Celal Eren ÇELİK
Türkiye bir kez daha küresel emperyalist güçlerin Büyük Ortadoğu Projesi ve üniter devlet yapılarının tamamen tasfiyesi planlaması doğrultusunda,bir büyük İHANET SÜRECİ içerisinde “TERÖR MÜ,GÜVENLİK Mİ,ÜNİTER YAPI MI,KÜRESELLEŞMEYE KARŞI DURMAK MI?” sarmalı içerisine çekilmiştir.
İşte bu yazı, kurulma aşamasındaki yeni partimizin ulus-üniter devlet ve terör politikalarına yönelik temel yaklaşımını özetlemektedir.
Türkiye’de siyaset sistemi içerisinde yer alan ve başta AKP iktidarı ve ortağı MHP ile en büyük İŞBİRLİKÇİLERİ konumundaki CHP bu büyük “İHANET SÜRECİNİ” birlikte yürütmekte, aynı emperyal odaklardan aldıkları kendilerine verilen talimatları yerine getirmektedir. Bu büyük İHANET SÜRECİ’nde yüce TÜRK MİLLETİ’nin hiç bir şekilde onayı ve rızası alınmazken tam tersine TÜRK MİLLETİ’nin ortaya koyduğu vatansever tepki, “Bu süreç olmazsa kaos yaşanır, terör hortlar” argümanı ile “Zor kullanımı ile rıza üretme” stratejisi ile kabul ettirilmek istenilmektedir.
TÜRK MİLLETİ sonu federatif yapıya uzanacak,PKK terör örgütünün tamamen meşru bir siyasi aktör olarak tanınacağı,geçmişteki kanlı eylemlerinin temize çekileceği bir “DELİ GÖMLEĞİ” içerisine hapsedilmek istenmektedir.Tüm bu yaşanan süreç ise aslında küresel emperyalist odakların sonuna kadar götürmekte kararlı oldukları “Üniter ulus devletlerin tamamen tasfiyesi” planlaması dahilinde işlemektedir.
DİP DALGA HAREKETİ olarak bu ülkenin gerçek yurtseverleri ile kısa süre içerisinde resmen kuracağımız, kuruluş çalışmaları son aşamaya gelen partimizin bu konudaki tavrı son derece açık ve nettir. Bu tavır ve politik hat parti programımızda da en açık biçimde ifade edilmiştir. Bu bağlamda parti programımızda “ANA POLİTİKALAR” BÖLÜMÜNDE yer alan ULUS-ÜNİTER DEVLET ve TERÖR SORUNU başlıklarının ana hatlarını burada aziz TÜRK MİLLETİ ile paylaşıyoruz…
ULUS-ÜNİTER DEVLET
Monarşik yapıların tasfiyesi ve modern ulus devletin doğuşu, 19. yüzyılın sonlarında Fransız Devrimi’nin ardından dünya siyaset sahnesinde belirleyici bir rol oynamıştır. Ulus devlet kavramı, özellikle “Ortak Ulus Bilinci” ve egemenliğin milletten gelmesi ilkesini temel almıştır. Ancak tarih, ulus devletin her zaman demokratik ve eşitlikçi bir zeminde işletilmediğini göstermiştir.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya ve İtalya’nın faşist yönetimleri, ulus devlet anlayışını üstün ırk ideolojisiyle birleştirerek dünya tarihinin en büyük felaketlerinden birine yol açmıştır. Bu trajik deneyim, ulus devletin hem korunması hem de demokratik temeller üzerine inşa edilmesi gerektiğini açıkça ortaya koymuştur. 20.yüzyılın ikinci yarısından itibaren, ulus devletlerin ekonomik ve siyasal bağımsızlığı, emperyalist küresel sermaye açısından bir engel olarak görülmeye başlanmıştır.
Ulus devletlerin kendi yasalarını belirlemesi, gümrük duvarlarıyla yerli üreticiyi koruması ve ekonomik alanlarda bağımsız politika uygulaması, çok uluslu şirketler için zorluklar yaratmıştır. Bu durum, emperyal güçler tarafından konfederatif veya mikro devlet modeli önerileri ile aşılmaya çalışılmıştır.
