Evet sevgili okuyucular büyük bir ilgi ile takip ettiğiniz, TÜRK SPOR MEDYASININ BARONLARI yazı dizimizin 5. ve “FİNAL” bölümü ile bu akşam karşınızda olacağız…
Yazı dizimizin bundan önceki 4 bölümünde Türk spor medyasının içerisindeki ilişkileri ve bu alanın dizayn edilirken hangi girift ilişkilerin kurulduğunu anlatırken sizlerle hep Türk spor medyasının önemli isimleri üzerinden yaşanan ilişkileri anlatmıştık.
Bugün yazacağımız “FİNAL” bölümümüzde ise az sonra okuyacağınız satırlarda spor-siyaset-iş dünyası-mafya-medya ilişkilerinin nasıl iç içe geçtiğini ve bu ilişkiler ağının nasıl günün sonunda Türk spor medyasını etkisi altına aldığını anlatacağız.
Bu kadar peşrev yeter diyerek yazımıza başlıyoruz…
***
Takvim yapraklarını sizler ile 1997 yılına sarıyoruz…
1997 yılı Türk futbolu ve özellikle de Türkiye Futbol Federasyonu için kaotik bir yıldır.
Türk futbolu tam da o yıllarda artık sadece bir “Spor” olmaktan çıkmaya ve “Endüstrileşmeye” doğru ilk adımlarını atmıştır… Bu “Endüstrileşmeye” doğru evrilen sürecin en önemli mihenk taşı ise “Naklen yayın gelirleridir”…,
O dönem için çok büyük rakamlar, milyonlarca dolarlık meblağlar havada uçuşmakta, kulüpler ise ilk defa büyük bir pastadan pay alacakları için hep “Nasıl daha fazla bu pastadan pay alabiliriz?” sorusunun cevabının peşindedir.
Tam bu nedenle Fenerbahçe havuza katılmayarak iç saha ve dış saha maçlarını ATV’ye vererek TFF’ye rest çekmiş,Fenerbahçe’nin bu hamlesi ile başlayan süreç ise TFF’de yönetimsel bir krizi tetiklemiştir.,
TFF Başkanı Abdullah Kiğılı istifa ederken başkanvekili Haluk Ulusoy istifa etmemiştir.
Spor Bakanı yurtdışındayken yerine vekalet eden Orman Bakanı Ersin Taranoğlu ise çok çok yakın arkadaşı Haluk Ulusoy’u TFF Başkanlığına atamıştır.
Ersin Taranoğlu,Haluk Ulusoy’a yaptığı bu “Jestin” karşılığını yıllar sonra alacak ve siyaset dünyasında tasfiye olur olmaz Haluk Ulusoy’un şirketlerfinde Genel Müdür olarak işbaşı yapacaktır…
Ancak Haluk Ulusoy bir “Atama” ile göreve gelmiştir ve kısa süre sonra TFF “Seçimle” yeni başkanını seçecektir. TFF artık “Spor Rantının” en tepesindeki noktadır.
Ve ortada dönen bu büyük paralar mafya dünyasının da iştahını kabartmış,yer altı dünyasının gözü TFF seçimlerine dönmüştür.
TFF Başkanlığı için önceleri Celal Doğan ve Mehmet Ali Yılmaz’ın isimleri geçse de Alaattin Çakıcı’nın devreye girmesi ile bu isimler Çakıcı’nın desteklediği aday olan Mustafa Kefeli lehine adaylıktan çekilir…
Çakıcı ile Sedat Peker TFF’nin başkanlığı için Mustafa Kefeli ismi üzerinde “Uzlaşmıştır” ve Peker de Mustafa Kefeli2yi desteklemektedir. Hatta Peker tam seçim gününden bir gün önce bir otele karargah kurarak oy kullanacak delegeler ile birebir görüşmeler yapacaktır.
Diğer adaylar ise Haluk Ulusoy ve Alp Yalman’dır…
Yer altı dünyasının isimlerinin son derece aktif biçimde seçim sürecine müdahil olması ile çekinen Alp Yalman adaylıktan çekilecek, Çakıcı-Peker destekli Mustafa Kefeli2nin karşısında tek aday olarak Haluk Ulusoy olarak kalacaktır.
