Celal Eren ÇELİK
Malumunuz geçtiğimiz günlerin en çok tartışılan konularının başında eski Meclis Başkanı ve Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Bülent Arınç’ın bir televizyon kanalında Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın tutukluluk hallerinin devamını eleştirdiği ve herkese Selahattin Demirtaş’ın kitabını okumasını tavsiye ettiği açıklamaları sonrasında başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere önce çok sert tepkiler ile karşılaşıp sonra da Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyeliği görevinden istifa etmek zorunda kalması geliyordu.
Bu gerçekleşen istifanın hemen ardından ise Erdoğan’ın “Kara kutularından” bir tanesi olan, Diyarbakır eski AKP Milletvekillerinden Mehmet İhsan Arslan’ın BBC Türkçe’ye verdiği röportajında AKP’yi eleştiren sözleri sonrasında kesin ihraç talebi ile disipline sevk edildiğini gördük…
İyi güzel ama Bülent Arınç eleştirel sözleri ile Erdoğan’ın hışmına yuğrayıp istifa etmek zorunda bırakılırken yahut Erdoğan’a en yakın isimlerden birisi olan Mehmet İhsan Arslan’ın eleştişrileri partiden ihracı ile sonuçlanacak süreci başlatırken “Bize toplu tövbe lazım,hukuk reformundan kimse bir şey beklemesin” diyen eski TBMM Başkanı ve Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Cemil Çiçek’e niçin kimse çıtını çıkarıp da tek kelime etmiyor,aslında doğru tabirle “EDEMİYORDU” ?
Ya da AKP içinde yıllardır adeta “Ayrı özerk bir cumhuriyet” gibi hareket eden, istifası bile zor alınan ama partiden uzaklaştırılamayan Melih Gökçek neden tamamen tasfiye edilemiyor, nasıl oluyor da hala geçtiğimiz hafta Külliye’ye çapırılıp saatlerce süren “Özel bir toplantıda” fikirleri alınabiliyor, Gökçek’in tonla yolsuzluk ve defosuna rağmen adı nasıl hala yeni bir kabine revizyonunda yeni bakanlar arasıdna geçebiliyor,üzerine adeta “Görünmez” bir dokunulmazlık zırhını nasıl geçirebiliyordu?
Şimdi “Arkadaş Bülent Arınç’ın çıkışı ile Cemil Çiçek’in Melih Gökçek’in ne alakası var?” diye sormayın sakın,aşağıda okuyacaklarınız sizi çok şaşırtacak,bununla da kalmayaracak olayın Cemil Çiçek’i de Melih Gökçek’i de çok çok aşan boyutlarına da ışık tutacak…
Bu kadar peşrev yeter artık yazmaya başlayalım işin “Sadedini”…
***
Tarih yaprakları 1945 yılını gösterdiğinde İstanbul Beşiktaş’ta küçük bir bakkal dükkanı açılmıştır. Bakkal dükkanının sahibi Mehmet Emin Alpkan…
Konya Taşkent’te doğmuş olan ve çok zor şartlarda büyüyüp, eğitimini daha 7-8 yaşlarında yarıdabırakmış olan,2. Dünya Savaşı’nın zorlu yıllarında askerliğini tamamlamış olan Mehmet Emin Alpkan ‘ın askerlikle birlikte hayatında Nihal Atsız ve O’nun Türkçü fikirleri giriyor… Askerden döndükten sonra Mehmet Emin Alpkan elinden Atsız kitaplarını düşürmüyor çevresinde de bu konuda sıkça konuşmalar yapıyor…
Biz tekrar dönelim 1945 yılında Mehmet Emin Alpkan tarafından açılan “Bakkala”… Zira bu bakkal öyle sıradan, küçük bir bakkal olmanın çok ötesinde…
Mehmet Emin Alpkan’ın bu küçücük bakkalının ismi sonraki yıllarda “Çok büyük” olacak “Müdavimleri” var…
Kimler kimler yok ki Mehmet Emin Alkgan’ın bakkalını sıklıkla ziyaret eden o “Müdavimler” arasında…
Korkut Özal,Alparslan Türkeş,Turgut Özal (Hatta Turgut Özal ile Alparslan Türkeş ilk kez bu bakkalda tanışıyor), Faruk Sükan,Ferruh Bozbeyli,Osman Yüksel Serdengeçti,Bekir Berk,Sadettin Biilgiç… Ve pek çok subay da yine bu “Bakkalın” daimi konukları arasında…
Dedik ya burası sıradan bir “Bakkal” değil, zaten özellikle o dönem üniversitede eğitim gören pek çok muhafazakar, milliyetçi genç isim de bu bakkalın düzenli ziyaretçisi.
