AYM, CHP’nin il seçim kurulu başkan ve üyeleri ile ilçe seçim kurulu başkanlarının kıdeme göre değil de ad çekme yöntemiyle belirlenmesine ilişkin iptal başvurusunu oyçokluğu ile reddetti. AYM Başkanı Arslan, karara yazdığı muhalefet şerhinde, “Yargı bağımsızlığıyla bağdaştırılması zordur” dedi.
Anayasa Mahkemesi (AYM), CHP Grup Başkanvekilleri Engin Altay, Engin Özkoç, Özgür Özel ve 133 milletvekilinin 7393 sayılı Milletvekili Seçim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un iptali istemiyle yaptığı başvuruyu karara bağladı. AYM, söz konusu kanunun bazı maddelerine ilişkin başvurunun bir kısmını oybirliği ile reddederken bir kısmına ilişkin de karar verilmesine yer olmadığına hükmetti.
AYM, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’a eklenen geçici 24’üncü maddedeki “İl seçim kurulu başkan ve üyeleri ile ilçe seçim kurulu başkanları, bu maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren üç ay içinde, 15’inci ve 18’inci maddelerde bu maddeyi ihdas eden Kanun’la yapılan değişikliklere göre yeniden belirlenir. Bu şekilde belirlenen başkan ve üyeler, önceki başkan ve üyelerin görev süresini tamamlar” hükmüne ilişkin iptal başvurusunu oyçokluğu ile reddetti. Söz konusu karara AYM Başkanı Zühtü Arslan, Başkanvekili Hasan Tahsin Gökcan, üyeler Engin Yıldırım, Emin Kuz ve Yusuf Şevki Hakyemez muhalefet şerhi yazdı.
AYM Başkanı Arslan, muhalefet şerhinde, il ve ilçe seçim kurulu başkan ve üyelerinin hakimlik teminatı kapsamında olduğuna dikkat çekerek, konunun seçim kurulunda görev alan hakimlerin görev süresi bitmeden görevlerine son verilmesini zorunlu kılan bir hukuki ve fiili zorunluluğun bulunup bulunmadığı noktasında düğümlendiğini belirtti. Arslan, idari görev yapan kamu görevlileri ile hakimlerin arasında farklılık bulunduğunu vurguları ve şunları kaydetti:
“Daha önemlisi, görevine son verilen kamu görevlilerinin hakim olması durumunda da ifa edilen görevin idari veya yargısal mahiyette olması da farklı değerlendirme yapmayı gerektirebilmektedir… İdari nitelikteki her ‘yapısal’ değişiklik, hakimlerin yargısal görevlerine son verilmesini gerektiren hukuki ve fiili zorunluluk hali olarak kabul edilemez. Böyle bir zorunluluk, ancak hakimlerin görev yaptıkları mahkeme veya kurullarını kardırılması ya da yargı birliği kapsamında birleştirilmesi gibi son derece köklü yapısal değişiklikler sonucunda gündeme gelebilir. Ancak, bu mahiyette bir yapısal değişikliğin beraberinde getirdiği hukuki ve fiili zorunluluğun bulunması durumunda da son çare olarak yapılacak müdahalenin yargı bağımsızlığı ve hakimlik teminatının sağladığı diğer güvenceleri koruyacak şekilde ölçülü olması gerekmektedir… Seçim kurullarındaki başkan ve üyelerin seçilme usulünün değişmesi, kıdem esasına göre belirlenen ve iki yıl boyunca görev yapması beklenen başkan ve üyelerin görevlerine son verilmesini zorunlu kılan yapısal değişiklik mahiyetinde değildir. Seçim kurullarının oluşumunda ve görevlerinde herhangi bir değişiklik öngörmeyen kanuni düzenlemenin yapısal nitelikte olduğu söylenemez. Başka bir ifadeyle her durumda hakimlerden oluşan il seçim kurulu başkan ve üyeleri ile ilçe seçim kurulu başkanlarının ‘kıdem’ yerine ‘ad çekme’ yöntemiyle belirlenecek olması, daha önce kıdem esasına göre 2 yıl görev yapmak üzere oluşturulmuş bulunan mevcut seçim kurullarının başkan ve üyelerinin görevlerini sona erdirmeyi gerektiren hukuki ve fiili bir zorunluluk olarak değerlendirilemez.
“YARGI BAĞIMSIZLIĞI İLE BAĞDAŞMAZ”
Dava konusu kural, yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını güvenceye alan Anayasa’nın 138’inci maddesine aykırıdır. Yargı bağımsızlığının temel amacı, hakimin çekinmeden ve endişe duymadan ‘her türlü kaygıdan, maddi ve manevi baskı ve etki olasılığından uzak’ ve tarafsız bir şekilde ‘özgürce karar verebilmesini’ sağlamaktadır. Bu bağlamda, kanun koyucunun hakimlik teminatıyla bağdaşmayacak şekilde seçim kurulu başkan ve üyelerinin görevlerine son vermeye yönelik müdahalelerinin yargı bağımsızlığıyla bağdaştırılması zordur. Diğer yandan, görev süresi dolmamış olan seçim kurullarının başkan ve üyelerinin görevlerine kanunla son verilmesi, kuvvetler ayrılığı ilkesiyle de bağdaşmamaktadır.”
Kaynak: ANKA