Celal Eren ÇELİK
Evet Avrupa’nın ve hatta Dünya’nın gündemine bomba gibi düşen bir gelişme yaşandı son 48 saat içerisinde…
Avrupa’nın en üst düzey 12 futbol kulübü uzun süredir devam ettirdikleri görüşmeleri sonlandırarak kararlarını verdiler ve Dünya kamuoyuna UEFA ve FIFA’yı da karşılarına almak pahasına “AVRUPA SÜPER LİGİ” adı altında ayrı bir lig kurduklarını duyurdular.
Tabii UEFA ve FIFA da buna kayıtsız kalmadı ve çok sert tepki vererek bu kulüplerin ve bu kulüplerden forma giyen futbolcuların başta Avrupa ve Dünya Şampiyonası olmak üzere uluslararası turnuvalarda forma giyemeyeceklerini belirtti.
Avrupa Süper Ligi’nin ilk başkanı Florentino Perez “O zaman kendi Dünya Kupamızı organize ederiz” diyerek “Reste rest” dedi…
Peki son 2 günde konuşulduğu üzere olay sadece sportif bir mesele mi, sportifliğin ötesinde yine sadece konuşulduğu üzere “Futbolun büyük rantının bölüşülmesi” savaşı mı yoksa bunların ikisinden daha da geniş kapsamlı arka planında geniş bir siyasal projeksiyonu barındıran, eko-politik bir “Stratejik bir hamle” ile mi karşı karşıyayız ve pek tabii bu büyük tabloda Türkiye’ye yaşanan gelişmelerin yansıması nasıl olacak?
Evet sizlerle YEŞİL ÇİMLER ÜZERİNDEKİ KÜRESEL SATRANÇ başlıklı yazı dizimizde Avrupa Süper Ligi’nin ne sıradan bir sportif olay, ne sıradan bir “Rant paylaşımı” olmadığını ve bu yaşanan gelişmenin ABD ile İngiltere arasında yaşanan küresel nüfuz mücadelesinde yapılmış nasıl stratejik ve son derece “Modernist” bir ekopolitik hamle olduğunu ilişkiler ağları ile birlikte 3 bölüm sürmesini planladığımız bu yazı dizimizde paylaşacağız…
Ve bu yazı dizisi bittikten sonra “FUTBOL ASLA SADECE FUTBOL DEĞİLDİR” sözüne bir kez daha sonuna kadar hak vereceksiniz…
İsterseniz “Bu kadar peşrev yeter” diyelim ve yazı dizimizin ilk bölümüne başlayalım…
Şimdi sizlerle tarih yapraklarını biraz geriye doğru çevireceğiz… Tarih yaprakları 1953’ü gösterdiğinde ABD’nin petrol yatakları ile ünlü Texas eyaletinde önemli merkezlerinden Austin’de iki genç adamın ömür boyu sürecek dostluğu başlayacaktı.
Bu iki isimden birisi yıllardır Rockefeller Ailesi’ne ait Standart Oil için en önemli saha çalışmalarında petrol kuyuları,sondaj noktaları gibi alanlarda çalışıp çok kritik kararlara imza atmış olan John Overbey’di.
İkinci isim ise yıllar sonra hem kendisi hem oğlu ABD’ye devlet Başkanı olacak olan George HW Bush yani bizim kamuoyunun tabiri ile “Baba Bush” tu.
İkiliden John Overby’nin sahadaki deneyimi ile George HW Bush’un “Derin” mali bağlantıları bir araya geldiğinde ise ortaya “Bush Overbey Oil Development Company” isimli şirket çıkacaktı.
