Celal Eren ÇELİK
Ünlü Youtube kanalı 140 Journos’ta yayınlanan belgeselinde mangalda kül bırakmayan,desteksizce işkembe-i kübradan “Salladığı” ifadeler ile “Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’ın kulağını çektiğini” iddia eden, Türkiye İşçi Partisi 1961 seçimlerine katılmamışken ilk oyunu 1961 seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi’ne verdiğini söyleyen Doğu Perinçek öyle bir konuşmuş ki zannedersiniz Türk solunun “Efsanevi önderi”…
Şimdi bu gece Türk basınında bu güne yazılmış en detaylı Perinçek ve Aydınlık hareketi yazısı ile pek çoğu bizatihi kendi ağzından olmak üzere pek çok farklı Perinçek’i yakından tanımış ve günümüzün “ulusalcısı” Perinçek’in bir o yana bir bu yana savrulan siyasal hayatını hayretler içerisinde okuyacaksınız…
Öyle PR amaçlı “Belgesel” çekmekle olmuyor o işler,buyurun bakalım Perinçek’i bir de bizden dinleyin…
İşte başlıyoruz anlatmaya…
***
Şimdi aslında size desek ki “Perinçek aslında siyasal hayatına solda başlamadı kendisi siyasete ilk adımını sağcı derneklerde attı” yok canım demeyin zira bunu biz değil Doğu Perinçek’i en iyi tanıyan isimlerden bir tanesi olan Yalçın Küçük söylüyor…
Bakın Yalçın Küçük neler demiş,YARI GİZLİ bir sol aydınlar toplantısına çat kapı “davetsiz misafir” olarak gelen Doğu Perinçek için:“…Alt katta, küçük bir asistan evidir, tekrarlıyorum, kapı çalındı, davetsiz, çağrılmamış birisi geldi, Doğu Perinçek ile işte böyle tanıştık. O sıralarda Süleyman Demirel’e yakın bir dernek üyesidir. Belleğim beni yanıltmıyorsa, Deniz Baykal’ın gönderdiğini ya da Korkut Boratav’ın çağırdığını sanıyorum. Güzel, gelmesine şaşırmıştık; parti toplantısı değildi ama disiplinliydik, sanki yarı-gizliydik, geldiler ve şüpheyle buyur ettik.”(KAYNAK:ODA TV-24.10.2017- Yalçın Küçük: Doğu Perinçek bir münafıktır başlıklı yazı…)
Neymiş efendim? Doğu Perinçek öyle sol hareketlerde falan değil,Nurcu Demirel’in sağcı derneğinde başlamış siyaset yapmaya… Biz demiyoruz Doğu Perinçek’i en yakından tanıyan isimlerden Yalçın Küçük diyor…Bu arada Perinçek’in bu Demirel “sevgisini” not edin, bakın ilerleyen satırlarda neler çıkacak karşımıza…1
140 Journos Youtube kanalına çektirdiği PR belgeselinde “Deniz ile Mahir’in kulağını çektim” diye desteksiz biçimde sallayan Doğu Perinçek değil onların kulaklarını çekmek,68 kuşağının devrimci gençlik öncülerinin ciddiye dahi almadığı bir isimdir…
68 kuşağının sol için sembol olmuş isimleri Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya ile “liderlik” mücadelesine girişen Perinçek “pasifist” bir tutum takınmış ve kendisinin ilk “dıştalanması”, devrimci sol içerisinde kendisinin ilk “bir kenara itilmesi” Çayan ve Kaypakkaya’nın kendisi ile yollarını ayırması ile olmuştur.Daha sonra bu tutumlarını “Şiddete karşı olmak” şeklinde özetleyen Perinçek ve AYDINLIK ekibi 12 Mart döneminde verdikleri TİİKP savunmasında ise “silahlı mücadelenin meşruluğunu” savunarak nasıl bir “şiddet karşıtlığı” modeli geliştirdikleri (!) konusunda herkesi derin düşüncelere gark etmişlerdir.
Peki Perinçek’in siyaset sahnesinde kendisini ilk kez güçlü biçimde gösterişi ne zamandır? Fikir Kulüpleri Federasyonu Başkanı seçilmesi ile…Peki ilk icraat ne yapmıştır Perinçek? FKF’nin adını DEV-GENÇ olarak değiştirmiştir. “DEV-GENÇ” ‘in isim babası ise ilginç bir kişiliktir: Albay Kadri Kaplan…
Kaplan’ın istihbarat bağlantıları bilinmekteydi…
Bu arada günümüzün demokrasi havarisidir değil mi Perinçek? İşte o Perinçek geçmişte ordu içerisinde bir cuntanın ve bu cuntaya gençliğin vereceği destek ile yapılacak bir darbe ile iktidarı ele geçirmeyi hedefleyen MDD görüşünü savunmaktadır!