İşte bu “Müdavimler” için bakkalın sahibi olan Mehmet Emin Alpkan ayda bir kez bakkalının hemen yanındaki evinde “Seminerler” düzenliyor…
***
Tarih yaprakları 1964’ü göstermektedir, tüm Dünya’da olduğu gibi Türkiye’de de sol siyasi ideoloji yükselişe geçmiştir…
İşte Türkiye’de sol hızla yükselir, solcu gençler özellikle üniversitelerdeki etkinliklerini daha da arttırırken Afyon ve Konya’da 2 küçük muhafazakar öğrenci grubu birbirinden habersiz “Çalışmalar” yürütmeye başlamışlardır…
Ayfonlu öğrenci grubunun başında Aykut Edibali ve Yavuz Arsalan Argun bulunmaktadır.Konya’da faaliyet gösteren ve çoğunluğu Yüksem İslam Enstitüsü çıkışlı gençlerin başını ise Necmettin Erişen ve irfan Küçükköy çekmekteydi. Konya’da bulunan bu grubun diğer önemli isimleri ise Mevlit Baltacı, Kemal Yaman, Mevlit Faruk İslamoğlu, Ziya Yürekli, Hasan Elmas ve Mehmet Aydın’dı…
İşte birbirinden habersiz faaliyet gösteren bu gençleri 1964 yılının bir araya getirerek bir başka genç olan İhsan Ramiz Bayram üzerinden bir araya getirecek olan isim de yine Mehmet Emin Alpkan olacaktır…
Artık bir “Hareket” doğmaktadır…
İşte bu “Birleşmeden” 1 sene sonra Gaziantep’te daha bir lise öğrencisi iken bu harekete dahil olan genç ve gözükara bir genç üniversiteyi kazanarak Ankara’ya gelecek ve Ankara’da “Hareketin” en önde gelen isimlerinden birisi olacak,kısa sürede dikkat çekecektir… O dikkat çeken gencin adı İbrahim Melih Gökçek’tir…
***
Bütün bu gelişmeler olup biterken adı “MİLLİ BAKKAL” a çıkmış olan o meşhur “Bakkal” ı kapatan Mehmet Emin Alpkan aynı dükkanda bir matbaa işletmeye başlamıştır…Dükkanın işi değişmiş ama konukları, “Müdavimleri”asla değişmemiştir.
1960 askeri cuntasının kudretli Albayı Alparslan Türkeş Mehmet Ermin Alpkan ile o kadar yakın arkadaştır ki evine önceden haber vermeden gelip gitmekte, Türkeş’in en güçlü dönemlerinde Mehmet Emin Alpkan Türkeş’i resmi ofisinde randevusuz ziyaret edebilmekte, ofiste saatlerce süren “Özel” konuşmalar yapabilmektedir.
İşte yine böyle haber vereden Mehmet Emin Alpkan’ın evine gittiği günlerden birisinde Alparslan Türkeş o evde Ziya Uygur ile tanışmıştı…Ziya Uygur ise Mehmet Emin Alpkan’a o dönemde en yakın olan kişi konumundaydı…Bu Ziya Uygur ismini not alın yazımızın sonlarında size tekrar anımsatacağız…
***
Mehmet Emin Alpkan matbaa işletmesinden sonra bir de gazete kurar, gazetenin adı BİZİM ANADOLU’dur…
BİZİM ANADOLU gazetesine de o “Müdavimler” sürekli gelmekte hatta aralarına yenileri eklenmektedir.Bu dönemde Mehmet Emin Alpkan’ın en yakın arkadaşı ve gazeteye en sık gelen kişi ise Mehmet Davutoğlu’dur… Mehmet Davutoğlu gazeteye her gidişinde yanında mutlaka oğlunu da götürmektedir…
Mehmet Davutoğlu’nun oğlunun adı ise Ahmet Davutoğlu’dur…
Ve yıllar sonra Dışişleri Bakanı,AKP Genel Başkanı ve Başbakan olacak Ahmet Davutoğlu gençlik yıllarında ilk fikri yazılarını işte bu gazetede kaleme alacaktır…
Evet Davutoğlu’nun da aslen kökeni “MÜCADELE BİRLİĞİ HAREKETİNE” dayanmaktadır, Davutoğlu da bir “MÜCADELECİ” dir.