Herkes Ulusoy’un da baskılara dayanamayarak ve korkarak çekileceğini düşünmektedir. Hatta Ulusoy’a destek vereceğini söyleyen Ali Şem seçimden 1 gece önce Ulusoy’u arayarak şartların değiştiğini ve Mustafa Kefeli2ye destek vereceğini söyler bununla da kalmaz gayet kibar bir dille Ulusoy’a “Akıllı ol,çekil” der…
Ancak Haluk Ulusoy tek bir adım adım geriye atmayacatır zira Haluk Ulusoy’un da Ankara’dan büyük ve “Ağar” bir güvencesi vardır…
O güvence TFF Başkanlık seçimlerinin yapıldığı gün, Korkut Eken ve “Özel ekibinin” seçimin yapıldığı salona girmesi ile gayet net anlaşılacaktır.
Korkut Eken’in salona girmesinden 15 dakika sonra daha önce tüm delegeleri kontrol edecek şekilde salona yerleşmiş olan Çakıcı ve Peker’in adamları salondan ayrılacak,Haluk Ulusoy ise kongreyi 195 delegenin 134’ünün oyunu alarak kazanacaktır…
Mehmet Ağar Türk sporunun zirvesine ilk kez işte bu olayla “Direkt” müdahale etmiştir.
Ağar 25 Kasım 1998’de Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan kendisi ve bu süreç ile ilgili haberde “Genel Kurul kulislerini tetikçilerin doldurduğu haberini alınca Korkut Eken’i otele gönderdim.Tetikçiler çekildi” ifadelerini kullanacaktır…
Haluk Ulusoy ile Mehmet Ağar çok yakın dosttur ve Ağar dostuna “Vefasını” göstermiştir. Bu iki simin ortak özelliği ise ikisinin de “Fanatik” derecede Galatasaraylı olmalarıdır…
***
Burada Ağar-Ulusoy ilişkisine bir virgül koyarak şimdi sizlerle 1974 tarihine gidelim…
Takvim yaprakları 1974’ü gösterdiğinde Türkiye Ligi’nde son 5 yıldır Adana Demirspor forması ile adeta fırtınalar estiren Fatih çoktan büyük kulüplerin radarına girmiştir.
Ancak Fatih için varsa yoksa Galatasaray’dır ve Fatih 1975 yılında kendisini Galatasaraylı yapan ve sonraları “Efsaneleşeceği” Galatasaray’a imza atar… O imza ile birlikte Fatih Terim “Efsanesi” de başlamaktadır.
Fatih Terim Galatasaray’da bir oyuncudan ve bir kaptan çok çok ötesidir…
Fatih Terim’in takım içerisinde inanılmaz bir ağırlığı vardır ve yeni gelen futbolcuların gideceği gece mekanlarından giyecekleri takım elbiselere,tarzlarına kadar hepsine Fatih Terim’in sözleri dinlenmektedir…
Gece alemini seven Terim,İstanbul da bir futbolcudan öte kurduğu ilişkiler ile bir “Ağır abi” olarak görünmektedir.
Ve tarihler 1984’ü gösterdiğinde İstanbul Emniyet Müdür Yardımcılığı görevine Emniyet camiasının hızla yükselen “Yıldızı” Mehmet Ağar getirilir.
Fanatik Galatasaraylı Ağar ile Galatasaray’ın “efsanesi” “Ağır abisi”, kaptanı kısacası her şeyi Fatih Terim’in yolları tam da bu süreçte kesişecek ve bir daha da ayrılmayacaktır.
***
Biz şimdi de gidelim 1996 yılına…
1996 yılında Mehmet Ağar artık “Gücünün zirvesindedir”. Ağar önce Fanatik Galatasaraylı Mesut Yılmaz Başbakanlığında kurulan ANAP-DOĞRUYOL koalisyon hükümetinde Adalet Bakanı olmuş kısa süren bu koalisyon sonrasında kurulan REFAH PARTİSİ-DOĞRU YOL koalisyonunda ise güç ve nüfuz olarak zirve yapacağı İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturmuştur.
“DEVLETTE” daha doğru ifade etmek gerekirse “DEVLETİN EN DERİNLERİNDE” Mehmet Ağar’dan habersiz kuş uçmamaktadır… Ağar’ın bu dönemdeki gücünü anlamak için Susurluk Skandalı’na bakmak ve bu skandal sonrasında “Konuşursam Türkiye sarsılır” ve “Bir tuğla çekersem tüm duvar yıkılır” sözlerine bakmak yeterlidir.
Mehmet Ağar’ın yakın dostu Fatih Terim ise başarısız Ankaragücü deneyimi sonrasında 1993 yılında Akdeniz Olimpiyatlarını kazanan Olimpik Milli Takım’ın başındadır ve yine 1993 yılında Sepp Piontek’ten boşalan A Milli Takım Teknik Direktörlüğü döneminde de 1996 yılında A Milli Takımı ilk kez Avrupa Şampiyonası finallerine taşıyan isim olmuştur.
