Celal Eren ÇELİK
Şimdi sizleri FETÖ’nün TSK’ya kurduğu Ergenekon-Balyoz kumpası günlerine götüreceğiz biraz…
Mahkemelerde gazeteci olduğunu belirten ama daha önce hiç bir gazetecilik başarısı olmayan birisi çıkıyor ve tüm davanın seyrini değiştirip Türkiye gündemine bomba gibi düşecek açıklamalar yapıyordu.
Ne diyordu bu niyeyse daha önce Türkiye’de kimsenin adını sanını duymadığı kerameti kendinden menkul, gazeteci olduğu iddiasındaki zatı muhterem:”Ben Ergenekon’un 1 numarasını bizzat tanıyorum!”
Evet daha sonra tamamının yalan,dolan ve FETÖ’nün organize kumpası olduğu ortaya çıkan Ergenekon-Balyoz sürecinden bu arkadaş “Ergenekon’un 1 numarasını” hem de “Bizzat” tanıdığını ifade ediyordu…
Aynen şöyle diyordu kendisi “Kamu tanığı” olarak dinlendiği mahkemede 25 Şubat 2008 tarihinde:
“1,65 boylarında, açık tenli, yeşil gözlü, 60-65 yaşlarında, sarı saçlı, göçmen tipli, saçları seyrek, sert mizaçlı, bıyıksız, sakalsız, nizami her gün traş olan, biz kendisine komutanım diye hitap ediyorduk… Muzaffer Tekin’e benziyordu ancak Muzaffer Tekin’den daha zayıf yapılıydı.”
Ama her ne hikmetse bu muhteşem ve “Derin” gazetecimiz (!) “Bizzat tanıdığı”, “Sık sık görüştükleri” o “1 numaranın” adını bilmiyordu…
Bu çok “Derin” gazeteci arkadaş, o kumpas mahkemelerinde neler neler anlatmıyordu ki…
Kumpas ile Silivri zindanına atılan askerleri bu “Bizzat tanıdığı” “1 Numara” ile defalarca bir arada gördüğünü anlatıyor ama sanıklar “Bizi nerede gördün birlikte?” diye sorunca cevap veremiyordu!
O dönem Ergenekon kumpası jet hızı ile devam ederken bu kıymeti kendinden menkul arkadaş “ERGENEKON’UN ÇÖKÜŞÜ-1,ERGENEKON’UN ÇÖKÜŞÜ-2” isimli 2 tane de kitap yazıyor ama işin enteresanı daha bu kumpaslara Ergenekon adı konulmadan bu kitaplarda Ergenekon ismini koyuyor, yazdığı bir diğer kitap olan “KOD ADI DARBE” isimli kitabında ise ortada iddianame yokken Ümraniye operasyonunda bulunduğu iddia edilen “El bombalarının” fotoğraflarını kitabına koyuyordu…
Bu kitaplarında Necip Hablemitoğlu’nun ölümünü “Ergenekon” isimli yapılanma ile ilişkilendiriyor ancak kitapta Necip Hablemitoplu’nun öldürüldüğü tarihi bile yanlış yazıyor, bu yanlışı mahkemede yüzüne Ergün Poyraz tarafından vurulunca düzeltme yapmaya kalkıyor ama düzeltme yaparken verdiği tarihler de tutmayınca iyice rezil kepaze bir durum ortaya çıkıyordu.
Yani bu arkadaş her ne hikmetse iddianamelerden önce her türlü bilgiye,belgeye,fotoğrafa sahip oluyor, sahip olmakla kalmıyor bunları kitap yapıyor, bu kitapta yer alanlar daha sonra iddianamede karşımıza çıkıyor ve ERGENEKON kumpasında TSK’nın şerefli askerleri bu bilgiler ile kumpasa getirilip zindanlara atılıyordu…
Kimse de bu arkadaşa “Arkadaş hayırdır sen ortada iddianame yokken bu bilgileri nasıl alıyorsun?” demiyordu…Tam tersi bu arkadaş ortalarda “Ergenekonu çökerten adamım” diye caka satarak geziyordu…
Sonra tüm bu bilgilerin kumpas için “Oluşturulan” yalan yanlış bilgiler olduğu ortaya çıktı, bu arkadaşın mahkemede anlattığı “Hayali” “1 numaranın” varlığı hiç bir zaman kanıtlanamadı zaten böyle bir kişiyi bu kendisini gazeteci olarak tanıtan arkadaştan başka gören, bilen, tanıyan da çıkmadı…
Şimdi tabii siz diyorsunuz ki “Adam da amma kumpas kurmuş, mutlaka 15 Temmuz sonrası bu arkadaşa da gereken yapılmıştır”…
Yok işte öyle olmadı…
“Ya ne oldu?” diyecek olursanız bu arkadaş 15 Temmuz sonrasında 180 derece dönüp AKP yandaşlığı yapmaya başladı…
Kimdir peki bu çok muhteşem(!),çok “Derin” gazeteci (!) ?