1990’lı yılların başında küreselleşme adı altında başlatılan süreç, ulus devletlerin parçalanmasını ve yerlerine küçük, bölgesel veya yerel mikro devletçiklerin konulmasını hedeflemiştir. Böylece bu küçük devletler, küresel sermayenin ve emperyalist güçlerin kontrolüne daha kolay alınabilecek bir yapı haline getirilmiştir. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), bu perspektifin en somut örneklerinden biridir. Projenin temel amacı, Ortadoğu’yu Kuzey Afrika’dan İran ve Kafkas sınırına kadar yeniden dizayn ederek, bölgeyi etnik, dini ve mezhepsel mikro devletler aracılığıyla kontrol altına almaktı. Ancak ABD’nin Irak ve Afganistan’daki askeri başarısızlıkları, bölgedeki yükselen antiemperyalist tepkiler ve yerel direniş hareketleri, bu planın Türkiye özelinde uygulanmasını engellemiş ve geciktirmiştir.
Türkiye, tarih boyunca güçlü ulus devlet geleneğini korumuş, emperyal projelere karşı direnen tek ülke konumunda olmuştur. Balkanlar’da etnik ve dini ayrılıklara dayalı mikro devletler başarılı bir şekilde tesis edilirken, Türkiye’nin üniter ve ulus temelli yapısı, emperyal planların hayata geçirilmesini zorlaştırmıştır.
Türkiye’nin üniter yapısına yönelik bu saldırılar yalnızca siyasal bir mesele değildir; aynı zamanda sosyal ve kültürel boyutları olan bir stratejidir. Yüzyıllardır bir arada, kardeşçe yaşayan farklı etnik kimliklere mensup vatandaşlarımızın hedef alınması, etnik temelli ayrılıkçı kışkırtmalar ve toplumsal çatışmalar, doğrudan bu stratejinin bir parçasıdır.
Milliyetçi Demokratik Sol perspektif, bu tür müdahalelerin milli bir beka sorunu olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurgular. Türkiye’nin üniter devlet anlayışından vereceği en küçük bir taviz, tarih sahnesinde hem iç hem de dış tehditler karşısında geri dönüşü zor sonuçlar doğurabilir.
Kuracağımız partinin Milliyetçi Demokratik Sol temeline inşa edilmiş perspektifinde, ulus devlet bilinci ve üniter yapı, sadece korunacak bir miras değil, aynı zamanda geliştirilecek ve modernleştirilecek bir güç alanıdır. Ulus devletin korunması, Ulus devletin korunması, milli kimliğin güçlendirilmesi ile doğrudan bağlantılıdır.
Partimiz, bu hedefler doğrultusunda, hem eğitimde hem kültürel politikalarla milli bilinç ve dayanışmayı pekiştiren programlar geliştirecektir. Ayrıca, ulus-üniter devlet anlayışı, Türkiye’nin stratejik bağımsızlığının ve egemenliğinin temel teminatıdır. Ekonomik, kültürel ve diplomatik bağımsızlığın korunması için milli politikalar uygulanacak, yerli üretim ve milli kaynakların kullanımı önceliklendirilecektir.
Kuracağımız parti, ulus devletin üniter yapısını koruyarak, yerel koşulları ve bölgesel farklılıkları da dikkate alacak eşitlikçi ve katılımcı bir yönetim modeli oluşturmayı hedeflemektedir. Sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ulus-üniter yapı anlayışı, yalnızca geçmişin mirası değil, geleceğin güvenliğini temin edecek stratejik bir güçtür. Partimiz, bu anlayışı en güçlü biçimde koruyacak, üniter yapıdan en ufak taviz vermeyecek ve milli birliği güçlendirecek politikaları hayata geçirecektir. Ulus devletin korunması, Türkiye’nin bağımsız, güçlü ve dayanışma kültürü ile bütünleşmiş bir devlet olarak varlığını sürdürmesi için elzemdir ve hayatidir.
***
TERÖR SORUNU
Partimiz Türkiye’de uzun yıllardır tartışılan ve yanlış biçimde “Kürt Sorunu” olarak adlandırılan kavramı kesin bir dille reddetmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, hiçbir etnik köken ile sorunu olamaz; devletin tüm vatandaşları, hangi etnik kimliğe sahip olursa olsun, bu ülkenin asli unsurlarıdır ve ortak ulus bilinci ile aidiyet duygusu içinde bir arada yaşarlar. Her bir vatandaşımız, “Ortak Ulus Bilincine” ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin milli menfaatlerine bağlı kaldığı, ulusal çapta aynı şeylere üzülüp,aynı şeylere sevinen bir şekilde yaşamını devam ettirdiği sürece etnik kimliğine bakılmaksızın yurtsever olarak tanımlanacak, ulusal birliğin ve milli dayanışmanın vazgeçilmez bir parçası olarak kabul edilecektir.