Ancak Ağar ve Terim’in ortak “Sevdası” Galatasaray için işler pek de iyi gitmemektedir.
Kar-Heinz Feldkamp dönemi sonrasında Reinard Safting,Grame Souness gibi isimlerle çalışan Galatasaray istediği başarıları kazanamamaktadır.
İşte Galatasaray bu tablo içerisindeyken daha önceki “Kulüp” teknik direktörlüğü kariyeri Ankaragücü’nde hüsran ile biten ve başka bir kulüp çalıştırmamış Fatih Terim birden bire ve kimsenin beklemediği şekilde Galatasaray’ın teknik direktörü olmaktadır…
Bunda 1 Haziran 1996 tarihinde Galatasaray’a imza atan Fatih Terim’in bu imzasından sadece 27 gün sonra 28 Haziran 1997 tarihinde bir önceki hükümette Adalet Bakanı olan Mehmet Ağar’ın İçişleri Bakanı olarak gücünün zirvesine çıkmasının ve Galatasaray Başkanı Faruk Süren’in sıkıntılı TRANSTÜRK firmasının bu Ağar-Terim ilişkisi üzerinden devletten bazı “Anlayış ve kolaylıklar” bekleyip beklemediğini bilemiyoruz tabii…
Ama bildiğimiz bir şey var ki ;
Fatih Terim ‘in Galatasaray’a 1 Haziran 1996 tarihi itibariyle fanatik Galatasaraylı ve Fatih Terim’in aile dostu Mehmet Ağar Adalet Bakanı,Fatih Terim Galatasaray Teknik Direktörü’dür, iktidardaki ANAP-DYP koalisyonunun Başbakanı ise yine fanatik Galatasaraylı Mesut Yılmaz’dır…
Terim’in Galatasaray’a imza atmasından 27 gün sonra ise kurulan yeni hükümet ile (REFAH-YOL) Mehmet Ağar artık İçişleri Bakanı olmuştur.
Aradan çok geçmeden 1997 yılında bir başka Galatasaraylı Haluk Ulusoy da Mehmet Ağar desteği,Korkut Eken müdahalesi ile artık TFF Başkanıdır…
***
1996’da ortaya çıkan bu ilginç tablo 1Mehmet Ağar’ın ise Elazığ’dan Türk siyasi tarihinde bir “BAĞIMSIZ” adaya verilen en fazla oyu alarak bağımsız milletvekili olarak TBMM’ye girmesi ve bu tarihten sonra Türk merkez sağı için en büyük “Potansiyel lider adayı” olarak ortaya çıkarak devletin derinlerinde gücünü ve kudretini en heybetli biçimde kullanması ile devam edecektir…
Ağar’ın “Bağımsız Milletvekili” olarak TBMM’ye girdiği seçimlerde kurulan ANASOL-M Hükümetinin Başbakan Yardımcısı da yine Galatasaraylı Mesut Yılmaz’dır…
Peki futbol siyaset-mafya-spor ayağını bir araya böyle getirirken bu işin medya tarafı hiç eksik kalır mı? Kalmaz tabii ki…
***
Şimdi sizlerle 2002 yılının Haziran ayına gidelim…
2000-2002 yılları arasında Galatasaray’a 1 Süper Kupa,1 Süper Lig Şampiyonluğu kazandırmış,yarısı “Kiralık” bir takım ile Galatasaray’a Şampiyonlar Ligi’nde Çeyrek Final oynatmış olan Mircea Lucescu ile aniden yollar ayrılır…
Tabii Fatih Terim’in Fiorentina ve Milan maceralarının sona erip “Boşa” çıkmış olmasının bunda etkisi nedir onu da bilmiyoruz ama yine kesin olarak bildiğimiz bir şey var ki, Mehmet Ağar aile dostu Terim için yine devrededir… Galatasaray yönetimi niyeyse kendisi gidip Terim’e teklif sunamamış, Mehmet Ağar’ı “Aracı ve ricacı” koymuştur…
Mehmet Ağar yerel bir televizyon kanalında katıldığı programda aynen şunları söylemektedir: “Galatasaray yönetimi, benim aracılığımla Fatih Terim’e manevi baskı yapmaya çalışıyor” Ağar bu programda ilginç bir de detay vermekte ve Terim2in Korkut Eken adına yapılacak futbol turnuvasına katılacağını ifade ediyordu…
Ancak Terim bu kez sadece 1996-2000 döneminde fanatik Galatasaraylı Cem Uzan’ın Star Grubu tarafından desteklendiğinden çok daha güçlü bir medya desteğine de sahip olacaktır…
2002 yılının Haziran ayında “Ağar” ricacının devreye girmesi ile Galatasaray ile Terim prensip anlaşmasına varır ve taraflar “Hayırlı olsun” derlerken medyada da flaş bir gelişme yaşanmaktadır.
