Celal Eren ÇELİK
Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır’a giden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı açıklamalar ve partiye katılan aşiretler çok konuşuldu…
Peki sizlere “Bazen bazı konuşmaların yapıldığı “Yerler”, o konuşmanın yapıldığı organizasyonlar konuşmanın kendisi kadar hatta konuşmadan daha da önemli “Mesajlar” içeriyorsa ve Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır’daki açıklamalarını böyle okumak gerekir” dersek ne dersiniz?
O zaman peşrevi daha fazla uzatmadan yazımıza geçelim,işte başlıyoruz…
***
Tarih yaprakları 20 Haziran 2014’ü gösterirken Diyarbakır son derece sıcak bir yaz gününü geçirmektedir.
Ancak bu sıcak günde şehrin en prestijli toplantı salonlarından birisinde Ankara’dan gelen “Ağır” konuklar ile birlikte herkes gayet resmi takım elbisesini giymiş o sıcak havada kravatını takmış gergin havada toplantının başlamasını bekliyordu…
Ağzına kadar dolu olan salonda ilk konuşmacı ağır adımlar ile kürsüye geldi. Normalde ev sahibi olduğu için toplantılarda ilk konuşma sırası misafire verilirdi ancak burada öyle olmamıştı… Ev sahibi “Ağır” beyefendi kürsüye geldi, bir yudum su içtikten sonra karşısında bulunan Türkiye’nin en önemli siyasetçilerinden birisinin, milyonlarca oy alan bir partinin genel başkanı olan “Misafirinin” gözlerinin içine bakarak yüksek sesle ve vurgulu biçimde konuşmaya başladı…
“Ağır” ev sahibi kürsüde adeta “Kükrüyordu”…
“Sürekli dile getirilen bölünme paranoyası ülkenin barışının ve gelişiminin önünde en büyük engeldir” diyerek sözlerine başlayan “Ağır” ve “Kaya” gibi ev sahibi karşısında oturan “Misafirinin” genel başkanlığını yaptığı partinin çeşitli politikalarının ve AB Yerel Yönetimler Özerklik Şartına konulan şehrin kaldırılmasına ilişkin söylemlerinin “bölünme paranoyası” yarattığını anlattı…
Kürsüdeki bu “Ağır” ev sahibi konuştukça konuşuyor, konuştukça açılıyordu…
Konuşmasına ses tonunu daha da yükselterek devam eden bu ev sahibi konuşmasının finalini son derece vurgulu bir ses tonu ile aynen şu ifadeleri kullanarak yapıyordu: “Barış sürecinde nasıl bir yol izlenileceği ve Sayın Abdullah Öcalan’ın rolü, başta anadilde eğitim olmak üzere Kürtlerin eğitim ve kültürel hakları, dağdan inme ve toplumsal katılımın nasıl olması gerektiği, Rojava ve Irak Kürdistanı ile ilişkiler ve Ortadoğu politikaları, yerel yönetimlerin özerkliği veya yerelin güçlendirilmesi ile ilgili nasıl bir yol alınacağı net olarak ortaya konulmalıdır. Bunların yol haritasını ve çözümünü içermeyen bir siyasi partiye Kürtlerin oy vermesi veya ‘benim partim’ deme olasılığı yoktur.”
***
Şimdi sizlerle Diyarbakır’da 20 Haziran 2014’te gerçekleşen bu toplantıdan 2,5 ay sonrasına gidiyoruz…
Tarih bu kez 5 Eylül 2014…
Tıklım tıklım dolu bir spor salonunda kongresini gerçekleştiren Cumhuriyet Halk Partisi’nde kürsüdeki Kemal Kılıçdaroğlu aynen şunları söylüyordu : “Hakkari’de ‘yerel yönetim özerklik şartını getireceğiz’ dedim. CHP Kurultayında yine söylüyorum; CHP iktidarında yerel yönetim özerklik şartını mutlaka getireceğiz.