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu eski mensuplarından Uğur Cankoçak, 13 Mart 1996 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, Kaplan‘ın istihbarat bağlantılarına sahip bir kişi olduğunu belirterek,“Albay Kadri Kaplan‘ın başkanı olduğu 27 Mayıs Milli Devrim Derneği kanalıyla Fikir Kulüpleri Federasyonu‘na kanca atılmış ve Ankara‘da Dev-Güç (Devrimci Güç Birliği) diye bir hareket başlatılmıştır. İşte bu hareket içerisinde Kadri Kaplan bir konuşmasında FKF‘lilere, ‘Dev genç, dev gibi genç‘ diyerek Dev-Genç‘in adını koymuştur.” diyordu…
Bir de 12 Mart’a giden süreçte kritik rol oynayacak bir isim Albay Mucip Ataklı ile de Perinçek ilişkilerini “sıklaştırıyordu”… Tabii bu 2 isim “kara kaşı kara gözü” için gençlik örgütleri ile ilgilenmiyor bu ilişkileri gerçekleştirmiyordu…
Bakın FKF eski Genel Başkanlarından Hüseyin Ergün, bu süreçte gençliğin nasıl manipüle edildiğini şöyle anlatıyor: “FKF‘yi tam olarak ele geçirip adını Dev-Genç olarak değiştirdiler. Bu süreçte görünmez bir el, gençleri her gün biraz daha şiddete yöneltti.”
Ve Perinçek kısa sürede devrimci gençlik örgütü FKF’yi “askerlerin” DEV-GÜÇ’ünün hizmetine sunmuş, FKF’yi “askerlerin” kontrolündeki DEV-GÜÇ içerisine dahil etmiştir.
Peki Perinçek ordudaki bu “irtibatları” nasıl sağlamıştı?Anlatalım efendim…
Efendim Perinçek’in dayısı Turhan Olcayto, tümgeneraldi ve Ankara‘da Zırhlı Tümen Komutanı‘ydı. Ünlü ihtilalcilerden Tümgeneral Cemal Madanoğlu da, Perinçek’in ilk eşi Sırma Perinçek‘in halasının eşiydi desek!
Perinçek işte bu “destekler” ile orduya “sızma” girişiminde de bulundu, 12 Mart’ta Perinçek‘in ihtilalci örgütü ile ilişkisi tespit edilen subaylar, “Kara Kuvvetleri Devrimci Subaylar Örgütü” ve “Şafak Subaylar grubu” davalarından yargılandı.Pek çok idealist subay çok büyük acılar çekti…
Ama 12 Mart geldiğinde Perinçek kendisini mahkeme salonunda buluvermiştir….Bakın efenim Perinçek ve AYDINLIK ekibinin maskelerini ve sekter yapısını anlayabilmek için 12 Mart dönemi TİİKP savunmasını çok iyi bilmek gerekir…
Efendim malumunuz günümüzün “hızlı” “Kemalisti” “Ulusalcılığın” tapu sahibi (!) Perinçek, Recep Tayyip Erdoğan’ın ünlü “İki ayyaş” konuşması sonrasında verdiği sert tepki ile dikkat çekmişti… Ne diyordu bakalım Perinçek o sert tepkiyi verirken…“Siz İnönü’nün tırnağı olamazsınız. Siz kimsiniz! Kim oluyorsunuz da, Atatürklere, İnönülere, Bayarlara, Çakmaklara dil uzatıyorsunuz! Onlar, saltanat yıkıp milletin hâkimiyetini kurdu. Siz, sıcak para komisyonları ve borsa vurgunlarıyla kendi saltanatınızı kurdunuz! Onlar, dağılmış bir ordudan zafer kazanan ordu yarattı. Siz, ABD’nin, Cumhuriyet Ordusunu tasfiye operasyonunun aleti oldunuz! Onlar, işgalci orduların başına çuval geçirdi.Siz, başınıza Amerikan işgalcilerinin geçirdiği çuvalla dolaşıyorsunuz!” Harika zaten “ulusalcılığın” yılmaz savunucusu (!) Perinçek’ten de bu beklenirdi değil mi?
Peki isterseniz tarih yapraklarını biraz geriye saralım şöyle 1971’e doğru… Askeri muhtıra sonrasında Perinçek mahkemede TİİKP Lideri olarak yargılanırken bakalım neler söylemekte?
Kurtuluş Savaşı ve özellikle bugün “Yılmaz bir savunucusu olduğu” Lozan Anlaşması için Perinçek anlaşılan o dönem baya bir farklı düşünmekte zira Perinçek bakın Kurtuluş Savaşı için neler söylüyor mahkemedeki savunmasında ha bu arada Perinçek’in başta Atatürk ve İnönü olarak Kurtuluş Savaşı önder kadroları ve kurdukları sistem için “Kemalist burjuvazi” ve “Kemalist diktatörlük” kavramını geliştirdiğini ve savunmalarını bu kavram üzerine bina ettiklerini ekleyelim…
Evet şimdi bakalım Perinçek’ten incilere:“…Lozan, emperyalizme karşı mücadelede Kemalist burjuvazi için dönüm noktası oldu,Kemalist reformlar Kurtuluş Savaşından kalan ilerici mirasın etkisiyle yapıldı,Kemalist burjuvazi, işçi ve köylüleri insafsızca sömürerek hızla zenginleşti,Büyüyen Kemalist burjuvazi yurdumuzu giderek emperyalizme teslim etti” (KAYNAK: Türkiye İhtilalci işçi Köylü Partisi Davası-Savunma-Sayfa:185)
“Kemalist burjuvazi,işçiler ve köylüler üzerindeki diktatörlüğünü sağlamlaştırmak için gerekli hukuki ve siyasi tedbirleri gerçekleştirdi.1924 Anayasasıyla yürütme güçlendirildi veMeclisin yetkileri kısıldı” (KAYNAK:Türkiye İhtilalci işçi Köylü Partisi Davası-Savunma-Sayfa:191)
“Ankara hükümeti, Lozan’da Türkiye halkının büyük fedakarlıklarla kazandığı zaferin semerelerini toplamadı. Bağımsızlığımızı kayıtsız şartsız destekleyen Sovyetlerin dostluğuna sırt çevirdi. Emperyalistlerle uzlaştı.Bu uzlaşma,burjuvazinin karakterinden ileri geliyordu.Çünkü millî burjuvazi hızla zenginleşmek ve büyümek istiyordu,sınıf menfaatlerini Batı emperyalistleriyle uzlaşmada görüyordu” (KAYNAK:Türkiye İhtilalci işçi Köylü Partisi Davası-Savunma-Sayfa:185)