***
Mehmet Emin Alpkan artık BİZİM ANADOLU Gazetesinin sahibi olduğu dönemde Nakşiliğin Halidiye kolundan İskenderpaşa Tarikatı başta olmak üzere çeşitli tarikatlar ile de ilişkilerini sıkılaştırmıştır.
Kendisini sıklıkla ziyarete gelen isimler arasında Mehmet Kutlular,Enver Ören,Korkut Özal gibi isimler artık daha ön plana çıkmıştır.
İskenderpaşa Cemaati ya da “Orijinal ismi” ile “GÜMÜŞHANEVİ TEKKESİ” desteği ile parti kuran Erbakan yola çıkarken de yanında yine Mehmet Emin Alpkan vardır.
Daha sonraları İLİM YAYMA CEMİYETİ VE İLİM YAYMA VAKFI’nın kurucu kadrolarının pek çoğu da hep bu “Müdavimler” “Hareketin mensupları” arasından çıkmıştır.
***
Ama ne kadar farklı ilişkiler içine girerse girsin Mehmet Emin Alpkan’ın gözü de eli de “Gençlerin” ve başlamasına ön ayak olduğu “HAREKETİN” üzerindedir…
Bu yıllar artık muhafazakar, milliyetçi camiada Mehmet Emin Alpkan’ın istihbarat ile ilişkileri olduğunun kulaktan kulağa konuşulmaya başlandığı yıllardır.
İşte 1967 yılına gelindiğinde Mehmet Emin Alpkan’ın Afyon ve Konyalı muhafazakar öğrencileri bir araya getirip fikri temellerini de attığı hareket isme ve cisme bürünür.
Ve “MÜCADELE BİRLİĞİ HAREKETİ” “Sancaklar” adı verilen il örgütlenmesine başlar…Kısa süre sonra Adana, Erzurum, Diyarbakır, Afyon, Çorum, Bursa, Gaziantep, İzmir, Adapazarı, Ankara, Konya “SANCAKLARI” kurularak buralara “SANCAK BEYLERİ” atayan hareket artık ulusal bir nitelik kazanmıştır.
Bu arada pek çok kimse bilmez lakin bugün siyasal İslam’ın kadrolarının tamamına yakınının içerisinden yetiştiği Milli Türk Talebe Birliği aslında 1965’e kadar solun hakim olduğu bir yapılanmadır.
İşte MÜCADELE BİRLİĞİ HAREKETİ’nin yoğun çabaları ve kendilerine “Verilen” destekle birlikte Milli Türk Talebe Birliği “Ele geçirilir”… “HAREKETİN “ üniversiteler üzerinde hakimiyet kurma noktasındaki önemli operasyonu ile MTTB’nin başına geçen isin daha sonraları TBMM Başkanı olacak olan İsmail Kahraman’dır…
3 Şubat 1970 tarihinde ise “HAREKET” “YENİDEN MİLLİ MÜCADELE” dergisini çıkartmaya başlar… Dergi bir dergi olmanın çok ötesinde bir “İdeolojik” yayındır. Anti-emperyalist,İslamcı,milliyetçi,Anti-kapitalist bir ideolojiyi “İLMİ SAĞ” adı ile formüle etmiş bu dergi ile birlikte “MÜCADECİLER” olarak anılan hareket tam anlamı ile vücut bulmuştur ve “SAĞIN DEV-GEÇ’İ” olarak anılacak bir etkinliğe ulaşmıştır..
Dergi o dönem için ciddi sayılacak tiraj rakamlarına ulaşır en kötü döneminde kapanmadan önce bile tirajı 25 binin altına düşmen.
Dergide sürekli “İslamcı”bir vurgu ile birlikte, TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ’ne “Yaklaşan Komünist tehlikeye karşı yönetime el koyma çağrıları” yapılmaktadır…
Dergi orduyu darbe yapmak için her sayısında göreve davet etmektedir…
12 Mart muhtırasının yaklaştığı günlerde 16 Şubat 1971 tarihli 55. Sayısında dergi Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç’ın fotoğrafını tam sayfa kapak yapmış ve “KOMÜNİSTLERE KARŞI ORDU MİLLET EL ELE” başlığı ile çıkmıştır.
