Celal Eren ÇELİK
Malumunuz 104 emekli amiralin yayınladığı “Montrö Bildirisi” sonrasında yaşanan sürecin son aşamasında dün emekli amiraller hakkında iddianame düzenlenerek her birisinin 3 yıldan 12 yıla kadar hapsi istenmişti.
AKP tarafından “Altın çağını yaşadığı” (!) iddia edilen yargı Ergenekon, Balyoz gibi kumpas davalarının ardından bu iddianame ile birlikte bir kez daha “Kimler için” “Altın çağını” yaşadığını da ispat etmiş oldu. Zira son dönemde hukuken garabet olması açısından en içi boş iddianamelerden birisi ile suçlanan emekli amiraller aslında bizlere yargılanacakları bu dava öncesinde hazırlanan iddianame ile bile Türkiye’de yargının nasıl bir çürümüşlük içerisinde olduğunu göstermiş oldular.
104 AMİRAL DAVASI SİYASİ VE JEOPOLİTİK ÖNEME SAHİP BİR DAVADIR
Şimdi öncelikle bu iddianameyi konuşabilmek için öncelikle iddianame hazırlanmasına neden olan asli unsuru yani “Montrö Anlaşmasını” ve “Montrö’yü tartışmaya açmaya” vesile olan AKP’nin Kanal İstanbul Projesi ısrarını irdelemek gerekmektedir.
Montrö Anlaşması sıradan bir anlaşma değildir. Bu anlaşma Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki egemenlik hakkının uluslararası alandaki tescili ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Lozan ile birlikte 2 tapusundan birisidir.
Bu anlaşma sadece Türkiye’yi ilgilendiren bir anlaşma da değildir. Bu anlaşma aynı zamanda Dünya’nın 4 bir yanındaki denizlerde elini kolunu sallaya sallaya cirit atan ABD’nin Karadeniz’e girişini “Sınırlandıran” ve 21 günün üzerinde Karadeniz’de savaş gemisi bulundurmasının önüne geçen bir anlaşmadır.
Dolayısı ile Montrö Anlaşması aslında en önemli zararı ABD’ye vermektedir.
Öyle ise Montrö Anlaşması’nın tartışmaya açılmasını ve hatta değiştirilmesini en çok ABD isteyecektir. Özellikle Rusya’nın Ukrayna ve Kırım üzerinde geri adım atmayan tavrı ile NATO’nun Doğu’ya doğru genişlemeyi Ukrayna sınırına dayandırması sonrasında bu genişlemeyi “Çevreleme” olarak görerek “Tehdit” algısı üzerinden kendisini konumlandırdığı günümüzde ABD için Karadeniz’e rahatlıkla ve hiçbir kısıtlayıcı engel olmadan yani Montrö Anlaşması’nın bağlayıcı ve kısıtlayıcı maddelerine uymadan çıkabilmek artık daha da hayati ve stratejik bir önem kazanmıştır.
Öte yandan ABD bu “Hattı çekerek” özellikle Almanya ile Rusya arasında Kuzey Akım 2 Doğalgaz Boru Hattı üzerinden sağlanacak doğalgaz enerji alışverişinin ve bunun doğal yansıması olan Almanya-Rusya yakınlaşmasının, daha da önemlisi bu hat ile Rusya’nın Almanya’ya 2 katına çıkartacağı doğalgaz sevkiyatı ile Almanya’nın çok daha fazla biçimde Rusya’ya bağımlı hale gelmesinin de önünü kesmek istemektedir.
Dedeağaç’a konumlanan NATO askeri üssü de ABD’nin bu büyük “Çevreleme” stratejisinin bir parçası olarak işlev görmektedir.
ABD Karadeniz’e Montrö Anlaşması’nın “Bağlayıcı ve kısıtlayıcı” maddeleri olmadan, elini kolunu sallayarak girebilirse bu “Çevreleme Stratejisinde” Dedeağaç üzerinden kurduğu üs ile Avrupa bağlantı hattını tamamlamış, Ukrayna’ya kadar “Nüfuz alanını” NATO eli ile genişletmiş, Rusya ile Almanya’nın “Olası” yakınlaşmasının ve Rus nüfuzunun Almanya üzerinde telafisi zor derecede artmasının önünü kapamış, Türkiye kanalı ile de Rusya’nın Ortadoğu coğrafyasına inişinin önünü sadece Şam ve çevresi ile sınırlı tutarak Rusya’yı çepeçevre sarmış olacaktır.