Hatta daha da ileri gidiyor Perinçek,coştukça coşuyor mahkemede ve “Kemalist Burjuvazi” olarak nitelediği Cumhuriyet kadrolarını yani Atatürk’leri,İnönü’leri bakınız nasıl itham ediyor:“Kemalist burjuvazi, daha 1921 yılının ilk aylarından itibaren emperyalistlerle uzlaşmaya başlamıştı. Lozan, emperyalizme karşı mücadelesinde dönüm noktası oldu.Ülkenin bütün önemli malî, ticarî ve sınaî kuruluşları emperyalistlerin elinde kaldı. Alman, Fransız, İngiliz, Belçika, Hollanda, Italyan ve Amerikan sermayesi demiryolu, bankacılık, havagazı ve tramvay işletmeleri, ticaret ve maden alanlarına geniş ölçüde hakimdi.” (KAYNAK: Türkiye İhtilalci işçi Köylü Partisi Davası-Savunma-Sayfa:186)
Evet hatta durduramıyoruz Perinçek’i Atatürk ve İnönü’nün “Emperyalistler” ile uzlaştığını savunan Perinçek Lozan’da Sovyetler Birliği’nin Türkiye için daha fazla mücadele verdiği gibi muhteşem ötesi (!) bir tespitte bulunuyor…
Buyrun efendim Perinçek’in o zamanki “gözdesi” Sovyetler için dizdiği övgüler…“…Sovyetler Birliği konferansa sınırlı bir şekilde katıldı. Buna rağmen, Türkiye’nin bağımsızlığını Ankara hükümetinden daha kararlı bir şekilde savundu. Boğazlar ve Marmara Denizi üzerinde Türkiye’nin egemenliği için mücadele etti.” (KAYNAK: Türkiye İhtilalci işçi Köylü Partisi Davası-Savunma-Sayfa:186)
Yani Perinçek’e göre Lozan başarı falan değil,Atatürk ve İnönü Lozan’da Batılı Emperyalist güçler ile uzlaşan tarihi şahsiyetler,Türkiye’yi Lozan’da asıl savunan da Sovyetler Birliği!…Nasıl iyi mi?
Bununla kalıyor mu tabii ki kalmıyor efendim bakın daha ne inciler var Perinçek’de…Yine TİİKP davasında mahkeme salonundayız…Söz Doğu Perinçek’te:“Kemalist burjuvazi zaferden itibaren hızla zenginleşerek, emperyalizm ve gericiliğe teslim olma yönünde gelişti. Lozan’da emperyalistlerle uzlaşan Kemalist burjuvazi, devlet İktidarını kullanarak hızla büyüdü. İşçi ve köylüleri insafsızca sömürdü.”(KAYNAK: Türkiye İhtilalci işçi Köylü Partisi Davası Savunma-Sayfa:189)
Coşkun bir nehir gibi mahkeme salonunda “çağlayan” Doğu Perinçek bakın Milli Mücadele önder kadroları için de hangi ithamlarda bulunmakta o duruşmalarda: “Mücadelenin siyasî önderleri. Kurtuluş Savaşı sonunda büyük topraklar ve servetler ele geçirdiler. Yerli ve yabancı birçok şirkete ortak oldular. Madenler ve fabrikalar işlettiler. Vurgun ve talanın en ön safında yer aldılar. Üretici hiçbir yönü olmayan spekülatörlük ve vurgunculukla büyük servetler yığdılar.” (Kaynak: Türkiye ihtilalci işçi Köylü Partisi Davası- Savunma-Sayfa:189-190)
İnönü’yü “faşist diktatör” olarak tanımlayan Perinçek bu davalarda tabii ki Atatürk’ü de es geçmiyordu…Ve bakın Atatürk hakkında TİİKP Davası’ndaki günümüzün “en hızlı Kemalisti” Perinçek’in sözleri:“…Biz, Kemalist diktatörlük tarafından, demokrasi isteği ve teşkilatlanması zorbalıkla bastırılan işçi sınıfının ve bütün Türkiye halkının, kurşunlanan işçilerin, insafsızca sömürülen köylülerin, defalarca katledilen Kürt milliyetinden halkın temsilcileriyim. Bütün bunları uygulayan burjuvazinin sınıf diktatörlüğünün başındaki Atatürk’e karşıyız. Çünkü biz, tarihin en ilerici sınıfı olan ve kendisiyle birlikte bütün halkı kurtaracak olan işçi sınıfının ihtilalcileriyiz.” (Kaynak: Türkiye ihtilalci işçi Köylü Partisi Davası- Savunma-Sayfa:206)
Kurtuluş Savaşı’ndan girip,Lozan’dan çıkan,İsmet inönü’ye saydırıp,Atatürk’e “saydıran” kişi evet günümüzün en koyu Ulusalcısı,Lozan savunucusu,enn büyük Kemalist (!) Doğu Perinçek…Şaşırıyorsanız hiç şaşırmayın zira yeni başlıyoruz…Arkanıza yaslanın ve okumaya devam edin
Mesela Perinçek ortalıkta bir kahraman edası ile gezer değil mi “Ermeni soykırımı mücahiti” pozlarında kasım kasım kasılır ve bir büyük mücadele vermiş havası yaratır.Aslında ortada “Ermeni Soykırımı ile ilgili” verilmiş ve Avrupa’ya “aldırılmış” bir karar falan yoktur. Önce bu noktaya bir açıklık getirelim sonra bu Ermeni Soykırımı Fatihi (!) Perinçek, Ermeni meselesine nasıl bakıyormuş bir koyalım yine kendi ağzından ortaya…
Şimdi efendim bu Perinçek ve Vatan Partisi’nin bozuk plak gibi tekrarladıkları “Ermeni Soykırımı mücadelesi” şudur.Perinçek “Ermeni Soykırımı yoktur” ifadesini kullandığında İsviçre bunu suç sayınca Perinçek olayı mahkemeye taşımış,İsviçre’de iç hukuk yolları tükenince konu AİHM’e gitmiş,AİHM ise “Ermeni Soykırımı yoktur” demenin suç olmadığı ve ifade özgürlüğü kapsamına girdiğini belirtmiştir.