Aynı sayının içerisinde sayının yayınlanmasından hemen önce adeta muhtıra gibi bir Kurban Mesajı yayınlayan Genelkurmay Başkanı Mehmduh Tağmaç’a hitaben şöyle bir mektup yazılmıştır.
“Muhterem Memduh Tağmaç
Genel Kurmay Başkanı
Ankara
Aylardan beri anarşist ve komünist militanların silahlı tecavüzleri yüzünden derslere devam edemeyen, hayatları ve okuma hakları tehdit altında bulunan Türkiye’mizin istikbalinden endişe duyan milliyetçi ve vatansever talebeler olarak bayram mesajınızı ümid ve takdirle karşıladık.
Milliyet, devlet ve milli ordu düşmanları karşısında kahraman ordumuzun mert sesini duymaktan büyük sevinç ve kıvanç duyduk. Bağlılıklarımızı bildirir; saygılar sunarız.
Mücadele Birliği
İstanbul Sancağı İdare Heyeti Adına”
Evet Mücadele Birliği adına bu mektubun altına İstanbul Sancak İdare Heyeti Adına imzasını atan isim “SANCAK BEYİ” Cemil Çiçek’tir…
Bugünlerde “Askeri vesayet” kelimesini ağızlarından düşürmeyen, CHP’yi darbeci olmakla suçlayanlar o zamanlar bizzat dergi manşetlerinden orduyu darbe yapmaya çağırmaktadır…
***
MÜCADELE BİRLİĞİ hareketinin dergisi olan YENİDEN MİLLİ MÜCADELE DERGİSİ öyle bir dergidir ki kimlerin kimlerin yolu bu dergi ile ve tabii ki MÜCADELE BİRLİĞİ HAREKETİ ile kesişmemiştir ki….
İsterseniz sizin için “Yıldızlar geçidini” andıracak şekilde bir kısa liste yapalım:
Cemil Çiçek, Taha Akyol, Aykut Edibali, Yavuz Aslan Argun, Melih Gökçek, Necmettin Erişen, Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, Halil Şıvgın, Mustafa Ruhi Şirin, Atilla Yayla, Ali Müfit Gürtuna, Ahmet Taşgetiren, Gaffar Yakın, Dr. Necmettin Turinay, Galip Demirel, Ömer Vehbi Hatipoğlu, Hüseyin Gülerce, Ahmet Taşgetiren, Kemal Yaman, Burhan Özfatura, Hamza Türkmen, Altan Tan…
***
Ancak MÜCADELECİ’ler için “DEVLET” “Tamam “ demiştir.
12 Mart Muhtırası verilmiş, Denizler idam edilmiş, “Devlet” ise yükselen sol dalgaya karşın “Yumuşak” İslamcıları değil, “Sert çocuklar” olan Ülkücüleri ön plana çıkartmıştır.
12 Mart Muhturası sonrasında 1980’e kadar devam etse dahi MÜCADELE BİRLİĞİ ve YENİDEN MİLLİ MÜCADELE DERGİSİ’nin gücü her geçen gün azalmıştır.
***
1990’ların başında ABD Türkiye için siyasal İslamın iktidara gelmesi gerektiğine karar verdiğinde Refah Partisi’nin de yükselişi başlamıştır.
1991 yılında Refah Partisi’nin ilk kez Meclis’e güçlü biçimde girmesini sağlayacak ittifak kurulmuş ve 1991 seçimlerine Refah Partisi-Milliyetçi Çalışma Partisi-Islahatçı Demokrasi Partisi ittifakı Meclis’e Refah Partisi listelerinden taşınmıştı.