İşte o gazeteci dün HALK TV ekranlarına bağlanıp “Amirallerin bildirisinden AKP’li bir bakanın da haberi vardı” diyen Zihni Çakır…
Amirallerin bildirisi ilk kez VERYANSIN TV’de yayınlanmasına, yayın saati belli olmasına rağmen “Haberi önce ben yayınladım” diye gümbürtü kopartan ve yine her ne hikmetse savcılarımızın hemen o engin (!) bilgisine başvurmak üzere tıpkı Ergenekon kumpasında olduğu gibi “TANIK” olarak ifadesine başvurduğu Zihni Çakır…
Peki bu Zihni Çakır o engin (!) bilgilerini “TANIK” olarak paylaşırken “Bildiriden bir AKP’li bakanın haberi olduğunu ve o ismin kim olduğunu” ifadesinde belirtiyor mu? Hayır! Niye diye sorulduğunda “Gerek yoktu,ben süreci anlattım diyor”
Yani bu arkadaşa hem bu darbenin bir “Muhtıra” olduğunu düşünüyor ve kendi ifadesi ile “Bunu engellemek için” bu bildiriyi yayınlıyor ama bu kadar önemli bir olaydan bizzat AKP hükümetinin bir bakanının bildiri yayınlanmadan önce haberinin olmasını “Önemsemiyor”
Yine bu arkadaş bildiride 103 amiralin imzası olmasına rağmen neden sadece 10 amiralin gözaltına alındığını hiç sorgulamıyor…
Yine bu Zihni Çakır haberi ilk yayınlayanın kendisi değil VERYANSIN TV olduğunu da emniyete gidince öğrendiğini söylüyor.
Benim şahsi olarak gördüğüm kadarı ile “Tezgah” şöyle işliyor:
Bildiriyi ilk yayınlayan VERYANSIN TV…
VERYANSIN TV’nin haberi girmesinin hemen arkasından Zihni Çakır’a “Birileri tarafından” “Muhtıra şeklinde gir haberi” deniliyor ve Zihni Çakır haberi “Muhtıra” olarak gören bir başlıkla giriyor. (Zihni Çakır’ın “Sitenin paneline yükledim, kaynaklarımla görüştüm çek ettim” sözleri falan işin hikayesi .Çakır’a haberi “Gir” diyecek olanlar öncelikle VERYANSIN TV’de yayınlanıp yayılmasını bekliyorlar ve aradaki zaman farkının sebebi bu. ) Bu arada AKP iktidarı bildiriden en başından hatta büyük ihtimalle yayınlanmadan önce haberdar ama “Zamanını bekliyor” tepki göstermek için.
O beklenilen “Zaman” ise her konunun “Tanığı” Zihni Çakır’ın haberi “Muhtıra” başlığı ile yayınlamasının hemen sonrası…
Böylece Zihni Çakır AKP için gerekli “Bize karşı yine darbe yapma niyetleri var” psikolojik altyapısını kamuoyu nezdinde hazırlamış oluyor.