Bu bağlamda Ukrayna sınırına kadar genişlemiş ve hatta içerisine Gürcistan’ı da almış bir NATO’nun Kiev üzerinden Moskova’ya sadece 756 km. kilometre mesafeye üs kurması işten bile olmayacaktır. Yani NATO eli ile ABD Rusya’nın kapısına dayanmış olacaktır.
İşte tam da bu nedenle yaşanan bu gelişmeler Rusya açısından bir milli güvenlik sorunu yaratırken,ABD için de Montrö Anlaşması bir “Engel” teşkil etmektedir.
AKP iktidarı ise siyasal iktidarını iç dinamikler ile devam ettiremeyeceğinin farkındadır ve bir dönem daha iktidarda kalabilmesinin tek yolunun dış dinamikler olduğunu bilmektedir.
Bu nedenle “Yüksek kur,düşük faiz” ile düşük işgücü cenneti haline getirilmiş, “Avrupa’nın Çin’i yapılmış” ve en önemli şirketleri ölü fiyatına satılığa çıkartılmış bir Türkiye yaratarak Brüksel,Londra ve Pekin’deki küresel finans tefecilerine “Açık davet” çıkartarak finansal destek arayan AKP, Kanal İstanbul üzerinden Montrö Anlaşması’nın değiştirilmesine yeşil ışık yakabileceğini göstererek ise Washington’dan siyasi destek arayışına girmiştir.
İşte 104 Amiralin “Montrö hassasiyetleri” temelli bildirisine verilen tepki de, sürecin bir iddianameye dönüşmesi de ABD’ye verilen bu mesajın bir parçasıdır ve AKP “Biz bu tavizi veririz,bu tavizi vermemize karşı çıkan unsurları da tasfiye ederiz” mesajını Washington’a 104 Amiral hakkında başlatılan hukuki süreç ile birlikte iletmiştir.
Öte yandan AKP bu 104 Amiral Bildirisi süreci ile eş zamanlı olarak bazı Balyoz Kumpası mağduru askerlerin beraat kararlarını bozmuş, 28 Şubat davasında dönemin komuta kademesine ceza yağdırmış ve böylece “İç siyaset” açısından kendi tabanını da verdiği mesajla konsolide ederken, dış dinamiklere de “Ben hala sizin istemediğiniz TSK kadrolarına karşı duruyorum” mesajını iletmiştir.
İşte tam da bu nedenle 104 Amiral hakkında açılan bu dava da, hazırlanan bu iddianame de hukuki değil “Siyasidir” ve sıradan bir dava olmayıp “Jeopolitik” arka plana sahip bir dava olması nedeni ile ayrıca önem taşımaktadır.
BU DAVA BİR “TURNUSOL KAĞIDI” OLMUŞTUR…
Açılan davada savcılar hazırladığı iddianamede Cumhurbaşkanı Erdoğan,İYİ PARTİ Genel Başkanı Meral Akşener,Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ve DEVA PARTİSİ Genel Başkanı Ali Babacan’ın bildiriyi yayınlayan emekli amirallerin aleyhinde sarf ettikleri hatta emekli amiralleri direkt yahut endirekt olarak “Darbecilikle” itham ettikleri açıklamaları “Referans” olarak göstererek bu açıklamaları “Kamuoyuna yansıyan ilk tepkiler” olarak adlandırıyorlar.
İddianamenin detayları ortaya çıkıyor ve gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, gerekse iddianamede kendilerine atıfta bulunulan parti genel başkanlarından tek kelime açıklama gelmiyor. Yani şu ana kadar hiç bir şeyde anlaşamayan bu siyasiler 104 emekli amiralin suçlandığı hususlarda bizzat kendilerine de yapılan atıflar da söz konusuyken gayet güzel anlaşıyorlar.
Ana muhalefet partisi CHP de tabiri yerindeyse “Ölü taklidi” yaparak sessizliğe gömülerek bu “İttifaka” gizli destek veriyor.
Az önce bu davanın nasıl bir siyasi ve jeopolitik arka planı olduğunu ve bu iddianamenin verdiği asli mesajı anlatmıştık…
Dolayısı ile bu ülkenin iktidarı da muhalefeti de aslında kendi “Siyasi ikballeri” ve iktidar hırsları için Washington’dan,Londra’dan,Brüksel’den yeşil ışık alabilmek adına 104 Amiral ve onların savundukları Montrö Anlaşması ile edinilmiş kazanımları hiçe saymışlardır.