AİHM gerekçeli kararında Ermeni Soykırımı ile ilgili ise “Ermeni Soykırımı yoktur” v.s tarzında tek kelime etmemiş kararını tamamen ifade özgürlüğü bağlamında vermiş ama Perinçek ve ekibi bunu yıllarca “Avrupa’da Ermeni Soykırımı olmadığını kabul ettirdik” propagandası ile insanlara “satmışlardır”
Peki bakalım Perinçek Ermeni meselesi ve adına komiteler kurduğu Talat Paşa ve bugün pek bir övdüğü Jön Türkler ile İttihat ve Terakki hakkında neler söylemiş?Dönüyoruz yine 1971’de TİİKP davasında mahkeme salonundaki Perinçek’e…
Bıraktığımız yerde hala. Coşmuş,konuşuyor…Tutamıyoruz efendim…Bakınız Ermeni melesini “tarihsel perspektiften” irdeleyen Perinçek mahkemende neler söylemekte:“…Ermeni-Kürt çatışması yaratıldı. Ermenilerin anti-feodal ve milli mücadelelerine karşı Hamidiye Alayları seferber edildi. Kürt feodalleri Ermeni-Kürt çatışmasını kendi emelleri için körüklediler. Ermenilerin mallarını gasp ettiler. Ermeni ve Kürt halkları birbirine kırdırıldı.”
“1894’te Sason Talor katliamında on binden fazla Ermeni, Hamidiye Alayları tarafından katledildi.”KAYNAK:(Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi Davası,SAVUNMA, Aydınlık Yayınları, Birinci Baskı, 1974 Eylül, s. 409-410)“…
“İttihat ve Terakki iktidarı da, tıpkı kendinden öncekiler ve sonrakiler gibi, katliam siyaseti izledi.” (Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi Davası,SAVUNMA, Aydınlık Yayınları, Birinci Baskı, 1974 Eylül, s.410)
Yani efendim Ermeni sorunun sadece bir “Tehcirin” “Soykırım yalanına” dönüşmesinden ibaret olmayıp, Osmanlı’nın çöküş döneminde emperyalist devletlerin Osmanlı’yı parçalamak için kullandıkları temel argümanlardan birisi olan ve Osmanlı’ya dayatılan zorunlu “ıslahatların” bölgede yapılmasını sağlayan “Şark Meselesi”olduğunu bilenler,Perinçek’in o dönemde Osmanlı Devleti’ni tıpkı emperyalistlerin bakış açısı ile nasıl “katliamcı” devlet olarak gördüğünü yukarıdaki satırlarda göreceklerdir.
Yine bugün en önemli liderlerinden birisi olan Talat Paşa adına “Komite” kurup vatan sevgilerinden bahsettiği İttihat ve Terakki kadroları Perinçek için “Katliamcıdır”.
Bu arada Perinçek’in bu tezinin aslının o dönem başımıza Doğu Sorunu (Şark Sorunu) ve Ermeni meselesini bela eden İngiliz, Fransız ve Amerikan tezleri olduğunu da ekleyelim ki Perinçek’in fikri dünyasındaki “AYDINLANMAYI” kimlerin sağladığını çok daha net anlayabilesiniz…
Şimdi gelelim Perinçek’in ikide bir “Deniz Gezmiş benim arkadaşımdı” safsatası yapıp milleti kandırdığı olayın içyüzüne (Perinçek, Arkadaşım Deniz Gezmiş ismi ile kitap dahi yazmıştır)
Öncelikle bilmeyen okuyucularımıza söyleyelim, Perinçek-Çayan ayrışması sonrasında Perinçek’in FKF’yi asker kontrolündeki DEV-GÜÇ’e tahsis etmesinden sonra kendisi bir TİP üyesi olan Deniz Gezmiş ile arası açılmış, Gezmiş Perinçek için “Sahte devrimci” demiştir….
