Celal Eren ÇELİK
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dün AKP Hatay İlçe Belediye Başkan Adayları Tanıtım Toplantısı’nda “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi?” ifadelerini kullandı.
Erdoğan’ın bu ifadeleri tabii ki yerel seçimler için seçmene verilen bir “Gözdağıydı” ve kullanılan bu ifadelerin Türkçe meali “Bize oy vermezseniz iktidar elimizde, buraya hizmet gelmez, siz de bu depremin getirdiği sıkıntıları daha uzun yıllar yaşarsınız” şeklindeydi…
Erdoğan bu ifadeleri kullanınca muhalif partilerden, muhalif gazetecilerden ve sıradan muhalif vatandaşlardan beklendiği üzere ve pek tabii doğal olarak son derece ciddi bir tepki aldı. Muhalif seçmen ve partiler bu sözleri bir “Tehdit” olarak gördüklerini açıkça belirterek tepki gösterdiler.
Peki Erdoğan bu “Tehdit” dilini kullanırken yerel seçimler öncesinde Amerika’yı yeni mi keşfetmişti? Ya da daha çarpıcı bir soru soralım haydi: Muhalefetin bizzat kendisi, Erdoğan’ın konuşması ile tepki gösterdiği bu “korku dilini” kullanmıyor muydu?
Önce ilk sorudan başlayalım isterseniz… Yani “Erdoğan Amerika’yı yeniden mi keşfetti?” Sorunun cevabı çok net biçimde “Hayır”
Zira Türkiye’de özellikle de sağ siyasette bu “Korku dili” oldukça geçer bir akçedir.
Bakın 80 öncesinde Adalet Partisi’nden,MHP’sine ve hatta MSP’sine kadar Türk siyasetinin sağ yelpazesinde bulunan tüm partilerin karşılarında konumlanan CHP’ye karşı ana argümanı “Bunlar gelirse Komünizm gelecek ülkeye. Din,iman,kitap,namus kalmayacak” şeklindeydi.
Hatta Adalet Partisi yıllarca “Ortanın Solu,Moskova’nın Yolu” sloganını adeta insanların beyinlerine kazıyacaktı o Soğuk Savaş yıllarının Anti-Komünizme göre dizayn edilen siyaset dünyasında.
“Korku dilini” 80’ler ile özellikle yerel seçimler özelinde ilk kullanan ise Turgut Özal’ın ANAP’ı olacaktı… 1989 yerel seçimleri öncesinde gazetelere boy boy ilanlar veren ANAP “Eli kolu bağlı bir belediye başkanı ister miydiniz?” diye soruyor ve “Yapılan yatırımların ancak Hükümet desteği ile” gerçekleşeceğini belirtirken bir yandan da tıpkı bugün Erdoğan’ın yaptığı gibi “Bize oy vermezseniz seçeceğiniz belediye başkanının elini kolunu bağlarız, hizmet alamazsınız mesajını” seçmene veriyordu…
Yani Erdoğan ” Amerika’yı yeniden keşfetmiyordu” bilakis, Türk siyasetinde bugüne kadar büyük oranda tıkır tıkır işleyen bir “Sistematiği” devam ettiriyordu.
Bu “Sistematik” ana hatları ile şöyle formüle ediliyor:
Önce seçmenin korkuları belirleniyor. Sonra bu korkular rakip siyasi partilerin söylem,eylem ve politikalarına göre “Uyarlanıyor” ve rakip siyasi partiler bir “Korkutucu” yahut “Vatandaşın kendisine yanaştığı anda sıkıntıya girmesine neden olacak” unsura dönüştürülüyor. Sonrasında ise vatandaşın “Korkularını yöneterek” önce konsolide edilmesi, en sonunda oylarının alınması sağlanıyor.
Bu sistem sadece yerel seçimler için değil genel seçimler için de aynen uygulanıyor.
Peki gelelim 2. ve daha çarpıcı sorumuza: “Muhalefetin bizzat kendisi, Erdoğan’ın konuşması ile tepki gösterdiği bu “korku dilini” kullanmıyor mu?”
Bu sorunun cevabı da hiç kimse kusura bakmasın ama çok net biçimde “Aynen kullanıyor”
Nasıl mı?
Bugün muhalefet partilerine bakın…
CHP özellikle Batı Anadolu ve Ege’de hangi söylem ile oy alıyor? “Bize oy vermezseniz gerici AKP gelir,yaşam tarzınıza müdahale edilir,ne içki içebilirsiniz,ne sokakta dolaşabilirsiniz rahat rahat. Kızlı erkekli oturmayı falan da unutun. Biz olmazsak buralarda şeriat hükümlerini uygularlar”
Bugün DEM PARTİ adı ile temsil edilen geçmişte HEP,HADEP,DEHAP,BDP,HDP,YSP gibi isimler altında “Etnisite üzerinden Kürt siyaseti” yapan ekol nasıl oy alıyor kendi seçmeninden? “Bize oy vermezseniz T.C devleti sizi asimile eder,tüm haklarınızı elinizden alır,biz olmazsak size rahat yaşam hakkı vermez bu T.C devleti.”
Şimdi iktidar ittifakının içerisinde olduğuna bakmayın zira 50 senedir muhalefette olduğu yılların tümünde de değişmeyen şekilde “Milliyetçi cenahta” MHP zaten “Biz olmazsak devleti bölerler, beka sorunu olur” söylemin gayet başarılı biçimde oturtmuş…
Yani iktidar gibi muhalefet de gayet güzel biçimde “Korku dilini” kullanıyor…
“Korku dilini” kullanmak siyaseten çok karlı bir şey. Zira seçmeninizi bu korkuları ile konsolide edip kendinize “Mahkum” bıraktığınızda, “Bak biz gelmezsek ya da mazallah onlar kazanırsa” diye cümleye başladığınızda yeni projeler üretmenize, yeni bir siyaset modeli geliştirmenize, yeni bir vizyon ortaya koymanıza gerek kalmıyor.
Toplum “Korkuları yönetilerek” kutuplaşıyor ve böylece iktidarın da, muhalefetin de gayet memnun olduğu biçimde herkes en zahmetsiz biçimde oylarını alıp koltuklarını korumuş oluyor.
Ülke veya vatandaş mı dediniz?
Pardon ama onlar kimin umurunda?
Yani efendim ortada iktidarı da,muhalefeti de birleştiren bir nokta var “KORKU DİLİ KONFORMİZMİ”
Ve bundan iktidar da, muhalefet de gayet memnun…
Yani “Z Kuşağının” bilmediği ama “Y Kuşağının” mutlaka hatırlayacağı o meşhur banka reklamındaki slogan gibi ülkedeki siyasetin durumu:
“YOK ASLINDA FARKIMIZ,AMA BİZ OSMANLI BANKASIYIZ…”