Celal Eren ÇELİK
Başkan ağır adımlarla büyük ve heybetli odasına girdi…Ağır adımlarla pencereye doğru yanaşırken içini “Yalnızlık” duygusu kapladı, oysa 18 sene önce kurduğu takımın en parlak döneminde bu odada hiç yalnız kalmaz her zaman takımı birlikte kurduğu yöneticiler ve futbolcular ile hep birlikte olurdu…
Pencerenin önüne geldiğinde usulca perdeyi kenara doğru iten “Başkan” uzaklara doğru dalıp gitmişti…
Tam 18 sene önceydi… Ligdeki bütün takımlar berbat oynuyorlardı, hatta oynayamıyorlar çoğu zaman maçlar yarıda kalıyor, sürekli yarıda kalan maçlar nedeni ile ligde tam bir kaos yaşanıyordu…
İşte o günlerde “Başkan” kendisine çok yakın olan futbolcu arkadaşları ile yepyeni bir takım kurmuştu…Sadece kendisine yakın arkadaşlarından da kurmamıştı takımı, yıllardır rakip oldukları takımlardan da pek çok önemli oyuncuyu kulübe transfer etmişti…
Yepyeni bir takım ortaya çıkmış, uyguladıkları daha önce görülmemiş taktikler ile takım daha ilk sezonunda açık ara şampiyon olmuştu…
Olmuştu olmasına ama yıllardır berbat yönetilen ligde belli güç odakları vardı ve tek başına bu takımın onları alt etmesi yasaktı.
Ligde yabancı futbolcu oynatmak yasaktı ama “Başkan” bunun da bir çözümünü bulmuştu. Takımın en önemli mevkilerine yabancı futbolcuları transfer etmiş, o futbolculara ise vatandaşlık almış kağıt üzerinde yabancı engelini böylece aşmıştı.
Böylece 5 sene daha arka arkaya şampiyonluk gelmişti… Takıma hile ile “Monte edilen” bu yabancı oyuncular bu 5 en önemli paya sahipti. Diğer oyuncular bundan rahatsızlık duysa da arka arkaya gelen şampiyonluklar sonrasında onlar da bu yabancı futbolculara ses çıkartamaz olmuştu, kimi futbolcular ise zaten yabancı futbolcular olmazsa takının hiç bir şey yapamayacağına bu nedenle kendilerinin de rahatlarının bozulacağına inanarak bu takım içinde giderek “Ayrı bir ekip, haline gelen “Yabancılar ekibine” bağlılık yemini etmişti.
Şampiyonluklar geldikçe “Başkanın” ünü ve gücü de büyüyordu. “Başkan” da takım içindeki “Yabancılar ekibinin” öneminin farkındaydı ve “Ne istedilerse” veriyordu onlara…”Yabancılar ekibi” takım içerisinde takım olmuştu ve önlerine her türlü imkan serilmekteydi.
Ama işler 5. şampiyonluğun ardından değişmeye başlamıştı… Zira takım içerisindeki “Yabancı futbolcular ekibi” artık borsaya da açılıp para basan bir şirket haline geçen kulübün bu gelirlerinden pay istemeye başlamışlardı… Kendileri olmadan ne “Başkanın” ne de takımdaki hiç bir futbolcunun bir işe yaramayacağını düşünüyorlardı.
Bir gün aralarında toplanan yabancılar ekibi “Başkana” haber gönderdi, talepleri açıktı: KULÜBÜN %50 hissesinin kendilerine verilmesini istiyorlardı.
Başkan önce küçük tavizler ile sorunu çözeceğini zannetti ama günlerden bir gün kendisi tatildeyken bizzat kendisine bağlı kulübün “Dış ilişkilerinden sorumlu” başkanvekilini bu “yabancılar ekibi” dövdürtmek isteyince film orada koptu…
“Başkan” hala dişlerini sıkıyordu, sabrediyordu zira sahada golleri bu yabancılar ekibi attıkça tribünler kendi ismini haykırıyordu…
Birgün hiç beklenmedik bir şey oldu…
Tam da şampiyonluk maçında takımın yabancı ekibi birden bire kendi kalesine gol atmaya başladı… 1 gol,2 gol derken hem maç hem kaybedilmek üzereydi, tüm tribünler donmuş kalmıştı…
“Başkan” takımın sabote edildiğini anlamıştı…Derhal sahaya daldı, tribünlerden kendisine bağlı bir grubu da sahaya indirdi.,saha karışmış,sahaya taraftarların da inmesi ile ortalık mahşer yerine dönmüştü.. “Yabancılar ekibinin” sabote etmesi ile kaybedilecek maç ve şampiyonluk maçın tatil edilmesi ile kurtarıldı…
Ertesi gün kulüp televizyonuna çıkan “Başkan” kulüp tarihine efsane olarak geçmiş bu “yabancılar ekibinin” hepsini kovduğunu, aslında bu ekibin hain olduğunu ve kulübü ele geçirmek istediklerini ama ihanetlerini anlayamadıklarını söyledi, taraftarlara “Dim dik ayaktayız” dedi, helallik istedi…
Taraftarlar maçı satan yabancılara o kadar kızgındı ki onların bu kadar güçlenmesine sebep olmuş olan “Başkanı” sorgulamadılar bile, herkes yine “Başkanı” ayakta alkışlıyordu.