Deniz Gezmiş ve arkadaşları idam talebi ile yargılanmış ve idam kararları çıktıktan sonra kararın kesinleşmesi için Meclis oylaması başlamıştır.Efendim tabii o dönem kendi anlatımı ve hatıratına bakacak olursak yine pek bir aktif (!), pek bir ikna edici(!), kitleleri arkasında sürükleyici karizmadır (!) Perinçek…
Denizlerin idamı Meclis’te oylanır ve Demirel’in AP’sinin oyları ile ve milletvekillerinin “3’E 3” sloganları ile (Mendereslere atıftır bu slogan ve yüz karası bir olay olarak Türk siyasal tarihine geçmiştir) idam kararı onaylanır…
Efendim AP’nin Meclis grubunda bir isim vardır:Mehmet Sadık PERİNÇEK. Kimdir bu isim? Kendisi Doğu Perinçek’in babası olur!Doğu Perinçek’in her zaman gururla anlattığı babası Mehmet Sadık Perinçek ne bu kararlara karşı çıkmış,ne bu hukuksuzluk aleyhine bir tepki koyabilmiştir. Oysa Mehmet Sadık Perinçek, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği yapmış üst düzey bir hukukçudur.Ne yapmıştır peki Mehmet Sadık Perinçek? Oylamalara katılmayıp, BİRDENBİRE ORTALIKTAN KAYBOLMUŞ ve günü kurtarmıştır…
O pek bir ikna edici karizmatik gençlik lideri, Deniz Gezmiş’in arkadaşı (!) Doğu Perinçek ise babasını değil karşı oy kullanmaya –ki oylamalarda 1 oyun dahi önemi vardı,zira İsmet Paşa yoğun bir kulis faaliyeti yürütmekteydi idamların onaylanmaması için- hukukçu kimliği ile bu hukuksuz karara tepki koymaya dahi ikna edememiştir!
İşte aynı Doğu Perinçek’i,yılar sonra “arkadaşı”(!) Deniz Gezmiş’in ölümünü oylayan Demirel’ ve Demirel’in sağ kolu Cindoruk ile birlikte adına MİLİ BİRLİK dediği bir çalışmanın içinde görecektir bu memleket…Boşa demedik az önce not edin Perinçek’in Demirel “sevgisini” diye!
Perinçek “arkadaşının” hatırasını işte böyle siyasi hırslarına kurban etmiş, ismini kullanmakta çekinmemiş ama kendisini idam sehpasına gönderenlerle iş tutmakta hiçbir beis görmemiştir. Gerçek budur ve gerisi safsatadır!
Şimdi gelelim Doğu Perinçek’in ve partisi VATAN PARTİSİ’nin son yıllarda adeta dillerine pelesenk ettiği,sanki tek savunucusu kendileriymiş gibi davrandıkları Kıbrıs meselesine ve yan yana pozlar verdikleri Denktaş ile ilgili söylediklerine,düşüncelerine bakalım…
Burada Perinçek’in tavrını yine kendi kitaplarından ve kendi ağzından dinleyeceğiz.Efendim “Kıbrıs Fedaisi” Doğu Perinçek,bir”üstad”edası ile yazdığı –1974 affı sonrasında hapisten çıkar çıkmaz koşa koşa yazdığı kitaptır- KIBRIS MESELESİ kitabında bakın neler söylüyor,neler. Bakınız Perinçek’in kaleminden hangi kelamlar dökülüyor Kıbrıs konusu ile ilgili : “…Türk işgali, emperyalist sermayedarların menfaatlerini korumak yanında, Kıbrıs’ta tamamen sömürücü ve yağmacı bir rol oynamıştır.” (KAYNAK:DOĞU PERİNÇEK-KIBRIS MESELESİ- Sayfa:62)
“Bugün Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarının önemli bir kısmını işgal eden ve Kıbrıs’ın bağımsızlığını yok eden Türkiye hâkim sınıflarının tutumu da farklı değildir. Kıbrıs’ı sonuç olarak bir NATO üssü haline getiren askeri müdahaleye ‘barış harekâtı’ adı verilmiş,kendi ülkesinde faşizm uygulayan ve özgürlüğün baş düşmanı olan Türkiye hâkim sınıfları, Doğu Akdeniz bölgesinde birdenbire ‘özgürlük ve demokrasi’ savunucusu kesilmiştir.Geniş emekçi yığınlar bu suretle aldatılmış, sırtını ABD emperyalistlerine dayayan Osmanlı fetih siyaseti, ‘Kıbrıs’ın bağımsızlığını korumak’ perdesi altında yürütülmüş ve halkımıza ‘yurtsever’ bir politika olarak gösterilmiştir.” (KAYNAK :DOĞU PERİNÇEK-KIBRIS MESELESİ-Sayfa:27)
“Türkiye’nin Kıbrıs’ı işgalinden sonra halkların birbirine kırdırılması, görülmedik bir noktaya ulaşmıştır. Türk işgalinin devam etmesi,Yunan askerlerinin adada kalmasına da sebep olmakta, yeni katliam ve cinayetler için gerekli ortam yaşatılmaktadır.” (KAYNAK:DOĞU PERİNÇEK-KIBRIS MESELESİ-Sayfa:31)