Şimdi tabii siz “Arkadaş ne alaka peki bu 20 Haziran’daki toplantı ile Kılıçdaroğlu’nun sözlerinin?” diyebilirsiniz lakin kazın ayağı öyle değil…
Zira Diyarbakır’da 20 Haziran 2014 tarihinde yapıldığını yazımızın başında yazdığımız toplantıda kürsüde konuşan “Ağır ev sahibinin” gözlerinin içine baka baka AB Yerel Yönetimler Yasa Tasarısı’nın şerhlerinin kaldırılmasına partisinin engel olduğu söylenen, konuşmada gözlerinin içine baka baka “Sayın Öcalan” ifadesi tekrar tekrar kullanılan, Irak Kürdistan’ı denilerek Türkiye’nin savaş sebebi saydığı sözde devlete vurgu yapılan ve tüm bunlar yüzüne karşı en yüksek perdeden söylenirken tek bir kelime bile söylemeyip,tek bir tepki koymayan parti genel başkanı aynı Kemal Kılıçdaroğlu’ydu!
Ancak bakın “Tesadüfler” (!) burada bitse yine iyi…
Biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Diyarbakır’ı ziyaret etti ve burada yine çarpıcı açıklamalara imza attı…
Ama kendisinin o açıklamalara imza atmasından önce tıpkı 20 Haziran 2014’teki gibi bir STK Temsilcisi çıkıp kendisine ve yine gözlerinin içine bakarak şunları söyledi:
“Yüzleşme önemlidir. Diyarbakır Cezaevi, Dersim olayının mağdurları ve 1925’te idam edilen 46 kişinin aileleriyle yüzleşme gibi olaylar önemli. Roboski olayı başlı başına bir yüzleşme olayıdır. Umarım bir yüzleşme sayfası açılır. Bu bölgede yaşayan Kürt halkı vardır. Bu halkın anadil sorunu vardır. Anadilde eğitim hakkı olmalıdır diye düşünüyoruz”
Kılıçdaroğlu da tıpkı 8 sene önce 20 Haziran 2014’te olduğu gibi yine tek bir kelime tepki göstermediği gibi bu konuşmayı alkışlayıp, kendisine “Söz verilince” Kılıçdaroğlu, “Kürdistan lafını bölgesel ayrımcılık olarak tanımladığım için kabul etmedim. Ama Irak’ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi var. Buraya heyet de gönderdik. Niye karşı çıkalım ki. Herhangi bir sorun yok, endişem yok.” ifadelerini kullandı…
Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamaları yaptığı organizasyon ise DİCLE TOPLUMSAL ARAŞTIRMALAR MERKEZİ’nin “Geleneksel” Tigris Diyalogları’ydı.
Peki bunun anlamı ne? Anlatalım efendim…
Hani 2014 yılında Kılıçdaroğlu’nun gözünün içine baka baka söylenenleri yazmıştık ve bunu bir STK organizasyonunda yapıldığını ifade etmiştik ya… İşte Kılıçdaroğlu’na 2014 yılında bahsettiğimiz o sözleri söyleyen ve Kılıçdaroğlu’nun da tavsiyelerine uyarak 2,5 ay sonra Kurultayda AB Yerel Özerklik Yönetimler Yasa Tasarısı’nı kongrede dile getirdiği STK ile geçtiğimiz günlerde Kılıçdaroğlu’nun organizasyonuna katıldığı STK aynı STK…
DİCLE TOPLUMSAL ARAŞTIRMALAR MERKEZİ adındaki bu güzide (!) STK’mız “TİGRİS DİYALOGLARI” adı altında bir organizasyonu düzenliyor, (Kılıçdaroğlu 2014 yılındaki konuşması da geçtiğimiz günlerdeki son konuşmada bu organizasyonda yapıyor) DİYARBAKIR TOPLUMSAL ARAŞTIRMALAR MERKEZİ’ni destekliyor. Yani bu DİCLE TOPLUMSAL ARAŞTIRMALAR MERKEZİ pek muhterem bir “Çatı” sivil toplum örgütü…
Bu DİCLE TOPLUMSAL ARAŞTIRMALAR MERKEZİ bolca “İşbirliği” yaptığı kurum ile biçimde çalışmakta…
Tabii herşey insan hakları, herşey “Halkların kardeşliği” için…
Ancak işin “Enteresan” olan kısmı bu DİCLE TOPLUMSAL ARAŞTIRMALAR MERKEZİ’nin işbirlikteliği içerisinde bulundupu, bu “Halkların Kardeşliği” için yanıp tutuşan “Ortakları” hep yabancı menşeili…
Bakalım isterseniz bu çok “Hümanist”, çok “Halkların Kardeşliği” sevdalısı “Partnerleri” kimdir*
Tabii ki hiç de sürpriz olmayan biçimde ilk “Ortak” meşhur spekeülatör, ABD’nin Küresel çaptaki “Project Democracy” operasyonlarının koordinatörü, meşhur “Turuncu Devrimlerin”, Yugoslavya’nın dağıtılması sürecinin ve “Finansörü” George Soros’un Açık Toplum Enstitüsü…
Bir başka “İşbirliği” içerisinde yer alınan kurum özellikle açılım süreci içerisinde direkt olarak ABD Büyükelçiliği.
