybetse dahi “Türkiye’nin ulusal güvenliğine yönelik başlıca tehdit olarak gördüğü PKK ve PKK ile bağlantılı Kürt grupları etkisiz hale getirmek için” bu fırsatı değerlendirmekten vazgeçmeyeceği görüşünü paylaştı.
Karaveli, Türkiye’nin tutumunun cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra değişmesinin mümkün olmadığı yorumunda bulundu.
“TÜRKİYE BU NUMARAYA KANMAZ”
ABD’nin alternatif olarak, böyle bir taahhüdü yerine getirme niyeti olmaksızın, Suriyeli Kürtlere yönelik değişen bir ABD politikası olasılığını öne sürerek Türkiye’yle oynamayı seçebileceğini ileri süren Karaveli, ancak ABD’nin benzer şekilde 1980’de Türkiye’nin Ege Denizi’ndeki askeri endişelerini giderileceği sözünü vererek, Yunanistan’ın NATO’ya geri kabulünün desteklenmesini sağladığını; lakin Yunanistan’ın NATO’ya dönüşünün ardından ABD’nin sözünden caydığını söyledi. Karaveli, Erdoğan’ın da bu durumu defalarca hatırlatarak, Türkiye’nin böyle bir numaraya kanmayacağını söylediğini hatırlattı.
Makalede, Türkiye’nin tutumunu değiştirerek İsveç’in NATO’ya katılmasına onay vermesi için çözümün ‘oldukça basit’ olduğu, bunun da “ABD’nin Suriye’de PYD ve YPG’yi finanse etmeyi ve silahlandırmayı bırakması” ile sağlanabileceği ifade edildi.
“ABD KARAR VERMELİ”
“Washington için, ABD’nin Kuzey Avrupa ve Orta Doğu’daki stratejik çıkarları uzlaştırılamaz” görüşü dile getirilen makalede, “ABD en çok neye önem verdiğine karar vermek zorunda kalacak” denilerek ya “PKK bağlantılı Suriyeli Kürt devletçiklerin hayatta kalması” ya da “İsveç’in de üye olduğu güçlendirilmiş bir NATO’nun” seçileceği ileri sürüldü.
Karaveli makalesinde, “Biden yönetimi, NATO’nun birliğini ve gücünü tehlikeye atan şeyin ABD’nin Türkiye’nin meşru güvenlik çıkarlarını sağlamayı reddetmesi olduğunu kabul etmelidir” dedi.
“TÜRKİYE’NİN DE İRAN’A KARŞI ABD İLE BİRLİKTE ÇALIŞMAYA İSTEKLİ OLDUĞUNU GÖSTERMESİ GEREKİYOR”
Türkiye’nin de “ABD’nin stratejik bir tehditle karşı karşıya olduğunu kabul etmesi ve bu tehdidi ele almaya hazır olması” gerektiği ifade edilen makalede, “Washington’ın PYD ve YPG’ye verdiği desteği yeniden gözden geçirmesi için Türkiye’nin İran tehdidine karşı ABD’yle birlikte çalışmaya istekli olduğunu göstermesi gerekiyor” vurgusu yapıldı.
ABD ve Türkiye’nin katı stratejik çıkarları, göründüğünden çok daha büyük ölçüde örtüştüğü yorumunda bulunan Halil Karaveli makalesinin sonunda, “NATO’nun Baltık’tan Karadeniz’e kadar güçlü ve birleşik olması için, Türkiye’nin Batılı bir müttefik olarak tam anlamıyla kucaklanması gerekiyor” ifadelerini kullandı.