“Kıbrıs’taki faşist Denktaş yönetimi, bu talan ve yağmayı kendi tekeline almak için kanun çıkarmak gereğini dahi duymaktadır. Cumhuriyet Gazetesi’nin yazdığına göre, Türk birliklerinin işgali altındaki bölgede bir ‘Nereden Buldun Kanunu’ çıkarılacaktır. (Cumhuriyet, 28 Ekim 1974)
“…Bu kanun, kişisel olarak yapılan yağmayı yasaklayarak, Rumların terk ettiği mallara, faşist Denktaş yönetimi tarafından el konmasını sağlayacaktır. Bütün bunlar Türk ordusunun silahlı bekçiliği altında yapılmaktadır.” (Kaynak:DOĞU PERİNÇEK-KIBRIS MESELESİ-Sayfa:65)
“Türkiye emekçilerini emperyalistlerle işbirliği ederek sömürenler,bugün Denktaş faşistleriyle beraber, Kıbrıs’ın her iki milliyetten emekçilerini de sömürüyorlar ve Rum halkının mallarını açıkça yağma ediyorlar.” Kaynak:DOĞU PERİNÇEK-KIBRIS MESELESİ-Sayfa:67)
Şimdi Doğu Perinçek’in savunucuları diyor ki “Efendim ama Denktaş bile sonradan yan yana geldi Perinçek ile.O bilmiyor muydu?”Bunun cevabı Perinçek’in hikmeti değil, KKTC’de son döneminde AKP tarafından “yalnızlaştırılan” ve Dünya’dan izole edilen bir devleti temsil eden Denktaş’ın konjonktürel olarak açık ve net biçimde Perinçek’i bir dayanak noktası ve izolasyonu kırıcı bir unsur olarak içi kanayarak da olsa stratejik bir hamle ile “KULLANMASIDIR”
O nedenle siyasal dönekliğin ve oportünizmin piri olanlar kendisini nimet sanmasınlar, kendilerine paye verip,pay çıkartmasınlar…Bunu da buraya not olarak ekleyelim…
Evet efendim Perinçek’te maske bitmiyor tabii… Perinçek’in bir de biliyorsunuz “Anti-Amerikancı” söylemi var yıllardır…
Peki Perinçek geçmişte de böylemiydi? “Yok canım o kadar da değil” demeyin burada Perinçek ve AYDINLIK Haraketinden bahsediyoruz…Efendim Perinçek’in Aydınlık’ı, 80 öncesi Mao’cu olduğu için Çin Komünist Partisi ÇKP’nin kıyasıya bir mücadele içerisine girdiği Sovyetler Birliği’nden zerre hazzetmezlerdi.Yani pusulaları Moskova’yı değil Pekin’i gösteriyordu o zamanlar. Hatta bu Perinçek ve Aydınlık ekibi o dönem “ÜÇ DÜNYA TEORİSİNİ” savunarak asli tehlikenin ABD ve NATO olmadığını, NATO’nun zaten “savunma pozisyonuna” geçtiğini,asli tehlikenin Türkiye açısından “Sovyet işgali” olduğunu savunuyorlardı!
Bu “Sovyet işgali tehdidi” size bir yerlerden tanıdık geliyor mu? Mesela Komünizm ile Mücadele Dernekleri,hani Gülen’in 2 numaralı şubesinin kurucusu olduğu,CIA’nın kurdurduğu dernek- ve GLADİO’nu temel argümanı olan “Sovyet İşgali Tehditi”
İşte bu argümanı en hararetli savunanların, hatta ABD ve NATO’nun “güçlenmesi gerektiğini” söyleyenlerin başında gelir Perinçek ve AYDINLIK ekibi 80 öncesinde…
’80 sonrasının liberalleşen “aydınlarından”,’80 öncesi hızlı Aydınlıkçılarından ve Perinçek’in mücadele arkadaşlardan Oral Çalışlar, Tolga Gürakar’ın Aydınlık Hareketi adlı kitabında söz konusu siyasi perspektiflerini şöyle özetliyordu:“Böyle bir analize yol açan şey Çin’in üç dünya teorisidir. Bunun bizi etkilemesi yaklaşık 75’lerdedir. Burada birinci dünya Amerika ile Sovyetler Birliği ama Sovyetler Birliği Amerika’dan daha tehlikeli ve daha emperyalist. Onun için de esas tehlike Sovyetler. Tabi burada siz Sovyetleri esas tehlike gördüğünüz anda mantıken Amerika da size eskisi kadar düşman görünmemeye başlıyor.”
İşte böyle bir oportünizm timsali ile karşı karşıyayız…Devrim ve sol gibi evrensel değerlerini ÇKP yandaşlığı yapacağım diye “Düşmanımın düşmanı dostumdur” diyerek satacak ve emperyalizm odağı ABD’ye ve NATO’ya alkış tutacak kadar sekter ve pragmatist bir yapıdan bahsediyoruz.