Soros’un Türkiye’de Can Paker ile birlikte en yakınında olan 2 isimden birisi olan Osman Kavala’nın SOROS fonları yanı sıra son derece yakın ilişkide bulunduğu İsveç Konsolosluğu da bu pek güzide (!) STK!’mızın “Partnerleri” arasında yer almakta.
AB’nin “Yerel Özerklik” ve Federatif yapı konusunda çalışmalar yapan STK’ları fonlayan en önemli kurumlarından birisi olan Sivil Düşün AB Programı da yine DİCLE TOPLUMSAL ARAŞTIRMALAR MERKEZİ’nin “İşbirliği” yaptığı bir diğer kurum.
DİCLE TOPLUMSAL ARAŞTIRMALAR MERKEZİ’nin “Ortağı” ise SOROS’un Türkiye’de fonladığı en önemli STK’lardan birisi olan KAMER…
Ama efendim bu DİCLE TOPLUMSAL ARAŞTIRMALAR MERKEZİ “Ortaklık” ve “İşbirliktelikleri” kendisine az geldiği için bir de ortak çalışma yürüttüğü “Ağlar” ile ilişki içerisinde.
Bu küresel ağların başında ise DENGE DENETLEME AĞI…
Şimdi efendim bu DENGE DENETLEME AĞI, Avrupa’nın “Hedef ülkelerdeki” dış politikalarını etkilemek üzere bol keseden fonladığı 300 STK’nın bir araya gelmesinden oluşturan bir STK ağı.
Bu DENGE DENETLEME AĞI İsveç Uluslararası Kalkınma ve İşbirliği Ajansı (SIDA),Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı Avrupayı Birleştirme Programı, National Democratic Institute, İstanbul İsveç Başkonsolosluğu,AB Komisyonu Sivil Düşün Programı,Hollanda Kraliyeti MATRA Programı,Alman Marshall Vakfı Karadeniz İşbirliği Fonu’ndan milyonlarca liralık fon alıyor.
Yukarıda adı geçen vakıfların tamamının ortak özelliği ise üniter devlet yerine federatif devlet yapısını Türkiye’ye dayatmaya çalışan projeleri fonlamaları.
Bu DENGE DENETLEME AĞI’nın pek çok alanda “REFORM” çalışması adı altında “Atölye” çalışmaları bulunuyor.
Şimdi efendim bu DİCLE TOPLUMSAL ARAŞTIRMALAR MERKEZİ dönemsel olarak “Kamuoyu oluşturmak” adına “40’LAR MECLİSİ” adı altında bir organizasyon düzenleyerek çeşitli gazetecileri çağırıyor ve bu gazeteciler de gelip Kürt sorunu, federal yapı konusunda konuşmalar yapıyorlar tabii bu konuşmalar da hemen ulusal basında yer alıyor.
Mesela kimler davet edilmiş bu “40’LAR MECLİSİ”ne…
SOROS’un AÇIK TOPLUM VAKFI’nın “DANIŞMA KURULU ÜYESİ”, bolca SOROS bağlantılı yabancı NGO’dan fon alan ama her ne hikmetse “BAĞIMSIZ” (!) olduğunu söyleyen Ruşen Çakır…
AKP’nin önemli isimlerinden Yasin Aktay…
SOROS fonları ile TESEV için ‘Dağdan İniş-PKK Nasıl Silah Bırakır? Kürt Sorunu’nun Şiddetten Arındırılması’ raporunu hazırlayan Cengiz Çandar…
***
Şimdi tüm bu yazdıklarımızı alın alt alta koyun…
Buna Kılıçdaroğlu’nun bir koluna Ahmet Davutoğlu’nu, bir koluna Ali Babacan’ı takışını ekleyin, “6’LI MASA” tarafından hazırlanan mutabakat metninde Mustafa Kemal Atatürk’ün adının tek bir kez geçmeyişini bunun üzerine koyun ve cevap verin:
AKP gitsin gitmesine de yerine gelecek bu “Zihniyetin” 2002 AKP’sinden bir farkı var mı?