Hemen sonrasında haberi kimin ilk olarak girdiği ayan beyan ortadayken Zihni Çakır denen arkadaş ortaya çıkıyor ve “Haberi önce ben yaptım, oyunu bozdum” naraları atıyor…
Savcılığın ve emniyetin elinde de bizzat Zihni Çakır’ın belirttiği üzere haberin saat kaçta ilk olarak kim tarafından yayınlandığı bilgisi var ve haberi ilk olarak VERYANSIN TV’nin yayınladığı belgeli…
Ama ne oluyor? Savcılık ifadeye VERYANSIN TV yetkililerini değil, bildiriyi “Muhtıra” olarak tanımlayıp “Oyunu bozdum” naraları atarak “Haberi ilk kez ben girdim” diye göz göre göre yalan söyleyen Zihni Çakır’ı çağırıyor…
Zira VERYANSIN TV yetkilileri ifadeye çağrılsa dim dik duracakları, taviz vermeyecekleri, eğilip bükülmeyecekleri ve arkalarında da AKP’nin mağdur edebiyatına sarıldığı gibi bir yasa dışı, darbe niyetlisi bir “Cuntacı ilişkiler ağı” bulamayacakları için, kurulan “Muhtıra” oyunu baştan çökmüş olacak…
Ama yok VERYANSIN TV çağırılmıyor, ifadeye bu Zihni Çakır çağırılıyor ve Zihni Çakır da büyük ihtimalle ifadesinde tıpkı Ergenekon kumpası döneminde verdiği ifadeler ve yaptığı tanıklıklar gibi yine “Senaryolara” dayalı ve bu bildiriyi bir “Muhtıra” olarak gösteren beyanlarda bulunuyor…
Ama ifadesinde özenle bu bildiriden AKP iktidarının haberi olduğu bilgisini saklıyor…
Ve tüm bunlar yaşanırken ekranlara Zihni Çakır çıkartılıyor, röportajlar Zihni Çakır ile yapılıyor, ismi geçtiği için Zihni Çakır’ın “Söz hakkına” azami önem gösterilip dün gece olduğu gibi yayınlara bağlanıyor ama haberi ilk giren VERYANSIN TV konuşuluyor,hakkında “Cuntacı”, “Darbecilerin sitesi”, “Operasyon kanalı” gibi iftiralar atılmasına rağmen tek bir yayın kuruluşu VERYANSIN TV’nin bir tek yetkilisini aramıyor, yayına çıkartmıyor…
Ve soruşturma büyük ihtimalle yine bu Zihni Çakır’ın verdiği ifadelere dayalı olarak yürütülerek,yani “Muhtıra” bağlantıları Zihni Çakır’ın anlattıkları ile desteklenerek buradan “İstenilen” sonuca ulaşılmak isteniyor..
Ergenekon süreci ile birebir benzer bir süreç…Hem işleyişi, hem de “Kullanılan” isimler değişmiyor…
Sizce bunlar “Tesadüf” mü?
Şu ana kadar 10 amiral göz altına alındı… 4 amirale tebligatta bulunuldu..
Geriye kalan 90 generalden tek bir tanesi “Hayır arkadaş benim böyle bir bildiriden haberim yok” demiyor, “Bu bildiri değiştirilmiş, oynanmış benim imza attığım bildiri bu değildi” demiyor, hepsi altına imza attığı duyurunun arkasında duruyor…
Peki şimdi önümüzdeki süreçte acaba Zihni Çakır’ın ifadeleri doğrultusunda gözaltına alınmayan bu 90 general de parça parça, tıpkı Ergenekon sürecinde olduğu gibi “Dalga dalga” göz altına mı alınacak? Yani en azından planlanan bu muydu?
ABD’nin Karadeniz’e savaş gemilerini gönderdiği, Rusya’nın ise “Müdahale” uyarısında bulunduğu bugün Montrö’nün önemi daha da önem kazanmışken AKP iktidarı Karadeniz’de yaşanacak gelişmelerde sırf kendi iktidar süresini uzatmak adına ABD’ye vereceği tavizlere karşı çıkacak gruplara bir “Gözdağı” mı verdi?
Yoksa Zihni Çakır denilen “Operasyonel kullanım aparatı” dün yaptığı açıklamalar ile “Muhtırayı önleyen adam” olarak kahraman olma sevdası ile çok konuşup istemeden “kurulan bir kumpasın” çökmesini mi sağladı?
Yani aslında bundan sonraki süreç bize şunu gösterecek:
Ya yeni bir “Bu bize Allah’ın bir lütfu” vak’ası yaşayacağız…
Ya “Aldatıldık, milletim bizi affetsin” vak’ası…
Zihni Çakır’ların,Cem Küçük gibi “Aparatların” duası ise “Bu işin ellerinde patlamaması” zira ellerinde patlarsa biliyorlar ki bunun altından kalkamazlar.
Bekleyeceğiz ve göreceğiz…