Şaşırmayın efendim şaşırmayın devam ediyoruz…
Malumunuz Perinçek ve AYDINLIK HAREKETİ askeri darbelere karşı atıp tutuyorlar günümüzde,bir de hapis-işkence edebiyatı yapıyorlar…Peki o zaman sizlerle şimdi 12 Eylül askeri darbesinin yapıldığı döneme uzanacağız.Şimdi bu Perinçek ve AYDINLIK Hareketi’nin 1980 öncesi bir yapılanması var: Türkiye İşi Köylü Partisi.Bu yapılanmanın da bir Avrupa kanadı var; Almanya merkezli “Avrupa-Türkiye Halk Birlikleri Federasyonu “ (HBF)
Şimdi 80 döneminin ünlü ve etkili yayınlarından Yankı bu “Avrupa-Türkiye Halk Birlikleri Federasyonu’nu “12 Eylül Darbesi’ne Karşı Çıkan Örgütler” listesine almış ve yazmış…Normalde bir “devrimci” yapı için o listede olmak “şeref” ve prestij olur değil mi? Ama yok efendim…Aman efendim bir telaş bu Perinçek ve AYDINLIK ekibinde sormayın… Jet hızı ile Yankı Dergisi’ne aşağıdaki utanç vesikası “düzeltmeyi” göndererek nasıl da “en hızlı 12 Eylül savunucusunun kendileri” olduğunu, Darbecilerin “gözüne sokmaya” çalışmışlar…
Okuyalım buyurun o “Utanç vesikası” düzeltme metnini :
“12 Eylül 1980 askeri harekatına karşı Federasyonumuz olumlu tutum almıştır. Askeri Yönetimi sağcı ve sahte solcu terör örgütleriyle başarılı mücadelesinde desteklemiştir. Her türlü terörist ve bölücü örgüt tarafından Türkiye’ye karşı yürütülen kampanyaya karşı Türkiye’yi savunmuştur ve bu tutumuyla da yurt dışındaki bütün örgütlerin düşmanlığını üzerine çekmiştir. Federasyonumuz işkencelere karşı çıkmıştır. Askeri yönetimden işkencelerin önlenmesini dilemiştir. Bugün Türkiye’de işkence uygulamış olanlar, bunu halkın nazarında Milli Güvenlik Konseyi’ni küçük düşürmek için yapmışlardır.”
Türkiye Halk Birlikleri Federasyonu (HBF) adına;
Avrupa Disiplin Kurulu Başkanı Halil İ. Özak“Yönetim Kurulu Başkanı E. Ümit Ağca “Denetim Kurulu Başkanı Yıldırım Dağyeli”
Bizzat Perinçek’in 12 Eylül sonrası TİKP Davası’nda mahkemedeki şu sözleri ise artık kendini inkarda çığır açmıştır: “Milli Güvenlik derslerini destekleyen tek parti TİKP olmuştur. Sıkıyönetimi terör odaklarına karşı destekledik. NATO’yu Sovyet tehdidine karşı önemli bir etken olarak değerlendirdik. Yalnız Türk Silahlı Kuvvetleri’nin değil, Batı Avrupa ordusunun da güçlenmesinden yanayız,”
Evet bu sözler bizatihi günümüzün darbe karşıtı Doğu Perinçek’e aittir.Tabii 12 Eylül demişken 12 Eylül öncesi AYDINLIK HAREKETİ’nin “devrimci ihbarlarına” değinmezsek olmaz.12 Eylül öncesinde AYDINLIK HAREKETİ bugün nasıl kendisine en ufak eleştiri yapanı FETÖ’cü,NATO’cu,GLADYOCU ilan edip yaftalıyorsa,o dönemde de kendisine rakip fraksiyondaki devrimcileri dergilerinden 8 sütuna manşet isim isim ihbar edip polise yakalatıyor,kimisinin infazına neden oluyordu…
O dönem AYDINLIK ekibinin bu ihbar dosyalarını hazırlayan özel bir ekip kurulmuştu ve başında da daha sonraları çok ünlü bir televizyoncu olacak,SOROS’un meşhur TESEV’inin kurucularından-76 NUMARALI KURUCU ÜYE- Nuri Çolakoğlu vardı.Bakın Nuri Çolakoğlu o günlerdeki ihbar sisteminin ne kadar mükemmel işlediğini hangi sözlerle ifade ediyor:“İçeriği o kadar doğruydu ki Ankara İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü bile tüm bunları bizden öğrendiğini söylemiştir. Dosyalamışlar bizim tefrikayı. Kimin kim olduğunu polis bizden öğrendi yani.”
Ha bu arada günümüzün “Erdoğan aşığı” iş adamı, TESEV Yüksek Danışma Kurulu Üyesi Ethem Sancak’ın da Perinçek’in Mao’cu günlerinde Aydınlık’ta çok sağlam ve yakın bir “yoldaşı” olduğunu da buraya ekleyelim…
Yani efendim bu AYDINLIK hareketinin genetiğinde var demek ki bir yerlere savrulmak ve SOROS Vakıflarına kadar uzanmak..İlginç tesadüfler tabii..Neyse biz devam edelim..
12 Eylül darbesinin mahkemeleri tüm “yaranma” çabalarına” NATO övgülerine rağmen Aydınlıkçıları tutuklayınca, AYDINLIK hareketi tüm sol ve devrimci kadrolar onurlu ve dik bir duruş sergilerken şu rezil mektuba imza attı ve Kenan Evren’e AYDINLIK HAREKETİ adına Oral Çalışlar tarafından bir mektup yazıldı..