Refah Partisi’nin başında Erbakan, Milliyetçi Çalışma Partisi’nin başında Türkeş ve Islahatçı Demokrasi Partisi’nin başında da Aykut Edibali vardı…
Bu isimlerin hepsinin ortak özelliği MÜCADELE BİRLİĞİ HAREKETİ’ni “Kurgulayan” Mehmet Emin Alpkan’ın “Dostu “ yahut “Öğrencisi” olmalarıydı…
Ve aslında MÜCADELE BİRLİĞİ aradan geçen onlarca yılın ardından artık Meclisteydi…
***
O tarihten sonra MÜCADELE BİRLİĞİ’nin “SANCAK BEYİ” Cemil Çiçek TBMM Başkanı,Adalet Bakanı, Melih Gökçek Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı,Ömer Vehbi Hatipoğlu Refah Partisi’nden 2 dönem vekil sonrasında Gökçek’in yönettiği Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin BUGSAŞ VE AŞTİ’sinde Yönetim Kurulu Üyesi, Ahmet Tan HDP Milletvekili, Mehmet Aydın Devlet Bakanı,Halil Şıvgın Sağlık Bakanı, Ali Müfit Gürtuna İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, Atilla Yayla LİBERAL DEMOKRASİ DERNEĞİ Başkanı,Burhan Özfatura İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ,Ahmet Davutoğlu Dışişleri Bakanı,AKP Genel Başkanı, Başbakan oldu…
Ahmet Taşgetiren muhafazakarların en önemli ve “Ağır” kalemlerinden birisi, Hüseyin Gülerce yıllarca Fethullah Gülen’in sağ kolu oldu…
Mesela Gülerce’ye neden bu kadar üst düzey bir FETÖ’cü olmasına rağmen kimse bir şey yapmadı ve Hüseyin Gülerce neden Melih Gökçek’in korumasına girip ,BEYAZ TV ekranlarının demirbaşı oldu dersiniz? Bunda sizce MÜCADELE BİRLİĞİ “KARDEŞLİĞİNİN” hiç mi katkısı yoktu?
Devlette şu an pek çok üst düzey bürokrat, pek çok önemli siyasi isim MÜCADELE BİRLİĞİ kökenli ancak hareket günümüzde adeta “Kapalı bir yapılanma” ile bir “Kardeşlik” yapına bir “Siyasi Lobi” teşkilatına dönüştü…
Yolları MÜCADELE BİRLİĞİ’nden geçen herkes her konuda mutlaka birbirine destek veriyor, k kritik görevlere bu hareketten gelen arkadaşlarının gelmesi için çaba gösteriyor,ağırlığını koyuyor…
***
Bu kadar ismi saydıktan sonra size bir atamayı hatırlatacağız:
Tarih 9 Mayıs 2017…
O dönem en önemli “İSTİHBARAT” teşkilatlarından birisi olarak yapılandırılan ve İçişleri Bakanlığı’na bağlı olarak faaliyet gösteren Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı görevine Prof. Dr. Lütfihak Alpkan atandı…
Prof.Dr. Alpkan daha sonrasında 2018 yılında ise Cumhurbaşkanlığı Sosyal Politikalar Kurulu Üyeliğine seçildi.
İşte Prof.Dr. Lütfihak Alphan, o meşhur “Bakkalın” ve “Matbaanın” sahibi, MÜCADELE BİRLİĞİ HAREKETİ’nin asli kurucusu olan Mehmet Emin Alpkan’ın oğlundan başkası değildi…
Ve sizlere “Yazımızın sonunda anımsatacağız, not alın “ dediğimiz bir isim vardı hani: Ziya Uygur… Hani Mehmet Emin Alpkan’ın bir dönemki sağ kolu…
İşte bu isim için “MÜCADELECİLER” hareketinin Afyon kanadının önde gelen isimlerinden olan ve 1980 öncesinde Adalet Partisi’nden milletvekili de seçilen Mehmet Özutku, Ekin Kadir Selçuk’un hareket ile ilgili hazırladığı çalışma esnasında kendisi ile görüşmesinde ““Zaten sonradan istihbaratın elemanı olduğunu öğrendik,” açıklamasını yapmıştı.
Yine MÜCADELECİLER’in 2 numaralı ismi olan Yavuz Arslan Argun Ekin Kadir Selçuk ile görüşmesinde hareket ile bu “esrarengiz” ve istihbarat bağlantılı isimlerin ilişkisini “Komünist bir tehlike ortaya çıkmıştı. Muhafazakâr gençler bununla mücadele etmek istiyordu fakat kendilerine bir istikamet çizemiyorlardı. O sırada belli bölgelerde devletle bağlantılı isimler olur. Bunlar devletin maaşlı elemanı değildir, devletten telkin alır telkin verirler. Bu ağabeyler de bu noktada komünizme karşı faydalı hizmetler görmüşlerdir.” sözleri ile açıklamış ve bu “Ağabeyler” ve “Devletin derinlikleri ile” ile olan ilişkilerini ilk kez bu kadar açık biçimde deşifre etmişti.