Bu perspektif, Türkiye’nin iç siyaseti ve toplumsal dokusu için temel bir ilkedir: Türkiye’nin bir Kürt sorunu yoktur; Türkiye’nin bir “Terör sorunu vardır” ve terör ile de müzakere değil, kararlılıkla mücadele edilir.
Türkiye, özellikle 1980 sonrasında Güneydoğu Anadolu bölgesinde PKK terör örgütü tarafından yürütülen sistematik saldırılar sonucunda binlerce vatan evladını şehit vermiştir. Abdullah Öcalan’ın yakalanması dahi örgütün faaliyetlerini tamamen durduramamış, örgüt zaman zaman yeniden can alan kanlı faaliyetlerini sürdürmüştür.
Son dönemde ise PKK, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Suriye kolu YPG üzerinden bölgeye entegre edilirken, Türkiye’de ise federatif Anayasa tartışmalarının da odağına oturmuştur. Bu durum, Türkiye’nin terörle mücadelede sadece askeri güçle yetinmemesi gerektiğini, devletin çok boyutlu bir strateji geliştirmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Türkiye’de yeni bir siyasal hattın ve yeni bir siyasal zeminin kurucusu olacak partimiz, terör sorununu yalnızca askeri bir problem olarak görmemekte; sosyo-ekonomik, kültürel, siyasi ve lojistik boyutlarıyla bütüncül bir yaklaşım benimsemektedir.
Terörle mücadelenin askeri boyutu elbette hayati öneme sahiptir. Ancak askeri müdahale tek başına kalıcı çözüm sağlayamaz. Terörün kökleri, bölgede ekonomik geri kalmışlık, sosyal dışlanmışlık, eğitimsizlik ve devletle vatandaş arasındaki aidiyet eksikliğinden beslenmektedir. Bölge halkının, eğitim ve ekonomik imkânsızlıklar nedeniyle kendisini dışlanmış hissetmesi, PKK gibi örgütlerin propaganda ve manipülasyon alanını genişletmektedir.
Bu nedenle devlet, bölgede yaşayan tüm vatandaşlarına eşit hak ve fırsat sunarak aidiyet duygusunu pekiştirmelidir.
Partimizin Milliyetçi Demokratik Sol özgün ideolojik perspektifinde, Güneydoğu’nun kalkınması ve terörün kökten çözümü için şu stratejiler önceliklidir:
1. Eğitim ve İnsan Kaynakları Gelişimi: Bölgedeki eğitim seviyesinin yükseltilmesi, devletin en öncelikli görevidir. Yeni okulların açılması, mesleki eğitim programlarının yaygınlaştırılması ve öğrencilere fırsat eşitliği sağlanması, terör örgütünün etki alanını daraltacaktır. Sanat ve Spor akademileri ile gençlerin sosyal yaşam alanları güçlendirilecek, bölgedeki kültürel ve sosyal hayat devlet eliyle desteklenecektir.
2. Ekonomik Yatırımlar ve İstihdam: Bölgeye devlet destekli fabrikalar ve tesisler kurularak, kişi başına düşen gelir hızla artırılacaktır. Bölgede özel sektörün yatırım yapmasını teşvik edecek düzenlemeler ve altyapı projeleri hayata geçirilecektir. Toprak reformu ile aşiret ve toprak ağalarının tekeline bırakılan topraklar, bireysel mülkiyet ve üretimle buluşturularak vatandaşın ekonomik özgürlüğü sağlanacaktır.
3. Feodal Yapı ve Sosyal Adaletin Tesisi: Bölgedeki feodal yapının yıkılması ve hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesi, hem terörün hem de bölgesel eşitsizliğin önüne geçecektir. Vatandaşların kendi topraklarında üretici ve hak sahibi olmaları sağlanacak, devlet-vatandaş bütünleşmesi pekiştirilecektir.
4. Kültürel Haklar ve Üniter Devlet Dengesi: Bölge halkı kendi kültürel dokusunu yaşayabilecek, ancak kültürel hakların kullanımı “Anayasa’da resmi dil olarak tanımlanma” gibi talepler ile Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter devlet yapısını zedeleyecek şekilde istismar edilemeyecek ve bunun bir siyasal malzeme olarak kullanımına müsaade edilmeyecektir. Kuracağımız parti, kültürel çeşitliliği desteklerken, ulusal birliği ve devletin bütünlüğünü de öncelikli kılacaktır.