Şirket kısa süre içerisinde büyüyecek ve Midland’ın en hırslı ve başarılı avukatlarından olan John Hugh Liedtke ve O’nun kardeşi olan Bill Liedtke’nin de ortaklığa katılması ile birlikte ZAPATA PETROLEUM COMPANY adını alacaktı…
Ancak şirketin bir de 5. Ortağı vardı ve o isim çok “Enteresan” ve “Derin” bir isimdi:Thomas J.Devine
Thomas J.Devine bir CIA ajanıydı ve yakın arkadaşı George HW Bush’un kurduğu şirket için CIA’dan ayrıldığını söylese de Devine’nin CIA’dan ayrıldığı uzun yıllar ispat edilemeyecekti.
Yıllar boyu bir sır perdesi altında kalan bu konu 29 Kasım 1975 tarihli bir CIA iç yazışmasının ortaya çıkması ile netliğe kavuşacak ve Thomas J.Devine’nin hiçbir zaman CIA’dan ayrılmadığı şirketin ortağı iken de CIA adına çalıştığı, ZAPATA PETROLEUM COMPANY’nin de CIA’nın “Örtülü olarak” destek verdiği bir şirket olduğu gün yüzüne çıkacaktı.
Yine 1975 tarihli bir başka CIA belgesi ise Bush ile daha sonra Başkan Ford döneminde başına geçeceği CIA arasında ilk ilişkinin ZAPATA PETROLEUM COMPANY’ye ortak olan CIA ajanı Thomas J.Divine sayesinde kurulduğunu ortaya çıkartacaktı.
(KAYNAK:Russ Baker,Real News Project-7 Ocak 2007)
Çok değil 1960’lı yılların ortalarında ZAPATA PETROLEUM COMPANY’nin ortaklarından Liedtke kardeşler babalarının sahibi olduğu Gulf Oil Corrporation’un da gücü ve tecrübesi ile South Penn Oil Company isimli şirketin kontrolünü ele geçirdiler.
Ve iki kardeş ele geçirdikleri bu şirketi CIA destekli Bush’un ZAPATA PETROLEUM COMPANY’si ile birleştirerek PENNZOİL’in kurulmasını sağladılar.
Bu esnada CIA ile ilişkilerini derinleştiren George HW Bush CIA’nın yurtdışındaki “Kirli operasyonlarının “finanse edilmesi işinde de kullanılacak olan ZAPATA OFF-SHORE’u kuruyordu.
Bu şirket Vietnam savaşı esnasında ABD’nin pek çok kirli işlerine aracılık edecekti.Bu şirkette Bush’un ortakları arasından Beyaz Saray’a yakınlığı ile bilinen Washington Post’un sahibi Eugene Meyer de vardı
Kısa süre sonra ise CIA’nın bizzat efsane CIA Başkanı Allen Dulles ve kardeşi ABD Dışişleri Bakanı John Forester Dulles ile “Gölge biçimde” birlikte yönettiği ve CIA’nın özellikle Latin Amerika ülkelerinde gerçekleştirdiği “Operasyonların” ve darbelerin küresel ölçekteki “Paravan şirketi” olan Unıted Fruıt Company ile ZAPATA PETROLEUM COMPANY arasında “Derin” ve “Kirli” ilişkiler kuruldu.
Şirket ilerleyen yıllarda Bush’u ABD Başkanlığına taşıyacak en önemli “Aparatlardan” birisi haline gelirken kurulan “Derin” ilişkilerin de adeta odağı haline gelecekti.
Şirket ortaklarından Bill Liedtke üzerinden artık bizzat ABD siyasetine müdahil olmaya başladı…
Bill Liedtke pek tabii ki Bush’un isteği ve “Talimatı” ile 1968 ve 1972’de Başkan Nixon’un, 1988’de ise bizzat “Baba” Bush’un seçim çalışmalarının en büyük finansörü oldu.
Aslına bakarsanız George HW Bush 1964 yılında şirketten “Kağıt üzerinde” ayrılmış gibi gözükse de şirket üzerindeki kontrolünü ve etkisini hiçbir zaman kaybetmedi…
Ta ki 1994 yılına kadar…
1994 yılında bu önemli şirket için “Şirketin hisselerinin kontrolü” adına büyük bir “Vekalet savaşı” yaşandı.