Çukurova Holding,Doğan Medya Grubu’ndan Tuncay Özkan ve ekibini transfer ediyor bu transfer medya dünyasına bomba gibi düşüyordu…
Bu transferi o dönem özellikle Pamukbank ile ilgili çeşitli sıkıntıları olan Karamehmet istiyordu zira Tuncay Özkan Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz’a en yakın gazeteciydi.
Sonraları Ergenekon kumpas davaları sürecinde tanık olarak dinlenirken Karamehmet “Tuncay Özkan benden habersiz transfer edildi” dese de buna kimseler inanmamıştı.
Tuncay Özkan ile Mesut Yılmaz arasındaki yakın ilişkide bir başka ortak nokta ise Tuncay Özkan’ın da tıpkı Mesut Yılmaz gibi koyu bir Galatasaray taraftarı olmasıdır…
Tuncay Özkan,Çukurova Grubuna “MEDYA GRUP BAŞKANI” adında şatafatlı bir unvan ile transfer olmuştu…
Tuncay Özkan’ın “Emrinde” o dönem 4 ulusal gazete (Akşam,Güneş,Tercüman,Bulvar),Lig maçlarını yayınlayan DİGİTÜRK -Ki Digitürk 2001-2002 sezonu devre arasında maçların yayıncısı olan TELEON’un yükümlülüklerini yerine getirmemesi ile yenilenen ihale sonrası naklen yayın hakkını almıştı.Eski yayıncı TELEON da yine bir başka Galatasaralı Cem Uzan’ındı- lig maçlarının yorumlandığı LİG TV, Show Tv,SkyTurk ve ALEM FM’den oluşan devasa bir medya gücü vardır…
Yani;
TFF Başkanı “Ağar destekli Ulusoy
Galatasaray Teknik Direktörü “Ağar”ın aile dostu Fatih Terim
Başbakan Yardımcısı Galatasaraylı Mesut Yılmaz
Medyada ise Galatasaraylı Cem Uzan’ın sahibi olduğu UZAN MEDYA GRUBU ve Galatasaraylı Tuncay Özkan’ın başında olduğu Çukurova Medya Grubu…
Terim işte böylesi devasa bir medya gücünü de arkasına alarak Galatasaray’daki 2. dönemine başlamıştır…
Buna Fatih Terim’in ilk dönemindeki başarılı performansı ve İtalya’da haksızlığa uğradığı algısı eklenince Terim tıpkı aile dostu Mehmet Ağar’ın İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı olduğu 1985 yılında sahada kafa atıp rakip futbolcunun yüzünü kan revan içerisinde bırakmasına nasıl kimse “Çıtını çıkaramadıysa” o dönemden çok daha büyük ve güçlü bir “GİZLİ DOKUNMAZLIK ZIRHI” kazanmıştır…
Türk spor medyasında tüm spor müdürleri,tüm muhabirler Terim’den korkmakta ve karşısında esas duruşa geçmekte, korkudan Terim’i eleştirecek tek satır dahi yazamamaktadırlar…
İşte o “GÖRÜNMEZ DOKUNULMAZLIK ZIRHI” nedeni ile 2002-2004 arasında Galatasaray’a on milyonlarca dolarlık transfer yaptırıp tek kupa kazanamadan çok kötü bir döneme imza atmakla birlikte kulübün milyonlarca dolarının da çöpe gitmesine neden olan Terim’e kimse bir şey diyememiş,yakın tarihte canlı yayında, maç sonu toplantıda Igor Tudor’u yarım saat boyunca yerin yedi kat altına soruları ile sokup çıkartan spor muhabirleri ve müdürleri Terim’in kötü performansı karşısında “Süt dökmüş kedi” gibidir… (Bu arada belirtelim spor müdürlerinin yerin dibine soktukları ve manşet üzerine manşet atarak istifaya zorladıkları Igor Tudor’un yerine tamamen tesadüf olarak yine Fatih Terim gelecektir)
***
Bu arada 2002 AKP iktidarı ile birlikte dengeler değişir,kartlar yeniden dağıtılır…AKP için Yıldırım Demirören “Emin” kişidir ve milyarlarca dolarlık futbol sektörünün tepesine TFF Başkanı yapılır…
AKP sporun medya ayağını ise Mustafa Erdoğan’ın en yakınındaki isim olan Rıdvan Dilmen üzerinden dizayn eder…
Sonrasında Demirören medyaya sokulup medya devi haline “Getirilince” spor medyası da yandaş Demirören-Şahenk ikilisi ile kontrol edilirken Rıdvan Dilmen TFF Başkanlığı hayalleri kurar hatta bunun için “Yeşil ışık” da alır…Nasıl kurmasın? Dilmen artık “Aileye” bir evlat kadar yakındır…
Aykut Kocaman’ın Teknik Direktör,Emre Belözoğlu’nun sportif direktör yahut yönetici olacağı bir federasyon tasarlaması muhtemel olan Dilmen’in futbolu bırakır bırakmaz Arda Turan’ı “Sen de var mısın?” çağrısı yaparak bu ekibe dahil etme düşüncesi var gibi gözükmekte…
Kulüpler Birliği de zaten “Damat” kontenjanından Göksel Gümüşdağ eli ile kontrol altında tutulmakta…
Yani efendim günümüzde an itibariyle “Baronları” spor dünyası dışından yandaş iş adamları eliyle AKP iktidarı belirlemektedir.