5. Terörün Finans ve Lojistik Kaynaklarının Kesilmesi: Terör örgütleri, sınır ötesi uyuşturucu, akaryakıt ve kaçakçılık faaliyetleri ile finansman sağlamaktadır. Bu faaliyetlerin önlenmesi için hem sınır güvenliği güçlendirilecek hem de uluslararası diplomasi ve yaptırımlar ile örgüte destek veren ülkeler ekonomik ve politik olarak baskı altına alınacaktır. Terör örgütünün Avrupa ve ABD’deki temsilcilikleri ve finansal kanalları kapatılacaktır.
6. Asimetrik ve Özel Güçlerle Etkin Mücadele: Terörle mücadelede klasik ordunun yanı sıra özel harekât birimleri oluşturulacak, bölgenin coğrafi ve sosyal yapısına uygun özel stratejik operasyonlar hayata geçirilecektir. Bu sayede teröristlerin saklanma ve sızma kapasiteleri azaltılacaktır.
7. Bütüncül Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Strateji: Terörle mücadele yalnızca askeri yöntemlerle sınırlı kalmayacak, bölgenin sosyal yaşamı, ekonomik kalkınması ve kültürel gelişimi ile entegre bir şekilde yürütülecektir. Tiyatro, sinema, müzik ve diğer sosyal aktiviteler yaygınlaştırılacak, gençlerin devletle bütünleşmesi sağlanacaktır.Partimiz, tüm bu politikaları uygularken uluslararası hukuka ve insan haklarına uygun bir yaklaşımı benimseyecek, terör örgütleri ile mücadelede devletin egemenlik haklarını etkin bir şekilde kullanacaktır. Türkiye’nin bir etnik kimlik sorunu olmadığı, yaşananın terör sorunu olduğu gerçeği, hem toplumsal bilinçte hem de devlet politikasında temel referans olacaktır.
Sonuç olarak, Türkiye’nin terör sorunu, askeri, ekonomik, sosyal ve diplomatik önlemlerle bütüncül bir şekilde ele alınacak, devlet-vatandaş bütünleşmesi güçlendirilerek milli birlik ve güvenlik sağlanacaktır.
Partimiz, terörle mücadelenin her boyutunda kararlılıkla hareket edecek ve hiçbir vatandaşımızın etnik kimliği üzerinden tehdit altında bırakılmasına izin vermeyecektir.
***
Şimdi bu “Kürt halkının haklarını savunduğunu söyleyen” ama hiçbir hakkını savunmayan etnik bölücü ve etnik faşist DEM PARTİ, DEM PARTİ’den gelecek %2-3 oy için koca bir partiyi etnisite partisi haline getiren ve emperyal projelerde taşeronluk için el pençe divan bekleyen CHP,AKP ve MHP iktidarı ve bu “İHANET SÜRECİ” güzellemesi yapan 2.Cumhuriyetçi “Nişantaşı-Cihangir-Kadıköy” hattının tatlı su solcuları ile sözde aydınları ile bunları alkışlayan İHANET ORTAKLARI… Bu söylediklerimizin altına imzalarını atabiliyorlar mı?
TÜRK MİLLETİ ve O’nun çıkarlarını gözeterek konuşabiliyorlar mı?
Ve tek bir tanesinin bizim programımızdaki ana hatlarını paylaştığımız detayları ise çok daha detaylı biçimde “POLİTİKA SETLERİMİZDE” yazılı böyle net bir programları var mı?
Hodri meydan,çıkın Türk milletinin gerçek yurtseverlerinin karşısına yüreğiniz yetiyorsa,istediğiniz kanalı,istediğiniz mecrayı da siz belirleyin…
TÜRK MİLLETİ’nin yeni umudu olarak TÜRK MİLLETİ’nin cevabını bir tokat gibi yüzünüze çarpmaya her zaman hazır olacağız…
Herkes müsterih olsun; Bu ülkeye bir söz verdik ve o sözü tutacağız; “BU ÜLKEYE UMUDUNU GERİ VERECEĞİZ!”
İlgili Link:
Celal Eren ÇELİK’in Kaleminden MİLLİYETÇİ DEMOKRATİK SOL VE ULUSLARIN ÇIKIŞI KİTABI
HABER ALTERNATİF’in kardeş “Kitap Satış Sitesi” kitapalternatif.com üzerinden satışta…
Sipariş Linki: 1
Kuracağımız Parti İle İlgili Bir Başka Önemli Yazı: KURACAĞIMIZ PARTİNİN ALTERNATİF EKONOMİ POLİTİKASI
https://haberalternatif.com/buyuk-degisim-ve-donusum-projesi-nasil-yapacagiz-ekonomi/