Ve bu savaşın galibi Yahudi asıllı ABD’li milyarder Malcom Irvıng Glazer oldu…
Glazer şirketi yeniden yapılandırdı ve ZAPATA PETROLEUM COMPANY enerji alanında küçüldü ama Glazer “Spor yatırımı” alanında devasa bir “Marka” olmakta kararlıydı..
Öte yandan Glazer “Şirket kontrolü” için mücadele verse de Bush Ailesi ile yakın ilişkisini hiç kaybetmedi ama Cumhuriyetçi Bush Ailesi ile bu iyi ilişkileri kurarken bir yandan da Demokrat Parti ile ilişkilerini geliştirmeyi ihmal etmedi.
İşte o Malcom Irvıng Glazer bugün “ABD operasyonu olarak” kurulan Avrupa Süper Ligi’nin en önemli kurucularından Manchester Unıted’ın sahibi…
***
2007 yılında ABD’de başkanlık seçimi için rüzgarlar eserken Cumhuriyetçi Parti’den Rudolp Guliani Başkanlık için aday olduğunu açıklamıştı.
Guliani’nin adaylığı ABD’de ilk başlarda “Sürpriz” olarak görüldü zira Guliani New York Belediye Başkanlığı döneminde halk arasında popülaritesini artıran bir siyasetçi olsa da ABD siyasetinin “Asli belirleyicisi” olan büyük sermaye grupları ile çok yakın bir ilişkisi yoktu.Kendisi de bir avukat olan Guliani2nin mali olarak bu adaylığa nasıl cesaret ettiği sorusu kısa süre içerisinde cevabını bulacaktı.
Guliani’nin arkasındaki “Sermaye gücü” Dünya’nın en önemli edge fonlarından Elliott Menagement Corporation’un sahibi Paul Singer’di.
Singer o tarihlerde tüm Wall Street’in en büyük 9. Yatırımcısı konumundaydı.
Ancak Guliani adaylıktan çekilince Singer yıllardır devam eden koyu Cumhuriyetçi parti üyeliğine uygun olarak bu kez de George W. Bush için en önemli finansörlerden birisi haline geldi ve “Oğul” Bush’a adeta para yağdırdı.
Singer daha sonraki dönemlerde de ABD Başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi partinin en önemli finans kaynaklarından biri olacak, Trump’un adaylığı esnasında da Trump’a “Açık çek” verecekti.
Tabii Singer’in bir iş adamı olarak “Devlet işlerine” bu kadar meraklı olması da boşuna değildi zira Singer tüm servetini bizzat Dünya üzerindeki “Devletlerden” kazanıyordu.
Dünya’da krize giren hangi ülke varsa o ülkenin değersizleşip dip yapan devlet tahvillerini ölü fiyata kapatan Paul Singer daha sonra bu ülkelerden acımasızca verdiği paraları tahsil ediyor ve servetine servet katıyordu.
Hatta kimi çevreler Singer’in bu operasyonları bizzat “ABD devleti” adına yaptığını söylemekteydiler.
Arjantin,Peru,Kongo… Nerede “Ekonomik krize giren” bir ülke varsa Singer orada bitiyor ve adeta bir “Ölüm meleği” gibi bu ülkelere tabiri yerindeyse ölü fiyattan aldığı devlet tahvilleri karşılığında “Kaşıkla verdiği parayı” daha sonra “Kepçe ile” tahsil ediyordu.
Yani Singer tam anlamı ile bir “Uluslararası tefeciydi”
Bu her zaman kazandıran ve aslında “ABD Devletine” kazandırarak Dünya ülkelerinde çıkan krizler sonrasında bu ülkeleri ABD sermayesine muhtaç hale getiren iş modeli Singer’i 1974’ten 2010 yılına kadar geçen zaman 36 yıllık zaman zarfında adeta ABD “Derin devletinin” finans ayağının da en vaz geçilmez isimlerinden birisi haline getirmişti.