***
Ama artık işler eskisi gibi değildi… Takımın en önemli oyuncuları olan “yabancılar ekibi” kovulmuştu ama bu kez de kadro çok zayıflamıştı…
Ama “Başkan” biliyordu ki şampiyon olamazlarsa kendi koltuğu da tehlikeye girerdi.
O nedenle daha 3 sene önce televizyon ekranlarından küfürleştiği ezeli rakibinin kapısını çaldı… “Ortak takım kuralım” dedi… Ezeli rakip belki küçüktü ama başkanı zeki adamdı “Kabul ama takıma en az 6 oyuncu veririm bir de sizin kulüpte kamuoyu bilmese de en az 3 idarecilik pozisyonu isterim” dedi…
“Başkan” istemeye istemeye kabul etti…Artık 3 sene önce küfür ettiği ezeli rakibe eli mahkum durumdaydı ve aslında kulübü de, takımı da o ezeli rakip ve başkanı yönetir hale gelmişti.
***
Bu arada kulübü yıllardır birlikte yönettiği arkadaşlarından çatlak sesler çıkmaya başlamış, ezeli rakip ile ortak takım kurulmasını kabul etmeyenler, bunun takıma yarar değil zarar vereceğini söyleyenler seslerini yükseltmeye başlamıştı.
Bu arada rakip takımlar da güç birliğine gittiler ve o sezon ilk kez hem “Başkan” hem de rakip kulüpler ortak takımlar ile mücadele ettiler…
Başkan ve takımı yine şampiyon olmuştu olmasına ama artık eski güçlü hali ve açık ara şampiyon olan kulüp konumu yoktu.
Sonra bu ortak takımlar işi “Başkanın” başına büyük bir sıkıntı açtı… Yıllardır kazandığı Federasyon Kupası kulüp için ciddi bir gelir kaynağıydı ve 17 sene sonra rakiplerin oluşturduğu ortak takıma karşı bu Federasyon Kupası’nı “Başkan” ve kulübü kaybetti.
İşte ne olduysa o Federasyon Kupası’nın kaybedilmesinden sonra oldu.
***
Yıllarca şampiyonluktan şampiyonluğa koşarken birlikte kulübü yönettiği arkadaşları ve futbolcuları kulüpten ayrılmaya başladılar…
Hatta bu arkadaşlarının 2 tanesi kendisine rakip olacak yeni kulüpler açtı.
Tribünler de artık eskisi gibi coşkulu değildi, ismini haykırmıyor, adına besteler yapmıyor, alkışlar ile statları inletmiyorlardı.
“Başkan” da yorulmuştu, zayıflayıp güç kaybettiğini kendisi de görüyor, bunu gördükçe daha da hırçınlaşarak ani ve fevri kararlar alıyordu.
“Başkan” eskiden “Adamları” ile güçlüydü… Zira çok güçlü bir kadrosu vardı… Ama o arkadaşları ve “Adamları” kendisini ve kulübü bir bir terk etmeye başlamışlar, işin kötüsü tribünlerdeki taraftarları da yavaş yavaş kulübü bırakıp 2 farklı arkadaşının kurduğu 2 yeni kulübe doğru geçmeye başlamıştı.
Taraftarların ardından “Başkanın” futbolcularından bazıları da eski yönetici arkadaşlarının kendisini bırakıp kurdukları 2 yeni kulübe transfer olmaya başladı.