Bizler sadece sevdalısı olduğumuz renkler için sevinir yahut üzülürken birbirimizle kavga ederken, AKP iktidarı milyarlarca dolarlık bir endüstriyi kendi ellerinde kontrol etmekte, bu endüstri eli ile toplumu “Uyutmayı” da başarmaktadır…
Koyu Beşiktaşlı ve eski Beşiktaş yöneticisi ünlü televizyoncu Reha Muhtar’ın klasikleşen sözlerimizi kendimize “Uyarlayarak” bitirelim yazı dizimizi o zaman:
“İyi geceler Türkiye’m… Her nerede UYUYOR ve UYUTULUYORSAN”
Eren Bey Ellerinize, emeğinize ,yüreğinize sağlık gerçekten kıymetli bilgiler sağlıcakla kalınız. Saygı ve sevgilerimle.
2002’ye kadargüzel getirdiniz de,Ondan sonrasını hiç beğenmedim yazınızı…Bir emek vermişsiniz ama,2002 tarihinden sonraki cümlekerde kopukluklar var…Şimdi gelilim benim fikrime….2002 AKP’nin iktidar olduğu başlangıç tarihtir.Şayet bu İktidardönemindeTFF başta olmak üzeretüm kurullar ve Medya niye hala FENERBAHÇE ÜZERİNE OYUNLARINI SÜRDÜRMEKTEDİR…?Ayrıca bu gün TÜRKİYE’de hakim güç AKP ve GENEL BAŞKANI sayın cumhur başkanıyken ( R T. ERDOĞAN’ın FB TARAFTARI OLDUĞUNU ve geçtğiğimiz yıl da FENERBAHÇE DİVAN KURULU ÜYESİ olma hakkını elde etmesine rağmen,Spor medyası dahil tüm sporun paydaşları diyebileceğimiz kurum ve kuruluşlar niyehala GALATASARAY’ı kollamaya devam etmektedir…Dün Akşam izlediğim Kupamaçı FENERBAHÇE -KASIMPAŞA maçında bile gördüğümüz Hakem hataları niye hala hep FENERBAHÇE’nin aleyhine faaliyet göstermeye devam etmektedir….Yazınızda bu sorularımın karşılığını bulamadım….Yine de emeğiniz için teşekkürler…Özellikle Futbolun ENDÜSTRİYEL bir spor kolu özelliği kazanması ve ondan sonraki gelişmeleri çok güzel kayda almış ve belirtmişsiniz…Bunu da söylemem gerekiyor. SAYGILARIMLA…
NOT; Bendeniz 78 yaşında Emekli bir tarih öğretmeniyim…LEFTERLERİ CAN BARTULARIiMETİN OKTAYLARI DEFALARCAİZLEMİŞ BİR FUTBOL SEVERİM….FENERBAHÇELİYİM.Son bölümü bir futbolsever olarak çok yüzeysel bilgilerle geçiştirilmiş,yukarıdaki ve diğer bölümlerdeki çok yerinde tesbitlerinizi takdir etmekle birlikte,onların bir anlamda anlamsız kılma konusunda bir gayret gösterildiğini hissettim….Ben Tarafım…SÜRÇÜ LİSAN ETTİKSE AFFOLA…SAYGİLARIMLA….
Gecen sezonun sampiyonu ile ilgili bir yazi dizisi de yazsaniz?..
Kısacası Fetö eliyle Gs şımarık çocuk yapılmıştır