Bu arada Singer’in bir önemli hamlesini de burada yazmak zorundayız zira yazın dizimizin finalinde bu noktalara geri döneceğiz…
Singer bundan kısa süre önce Samsung ve Cheil Indıstrues’in birleşme operasyonu esnasında Çinli Lee Ailesi ile büyük bir kavgaya girdi. İki tarafın da ciddi hasar aldığı bu kavga sonrasında uzlaşma sağlansa da bu “Kavganın” anlamını yazımızın son kısmında çok daha iyi anlayacaksınız.
İşte bu ABD “Devletinin” “Stratejik” yatırımcısı Paul Singer, Avrupa Süper Ligi’nin kurucusu olan 12 takımdan birisi olan Milan AC’nin de 2018 itibariyle sahibi konumunda efendim…
***
Şimdi ise sizlerle tarih yapraklarını 16 Eylül 1992 tarihine sarıyoruz…
Bu tarih İngiltere ve Dünya finans tarihine “KARA ÇARŞAMBA” olarak geçecekti…
1992 Eylül ayının hemen başında Dünya’ca ünlü para spekülatörü George Soros durup dururken bir açıklama yapacak ve İngiltere’nin enflasyon oranının diğer Avrupa ülkelerinden fazla olduğu ve bunun da Avrupa Kur Mekanizması’nda İngiliz Pound’u için “Sakıncalı” bir durum teşkil ettiğini belirtecekti.
Aslında bu Soros’un adım adım planladığı ve sonucunda İngiliz Merkez Bankası’nı bir gün içerisinde yıkıma uğratacağı “Büyük planının” ilk adımıydı ama İngiliz Merkez Bankası bunu anlamadı bile…
Soros’un bu açıklaması sonrasında İngiliz Merkez Bankası faiz artırımı yapmamakta direnecek, Soros ise milyarlarca Pound için “Açığa satış” talimatı verecek,Soros2un bu talimatı ile birlikte Soros’un yönettiği Avrupa2nın pek çok önemli fonu da bir anda Pound satışına başlayacak ve Pound adeta çakılacaktı.
Ancak İngiliz Merkez Bankası faiz artırmamakta inat ediyor, piyasaya satılan her bir poundu satın alarak karşılığında İngiliz Merkez Bankası rezervlerinden Mark ve Dolar veriyordu.
İngiltere Merkez Bankası Soros ve O’nunla birlikte hareket eden fonların bu “Açığa Pound satışını” uzun süre devam ettiremeyeceğini düşünerek hayatının hatasını yaptı.
Zira Soros’un durmaya niyeti yoktu ve 10 gün içerisinde piyasaya tam 10 milyar Pound açığa satış işlemi gerçekleştirdi.
İngiliz Merkez Bankası bu Poundları satın alıp yerine Mark ve Dolar vermeyi sürdürmeye çalışında İngiliz Merkez Bankası o dönem 44 milyar Dolar seviyesindeki döviz rezervlerinin 15 milyar Dolar’ı, evet yanlış okumadınız tam üçte biri eridi.
Ve 16 Eylül 1992’de tabiri yerindeyse “Film tam anlamı” ile koptu…
İngiliz Merkez Bankası yerle yeksan olmuş, döviz rezervlerini tüketmiş, Pound çakılmış bu arada piyasaya 10 milyar Pound satan George Soros bu operasyondan tam 1 milyar Pound kazanmıştı.
İşte tarihe “KARA ÇARŞAMBA” olarak geçen bu olayda herkes Soros’u konuşur ve bu “Efsanevi” manipülasyon operasyonunda Soros’u anlatır.