***
“Başkan” hala “Ben en güçlüyüm” dese de kulüp boğaza kadar borca batmıştı, yıllardır kulüpteki iktidarını sürdürebilmek için yaptığı harcamalar kulübü içinden çıkılmaz bir noktaya gelmişti. Kendisine kayıtsız şartsız itaat eden, kendisini hiç sorgulamayan kongre üyelerine ibra zamanı yanlış rakamlar ile kulübün mali tablosunu iyi gösterse de herkes artık kulübün battığını görüyordu…
Bu gidişler, arkadaşlarının yanından ayrılarak kendisini yalnız bırakması aslında biraz da bundandı…
Deniz bitmişti, gemi karaya oturmak üzereydi ve kimse karaya oturmak üzere olan bir gemide kalmak istemiyordu, hatta bir de yeni yol bulmuşlardı: Kamuoyunun gözünde “Mağdur” duruma düşmek ve kulübü satan kişi konumuna düşmemek için, kulübü zorda bırakacak işler yapıp kendilerini ihraç ettiriyorlardı kulüpten…
***
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi ligin de bağlı olduğu uluslararası federasyonun başına “Başkanı” hiç sevmeyen birisi seçilmişti… “Başkanın” kulübün borçlarını çevirebilmek için aldığı bazı kredilerin sıkıntılı olduğuna inanan bu adam o banka kredileri ile ilgili dosyaları tek tek inceleteceğini söyleyerek seçilmişti.
Başkan kulübün kasasını damada emanet etmişti ama bir gece damadı da kendisini bıraktı gitti…
Kala kala bir tane “Aksaçlı” ağabeyi kalmıştı yanında… Başkan bu “Aksaçlı” “Vicdanlı” ağabeyi ile her zaman istişare ederdi.
“Başkan” bir akşam televizyon izlerken “Aksaçlı” ağabeyini bir kanalda gördü…
“Aksaçlı” ağabeyi birlikte, el ele ligden ihraç etmek için çaba sarfedip mücadele ettikleri 2 önemli isim için yapılanları yanlış bulduğunu söylüyor hatta bunlardan eski bir kulüp başkanı olanının ülkedeki futbol düzeni üzerine yazdığı kitabı herkesin okumasını tavsiye ediyordu.
“Başkan” rencide olmuş ve hiddetlenmişti… Ertesi gün isim vermeden kulüp televizyonunda “Aksaçlı” ağabeyini yerden yere vurdu… “Aksaçlı” ağabey de “Başkanı” terk eden son kişi oldu…
Başkan artık 18 yıl önce kurduğu o ihtişamlı kadrodan uzakta ve yapayalnızdı…
***
“Başkana” ne mi oldu?
O “Başkan” tribünden taraftarların gidişini durduramıyor, kalan taraftarlar bölünmeye homurdanmaya başlamış durumda. “Başkanın” ne o ilk yıllarındaki gibi kulübü yönetecek uzman, toplumun her katmanına sempatik gelen, bu işi bilen yöneticileri var ne de 18 sene önce kurduğu takım kadar güçlü bir takımı…
O “Başkan” şimdi yapayalnız, kasası tam takır bir kulüple, kendisine inanmayan taraftarlarla, daha 3 sene öncesine kadar küfürleştiği ezeli kulüp başkanına mahkum, zayıf bir kadro ile şampiyon olup olamayacağını kara kara düşünüyor…
Ama “Başkan” çok tecrübeli,… Karşısında birleşen kulüplerden birisi oldukça “İYİ” durumda… O kulübün bayan başkanı üzerinden de etki alanı kurarak karşı bloğu çatlatmaya çalışıyor.
Kendisi karşısında birleşen kulüplerin en büyüğünden ise zaten gayet memnun durumda zira o kulübün başkanının her açıklaması “Başkanın” eline koz veriyor. Son olarak “Başkanın peşinden giden teknik direktöre ben teknik direktör demem” diyerek yine “Başkanın” değirmenine su taşımıştı zira tam da Kulüpler Birliği seçimi öncesinde… O seçimde oy kullanacak kararsız yüzlerce teknik direktör artık “Başkan” için çantada keklik seçmen haline gelmişti…
Ama herşeye rağmen “Başkan” eriyor, eridikçe zayıflıyor, zayıfladıkça hiddetleniyor ve sertleşiyor ve en yakınındakileri bile kendi elleri ile uzaklaştırıyordu.
“Başkan” bu haldeyken onu kudretli “Başkan” yapan “Adamları” ise “Başkan” ile yolları çoktan ayırdılar zira “Başkanın” kulüpte kepenk indirmesinin yakın olduğunu gördüler.
İşte “BAŞKAN VE ADAMLARI”…