İşte o “rezalet,korkaklık ve ibret” vesikası mektupta bakın ne diyor,AYDINLIK HAREKETİ:
“Darbe öncesi Aydınlık’ın yayınlarını inceleyin. Biz orduyla aynı fikirleri savunduk. Terörün ve anarşinin bitmesini istedik. Dergimizi kapatmayın”
Gerçi 12 Eylül’ün darbeci mahkemelerinde korkudan “Partimizi hedef almak 12 Eylül’ün amaçlarıyla bağdaşmaz” diye savunma yapanlardan da başka bir tavır beklenemezdi…Tabii Perinçek ve ekibini hiçbir şey darbecilerin gazabından kurtaramadı ve içeri girdiler ayrıca siyaseten yasaklandılar.Bu esnada 1983 sonrasında çok partili hayata dönüş yaşanırken, Türkiye’de yeni siyasal partiler kurulmaya başlandı…
Bu arada Sosyalist Parti ismi ile bir parti kuruldu.Partinin başkanlığına Perinçek yasaklı olduğu için Ferit İlsever getirildi…Perinçek 1991’de başkanlığı devraldı.1991’e kadar olan süreçte ise Perinçek 2000’e DOĞRU Dergisi’nde Genel Yayın Yönetmenliği yapıyor ve yazılar yazıyordu.Ve bu süreçte Perinçek’in bölücü örgüt PKK’nın elebaşı,çocuk katili Abdullah Öcalan ile görüşmeleri oldu…
1989 Ekim ayında ve 1991 Nisan tarihlerinde.Şimdi bu nasıl bir dönemdir? Bakın ne dedik o dönem Perinçek’in Sosyalist Parti dönemi…Peki Sosyalist Parti ne zaman “kapatılıyor”? Anayasa Mahkemesi kararı ile 10 Temmuz 1992’de…
Şimdilerde en hızlı Kemalist,en hızlı ulusalcı olan,HDP için “İktidara gelirsek kapatacağız” diyen Perinçek’in Sosyalist Partisi Anayasa Mahkemesi’nin 1991/2 Esas Sayısı,1992/1 Karar Sayısı olan dosyada aldığı karar ile aşağıdaki gerekçeler ile ile kapatılıyordu…1
İşte Sosyalist Parti’nin kapatılmasına neden olan partinin programındaki “FEDERATİF DEVLET” modelini yansıtan ifadeler…
“Demokratik, federal, emekçi cumhuriyeti” başlığı altında 16-17-18-19-20 nci sayfalarda;Aşağıdaki ifadeler Anayasa Mahkemesi’nin Sosyalist Parti’nin kapatma kararında gerekçe olarak ortaya koyduğu Sosyalist Parti programının devletin bölünmez bütünlüğü ilkesine dolayısı ile Anayasa’ya aykırı bularak karara geçirdiği maddeleridir:
“- Kürt milleti, kendi kaderini tayin hakkına kayıtsız şartsız sahiptir. Eğer, isterse ayrı bir devlet kurabilir. Emekçilerin çıkarı, demokratik bir halk devrimiyle tam hak eşitliği ve özgürlük temelinde, gönüllü birliği gerçekleştirmededir. Ayrılma hakkı, gönüllü birliğin her zaman vazgeçilmez koşuludur. Birlikte veya ayrı yaşamak milletlerin özgür iradelerine bağlıdır. Bu özgür iradenin ortaya konabilmesi için, Kürt illerinde referandum yapılmalıdır. Referandumda, ayrılmayı savunanlar da özgürce propaganda yapabilmelidir.
“Bugünkü tarihsel koşullarda, iki milletin emekçilerin yararına olan çözüm, iki federe devletin eşit olarak katıldığı, demokratik, federal bir cumhuriyettir. Bu federasyonda iktidar, köylerden ve mahallelerden başlayarak, ilçelerde, illerde, federe ve federal düzeyde demokratik seçimlerle belirlenen halk meclisleri aracılığıyla kullanılır.Federal Halk Meclisi iki meclisten oluşur, temsilciler meclisi ve milletler meclisi,Temsilciler Meclisi, belli sayıda yurttaşa bir milletvekili olmak üzere bütün yurt çapında yapılan seçimlerle belirlenir.Milletler Meclisi, her federe devletten eşit sayıda seçilmiş üyenin katılımıyla oluşur.”
“Yasalar her iki mecliste çoğunluk kararıyla kabul edilir. Meclislerden birinin reddettiği yasa yürürlüğe girmez.Çalışma yasası, ceza yasası, medeni yasa, yargı usulü yasaları bütün ülkede yürürlüktedir, federal organlarca kabul edilir.Her federe devlette azınlıkların çoğunlukta olduğu ilçe ve illerde halk isterse bölgesel özerklik uygulanır.Federal Anayasa, iki milletin ortak anayasasıdır. Her iki milletin ayrı ayrı çoğunluğu tarafından referandumla kabul edilerek yürürlüğe girer. Federe devletlerin ayrıca kendi anayasaları vardır. Federal Anayasa, federe cumhuriyetler tarafından benimsendiği ölçüde giderek artan unsurları kapsar.”
“Federal Cumhuriyetin bayrağı ve marşı, Türklerin ve Kürtlerin ortak bayrakları ve marşlarıdır. Ayrıca her federe devletin kendi bayrağı ve marşı vardır. Federasyonun ismi tek bir millete dayandırılamaz.Yurt savunması, savaş ve barış sorunları, uluslararası ilişkilerde temsil anlaşmaları yapmak, federal organların yetkisindedir. Her federe devlet, yabancı devletlerle ticari ve kültürel alanlarda doğrudan ilişkiler kurabilir, konsolosluklar açabilir.”
“Her yönetim kademesinde iktidar bütünüyle halk meclislerinde ve bu meclislere karşı sorumlu olan yerel yönetimlerdedir. Bu yönetim sistemi dışında merkezi idarenin atadığı valilikler, kaymakamlıklar, emniyet ve jandarma örgütü kaldırılır. Bu demokratik yönetim sistemi, aynı zamanda milli eşitlik ve özgürlüğü de güvence altına alır.Yerel