Oysa ki bu operasyonda en az Soros kadar önemli ve kilit bir isim daha vardır: Joseph Lewis…
Joseph Lewis, sahibi olduğu Tavistock Group ile Soros ile birlikte İngiliz Merkez Bankası’na bu operasyonu çeken en önemli 2. kişidir hatta finans çevrelerindeki bazı önemli çevrelere göre göz önüne Soros çıkmış,daha çok Soros konuşulmuş olmasına rağmen bu “Tarihi operasyonda” Lewis Soros’tan da önemli rol oynamıştır…
Joseph Lewis halen İngiltere’nin en zengin bin kişisi listesinde en üst sıralarda yer almakta.
Dünya çapında vergi cenneti Bahama’da kurduğu şirketi ile finansal operasyonlar yapan Joseph Lewis’in en “Stratejik” şirketlerinden bazıları ise ABD’de faaliyet göstermektedir ve Joseph Lewis ABD sermayesi ile de iç içe geçmiş ilişkilere sahiptir.
Örneğin ABD’nin en büyük sermaye sahiplerinin “Ortak tutkusu” olan golf için yine ortak olarak en çok gittikleri 2 önemli golf tesisi vardır…Bu tesisler ultura lüks ve VIP konuklara hizmet veren özel tesislerdir…
Bu 2 tesis, Isleworth Golf & Country Club ve Lake Nona Golf & Country Club… Bu tesislere ABD’nin en önemli sermaye grubu sahipleri ve siyasetçileri gelerek “Golf” oynuyor ve son derece “Özel ve yüksek dereceli” öneme sahip toplantılara da yine bu 2 tesis ev sahipliği yapıyor…
Peki bu 2 tesisin sahibi kim dersiniz? Bingo! Soros ile birlikte İngiliz Merkez Bankası’nı çökerten Joseph Lewis…
Her halde Florida ve golf aşığı ABD eski Başkanı Trump ile Lewis’in hiç birbirlerini tanımadıklarını söylese birileri artık sadece gülersiniz… Haklısınız zira bunu söyleyen olacak olursa biz de ancak güleriz tabii ki…
Ha şimdi siz diyeceksiniz ki “Peki bu arkadaşın konumuz ile ne ilgisi vardı?” Söyleyelim efendim: Joseph Lewis’in sahibi olduğu bir şirket daha var: Bu şirketin adı ENIC GROUP. Lewis’in ana holdingi olan Tavistock Group bünyesinde bulunan ENIC GROUP ise , Avrupa Süper Ligi’ni kuran Tottenham Hotspur’un sahibi oluyor…
Evet ABD “Oyunu kurmuştu” ve hamlelerini yapıyordu ama “Yeşil çimler üzerindeki” satranç maçı daha yeni başlıyordu.
Evet yazı dizimizin ilk bölümün burada sonuna geliyoruz ve 2.bölümü yarın yine bu köşede yayınlanacak olan yazı dizimizi takip etmeye devam etmenizi öneriyoruz…
________________________________________________________________________________________________
BAĞIMSIZ GAZETECİLİĞE DESTEK OLMAK İÇİN;
“Sizler için kimseye diyet borcu olmadan, bağımsız ve özgür şekilde bugüne kadar yaptığımız gazeteciliği daha güçlü biçimde sürdürebilmemiz için siz de destek olmak isterseniz; aşağıdaki linkten PDF formatında yayınlanan, Türkiye’nin tamamen dijital olarak yayın yapan tek özel ve dosya haber dergisi KRİPTEKS E-DERGİYE yıllık abone olabilir, DİJİTAL KİTAPLARIMIZDAN (e-kitap) satın alabilir, yahut Youtube kanalımıza abone olup KATIL butonundan kendi belirlediğiniz miktardaki desteklerinizle bağımsız gazetecilik mücadelemize destek olabilirsiniz...”
DİJİTAL BOOK STORE SANAL KİTABEVİ:
YOUTUBE KANALI LİNKİ:
Cok cok cok tesekkür ederim degerli Celal Eren bey, bu degerli yazi dizisi icin.
Bu konu konusulmuyor, cünkü korkuluyor.
Minnetarim
Saygilarimla