***
Şimdi size bir soru; Ahmet Davutoğlu partisini kurmadan önce bir vakıfta konuşma yapmıştı: ARAŞTIRMA VE KÜLTÜR VAKFI…
Bu vakıf kimin vakfı? Bingo! MÜCADELE BİRLİĞİ’nin vakfı… Ankara şubesinin finanse ve himaye eden ise Gökçek…
Şimdi yarın birgün Gökçek ve Çiçek gibi isimler de AKP’den bir şekilde tasfiye ederse, MÜCADELE BİRLİĞİ’nden arkadaşları Ahmet Davutoğlu’nun partisi GELECEK PARTİSİ Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ’ın Arınç’a transfer teklifi yapılıp yapılmadığına ilişkin soruya verdiği “Biz partilerinden ayrıldıktan sonra herkes ile konuşur, gelmek isteyeni kabul edebilir kendimiz de teklif götürebiliriz” mealindeki sözleri bir anlam ifade eder mi?
MÜCADELE BİRLİĞİ yeniden bir araya gelir mi dersiniz?
Neden olmasın,üzerinde düşünmeye değer…
Üstadım harika bir yazı. Yüreğinize sağlık. Sizi Twitter üzerinden de takip ediyorum. Kafama takılan bir soru var.. Alparslan Türkeş ve diğer arkadaşları bu bahsettiğiniz hareketten neden ayrıldılar? Türkçü olanların bu hareketten ayrılmalarını da yazarsanız daha faydalı olur diye düşünüyorum. Sağlıkla kalın
Mücadele Birliği Hareketi Aziz Milletimizin bağrından kopmuş tertemiz, milli heyecanla dopdolu, Milli Devlet idealinden başka bir derdi olmayan milli değerlerimizi baştacı etmiş çilekeş bir harekettir.
Kötü niyetli ya da gafil bazı kişi ya da mahfillerin tasallutuna maruz kalmış olması tabiidir. Çünkü Millet düşmanları hiç boş durmaz!
Sizin, Mücadele Birliği Hareketini ve kardeşliğini sanki mason teşkilatı ve biraderliği gibi tanıtmaya çalışmanız yüzeysel bilgiye dayanıyor ve çok yakışıksız!
Mücadele Birliği mensuplarının önemli mevkileri işgal etmelerinin sebebi, Birliğin yetiştirdiği insanların kalitesiyle ilgilidir.
Esrarengizlik imajı sizin beyninizdedir!
Mücadele Birliği’ne atmaya çalıştığınız çamurların içinde debelenmenize, sapla samanı karıştırmanıza üzüldüm. İnsan bilmeyebilir, ama hiç olmazsa bilmediğini bilir. Siz cahili olduğunuz bir konuyu sırf ilgi çekici gizemli bir şekle büründürmek için tutarsızlıklarla dolu bir yazı yazmışsınız.
Mücadele Birliği’nin kurucusu ve lideri Sayın Aykut Edibali’dir. Bu hareket şu anda Millet Partisi olarak davasını sürdürmektedir. Hiçbir gizli klandestin yapılanmaya bulaşmamış berrak bir yapılanmadır. Türkiye’yi Muhteşem Türkiye yapma idealindeki vatansever insanların otağıdır.
Bütün Mücadeleciler için lider de bellidir, yol da bellidir. Bizim kültürümüzde ve inancımızda son hal mühimdir. Halihazırda Millet Partisi ve Aykut Edibali ile gönül rabıtasını yitirmiş her kim olursa olsun, onun Mücadeleci sanılması hakikatin ters yüz edilmesidir. Nasıl ki bir Marksist zamanla kapitalizmin köşkünde oturup kendini halen Marksist olarak tanımlaması abes ise veyahut bunun tam tersi akla ziyansa, Mücadele kültürü, mücadele ruhu ile kavgalı, o değerlerden yoksun kişilerin de mücadeleci sanılması aldanmadır.
Eğer bu konu ile ilgili gerçekçi bir çalışma yapmak isterseniz size yardımcı olmaktan mutluluk duyacağımı, doğru yazılarınızı okumayı arzu ettiğimi bildiririm.
Nejat Cebeci