Ve yine aslında bugün Türkiye’de neden bir çok önemli bir “İktidar sorunu” olduğu kadar bir o kadar önemli ve büyük bir “Muhalefet sorunu” olduğunu”, bu muhalefet “KADROLARININ” -“PARTİLERİNİN” DEMİYORUM DİKKATİNİZİ ÇEKERİM,MUHALEFET PARTİLERİNİ YÖNETEN KADROLARI İFADE EDİYORUM- yöneteceği Türkiye’nin de çok büyük,muhteşem sıçramalar yapabilecek bir ülke olacağını düşünenlerin “Hayal kurduklarını” sıklıkla yazı ve yayınlarımızda ifade ettiğimizi de muhalefetin yönetim kadroları bir kez daha kendi eli ile göstermiştir.
Osman Kavala için,Selahattin Demirtaş için ortalığı ayağa kaldıran her gün “Kendi mahallesinin medyasında” güzellemeler yapan muhalefet konu TSK üniformasını şanla şerefle taşıyıp emekli olmuş 104 emekli amiral ve bu amirallerin küresel güç odakları yerine Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti’nin yüksek menfaatlerini savunan tavrı karşısında sağır ve dilsiz kesilmişlerdir.
“Herkes için adalet” diyen sözde aydın, fonlanmış “Liberal” yazarlar Kavala ve Demirtaş iddianamelerinin içinin ne kadar boş, nasıl hukuk skandalı olduğunu anlatabilmek için her gün ekran ve köşelerinden destanlar yazarken, hukuk garabeti olan Amiraller iddianamesi için tek bir satır yazmamış,tek bir kelam edememiştir.
İşte tam da bu sebeple 104 Amiral iddianamesi tam anlamı ile bir “TURNUSOL KAĞIDI” olmuştur.
Bu ülkenin muhalefetinin de, bu ülkedeki fonlanmış dış bağlantılı medyanın da, 2.Cumhuriyetçilerin de, etnisite ve mezhep siyasetinin temsilcilerinin de bu TURNUSOL KAĞIDI testinde tarafları gün gibi aşikar olarak ortaya çıkmıştır.
Ancak şu unutulmamalıdır ki Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk Gençliğe Hitabesinde
“Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.” ifadelerini yazdıktan hemen sonra “Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti’ni kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! ” sözleri ile Cumhuriyeti genç nesillere,Kemalist,yurtsever,aydın ve vatanseverlere emanet etmiştir.
Bu TURNUSOL KAĞIDI testinden de alınlarının akı ile her türlü bedeli ödemeyi göze alarak, milim taviz vermeden, omurgalı ve dik duruşunu bozmadan çıkan o nesiller hala “Biz buradayız!” diye haykırmaktadırlar…
Ve “Biz burada oldukça” da o emanet emin ellerde olacak, hayal kuranların hayalleri kabusa dönüşmeye devam edecektir…
________________________________________________________________________________________________
“Sizler için kimseye diyet borcu olmadan, hiç bir kurum, kuruluş yahut kişiden “Fonlanmadan”, “tam bağımsız” ve özgür şekilde bugüne kadar yaptığımız gazeteciliği daha güçlü biçimde sürdürebilmemiz için siz de destek olmak isterseniz; aşağıdaki linkten PDF formatında yayınlanan, Türkiye’nin tamamen dijital olarak yayın yapan tek özel ve dosya haber dergisi KRİPTEKS E-DERGİYE yıllık abone olabilir, HABER ALTERNATİF’in aylık,3 aylık,6 aylık yahut yıllık ÖZEL BÜLTEN’ine abone olabilir, yahut Youtube kanalımıza abone olup KATIL butonundan kendi belirlediğiniz miktardaki desteklerinizle bağımsız gazetecilik mücadelemize destek olabilirsiniz...”
ABONELİK LİNKLERİ:
YOUTUBE KANALI-KATIL BUTONU LİNKİ:
https://www.youtube.com/channel/UCPGcaaw3vhHiBv9XL0hVG0w
KRİPTEKS E-DERGİ YILLIK ABONELİK LİNKİ: