Prof.Dr.Öner Günçavdı
Beklenenin altında olsa da birinci çeyrek büyüme rakamları %4,5 olarak gerçekleşti. Yıllık bazda GSYİH’daki artışı gösteren bu büyümede geçen senenin aynı döneminde yaşadığımız %2’lik daralmanın, yani baz etkisinin de etkisi büyük. Dönem bazında ise, elde edilen büyüme pek umut verici değil. 2020 yılının birinci çeyreğinde büyüme, bir önceki çeyreğe göre sadece %0,6 oranında gerçekleşmiş görülüyor. Hem de onca teşvik ve kredi genişlemesine rağmen… 2019’un son çeyreğinde aynı oranın %1,9 olduğu göz önüne alınırsa, ekonominin 2020’nin birinci çeyreğindeki performansının düşmüş olduğu düşünülebilir.
Elbette bu rakamlar nihai rakamlar değil; bu tahminler belli bir süre sonra idari kayıtlar dikkate alınarak birtakım revizyonlardan geçecek ve yukarı veya aşağıya doğru düzeltilecektir. Tıpkı 2019’un üçüncü çeyreğinde %0,9 çıkan ve kamuoyunda tartışma yaratan büyüme oranının en son açıklanan verilerde aşağıya doğru düzeltilerek, %0,7 olarak açıklamasında olduğu gibi.
Ancak bu arada sorulması gereken soru, açıklanan bu %4,5’luk büyüme oranının nasıl algılanması gerektiğidir. Zira karar alıcıların kamuoyu algılarının yönetebilmek için yüksek çıkan bu oran üzerinden bir başarı hikayesi çıkarılmaya çalışıldığını gözlemlemek hiç de zor değil. Kanımca kurumsal bir yönetim performansını değerlendirmek, o yönetimi icra edeceklerin önceden ortaya koydukları hedeflerle çıkan sonuçların kıyaslanmasıyla mümkündür. Hükümetler bakımından bu kıyaslama 2020 yılı için yapılmış olan bütçe rakamları ve bu bütçenin oluşturulmasında kullanılan öngörüler ile yapılabilir. Zira geleceğe yönelik yapılan her bütçe, geleceği öngörebilme ve olası risk ve fırsatları dikkate alarak yeni yönetim pratikleri geliştirmeyi amaçlar. Bu yönetim pratiklerinin başarısı veya başarısızlığı olarak birtakım ekonomik sonuçlar ortaya çıkar. Büyüme rakamları da böyle bir yönetim pratiğinin sonucu olarak ele alınmalıdır. Bunun yanında bütçe, kurumsal yönetimin tahmin edilebilme, ölçülebilme ve tabii hesap verilebilme fonksiyonlarının icra edilebilmesine imkan tanır. Bu yüzden 2020 bütçesinin üzerine oturduğu temel varsayımlar ve öngörüler dikkate alınarak yapılacak bir değerlendirme ekonomik yönetiminin performansını değerlendirmek bakımından çok daha yerinde bir yöntem olacaktır. Zira hem bütçe hem de ortaya çıkan sonuç aynı makamın koyduğu hedefler ve icraatlarıdır.
Öngörülerin tutarsızlığı
2020 bütçesi açıklandığında, öngörülerinin aşırı iyimserlik taşıdığı yönünde tartışmalara neden olmuştu. Bu tartışmaların başında ülkemizin ve dünya ekonomisinin nesnel koşullarına göre %5 büyüme rakamlarının aşırı iyimserlik ihtiva ettiği yönündeydi. Özellikle dış kaynak eksikliğinin giderek artacağı bir ortamda bu boyutta bir büyümenin fiyatlarda bir artış gerçekleştirmeden başarılma ihtimali oldukça düşüktü. Ancak hükümet bu konuda da iyimserliğini koruyarak döviz kurunu ve enflasyonu göreli olarak düşük tutmayı hedeflemişti. Bir de tüm bunları, ekonomiyi canlı, büyümeyi yüksek tutabilmek için faizleri de düşük tutacağı bir dönemde yapmayı amaçlamaktaydı.
Yılın birinci çeyreğinde makroekonomik politikanın ana yönelimi bütçede öngörülen bu amaçlar doğrultusunda yapılan uygulamalarla geçti. Genişleyici politikaların, kurda elde edilen göreli istikrarın, kamu kesiminin harcamalarındaki artışın (neye harcadığından bağımsız olarak) ekonomideki yansımaları ve yılın ilk çeyreğinde piyasalarda bir canlılık görülmeye başladı. Fakat dünya ekonomisindeki aleyhimize oluşan ortam değişmediği gibi, Çin’de başlayıp, sonra yavaş yavaş Avrupa’ya yayılan Covid-19 salgınının olumsuz etkileri de şubat ayından itibaren piyasalarda görülmeye başladı. Bütçe tekniği açısından bu öngörülemez bir şok mudur değil midir tartışması, bugün ortaya çıkan bu büyüme oranlarını değerlendirmek bakımından da önemlidir. Zira bütçe çalışmalarının yapıldığı kasım ve sonrası dönemde, salgın Çin’de çıkmış ve küresel bir sorun haline geleceği neredeyse kesinleşmişti. Dolayısıyla bütçe hazırlıklarında kullanılan öngörülerin oluşturulmasında dikkate alınması gereken gelişmelerdi bunlar. Hükümet nedense bu riskleri o gün için görmek istemedi.
En son büyüme rakamları ne diyor?
Tek başına bir rakam olarak bakıldığında, elde edilen %4,5’lik büyüme oranı kanımca bir başarıdır. En azından hükümetin ekonomiye yapmış olduğu destek ve onca çaba sonuçsuz kalmamış, dönem bazında büyümeyi pozitif etkileyebilmiştir. Özellikle 2020 bütçesinde öngörülen %5 büyüme rakamıyla kıyaslanınca, birinci çeyrekte elde edilen bu rakam bir başarı olarak görülebilir. Zaten Sayın Maliye Bakan’ın basın açıklamasında da konu sadece bu yönüyle ele alınmıştır.
Fakat aynı bütçede 1 milyon 52 bin yeni istihdam yaratılacağından bahsedilmesine rağmen, aynı dönemde işsizlik rakamlarında kayda değer bir düşüş yaşanmamış; işsizlik oranı %13 – %14 civarında kalmıştır. Yani, baz etkisiyle yükselen büyüme rakamları ekonomide istihdama yönelik yeni bir kapasite yaratamamış, sadece eski kapasitelerin tekrar devreye sokulmasına imkan sağlamıştır. Zaten yatırım talebinin hala kayda değer bir artış gösterememesi de bunun güzel bir göstergesidir. Bu dönemde ekonomide hala 4 milyon 500 bin civarında işsiz olduğunu akılda tutmakta yarar var. Yine Covid-19 salgınının bu işsiz sayısını en az iki katına çıkartacağı yönündeki beklentiler de yabana atılır cinsten değildir. Bu açıdan yapılacak bir değerlendirmeye göre de elde edilen %4,5’lük büyüme yeterli değildir.
Öte yandan aynı bütçedeki öngörüler arasında 190 milyar dolarlık bir ihracat tutarına ulaşmak ve 34-35 milyar dolar civarındaki turizm gelirlerinin ciddi bir artış ile 50 milyar dolara erişilmesi de yer almaktadır. Malum olduğu üzere, salgının Türkiye’den önce başladığı Avrupa’daki ekonomik büyüme rakamlarının negatife dönmesi ve bu yıla yönelik beklentilerin çok parlak görünmemesi ihracat için öngörülen hedeflerin tutturulmasını imkansız kılmaktadır. Açıklanan büyüme rakamlarında ihracattaki %2,3’lük daralma bunun ilk sinyalleri olarak düşünülebilir.
Turizm gelirleri açısından da durum çok parlak olmayacaktır. Salgın nedeniyle geç açılan sektör, birçok ülkede devam eden kısıtlamalar neticesinde büyük ölçüde iç talebe bağımlı hale gelmiştir. Ancak bu şekilde değişen talep yapısı turizm işletmeleri için belli düzeyde bir nakit akışı sağlarken, ülkenin döviz kazanma kapasitesine herhangi bir etkide bulunmayacaktır. Bu bakımda 2010 yılında ülkemizin ekonomik işlemlerinden kazandığı dövizlerde bir kayıp yaşaması neredeyse kaçınılmazdır. İç talebin ise ekonomik canlanmayı sağlayacak seviyelere nasıl ulaşacağı neredeyse bir muamma. Zira salgın neticesinde artan işsizlik ve gelirlerde yaşanacak olan düşüş tüketimi olumsuz etkilerken, özel kesimin borç yükü de hanehalkları için yeni borçlanmaları zorlaştırmaktadır. İç talebi destekleyecek kamu kesimi ise, salgın neticesinde ciddi gelir kayıplarıyla karşı karşıyadır.
Kamu 2020 yılı içinde nasıl bir rol oynayabilir?
Hükümetin 2020 bütçesinin tartışmalı yanlarından biri de, gelirler kısmında yapılan öngörülerdir. Bütçede gelir vergisinde %11, ÖTV, harçlar, MTV ve KDV gelirlerinin toplamında %35’lik bir artış öngörülmekteydi. Özel tüketim vergisinin 175,5 milyar TL, KDV gelirlerinin ise 57,8 milyar TL olarak öngörülmesi o dönemlerde dikkat çekmişti. İthalattan elde edilecek KDV’nin ise 158,1 milyar TL olacağı tahmin edilmekteydi.
Bu öngörüler ışında birinci çeyrek rakamları değerlendirildiğinde, tüketim harcamalarının yeteri kadar artmaması KDV gelirlerinin öngörülenin altında gerçekleşmesi çok yüksek ihtimaldir. Birinci çeyrekte %2,9 oranında artan tüketim harcamalarının temel sebebinin dayanıklı tüketim malı talebindeki artış olduğu düşünüldüğünde, kredi imkanlarının ve kampanyaların bu artışın ardından rol oynadığı düşünülebilir. Birinci çeyreğe hakim olan bu eğilimin olduğu gibi devam etmesi beklenilemez. Zaten salgının yol açtığı durum böyle bir beklentiyi imkansız hale getiriyor. Yıllık bazda %14,1’lik artış gösteren dayanıklı tüketim malı talebi bir önceki dönemde %10,3’lük bir artış göstermişti. Öte yandan bir önceki dönemde %12,7 olan yarı-dayanıklı tüketim mallarındaki artış, bu çeyrekte sadece %8,4’lük bir artış kaydetmiştir. Hizmetlerde ise tüketim neredeyse yarı yarıya düşerek %8,4’den %4,5’e gerilemiştir. Tüketimin bileşenleri bakımından yaşanan dönemsel düşüşler, 2020’nin ilk çeyrek rakamlarını değerlendirirken göz önüne alınması gereken önemli gelişmelerdir. Bu hanehalklarının tüketim arzusundaki azalmanın da bir göstergesidir. Tüketim harcamalarında görülen bu zayıf performans bütçede öngörülen KDV ve diğer işlem vergi gelirlerinin de istenilen seviyelere ulaşmasını, daha salgın ülkemizde resmen baş göstermeden tehlikeye sokmuştur.
İktisadi faaliyetler açısından bir değerlendirme ve inşaatın buhranı
İktisadi faaliyetler açısından bu rakamları değerlendirdiğimizde, genel olarak sanayi ve özel olarak da imalatın toplam büyüme oranından daha yüksek miktarda (%6’ı aşan oranlarda) büyüdüğü anlaşılmaktadır. Özellikle yurtiçinde dayanıklı mal tüketiminde görülen kayda değer artış ve bu sektörlerin geçmiş dönem stoklarında yaşanan azalmanın telafisi, bu sektörlerdeki üretim artışlarının bir nedeni olarak görülebilir. Zira aynı dönemde ihracattaki düşüş, bu sektörler için iç talep dışında bir seçenek bırakmamış görünüyor.
İktisadi faaliyetler açısından yapılacak bir değerlendirmede ortaya çıkan bir diğer önemli gözlem ise inşaat sektöründeki daralmaların bu dönemde de devam etmiş olmasıdır. 2020’nin birinci çeyreği dahil, toplam 7 çeyreklik dönem boyunca görülen ardışık daralma bu sektörde büyük bir krizin yaşanmakta olduğunu göstermektedir. Özellikle salgın döneminde alınan tedbirlerden olumsuz yönde etkileneceği kesin olan bu sektörün, izleyen çeyrekte de daralması kaçınılmaz. Bu şekilde inşaat sektörün art arda 8 çeyrek (2 yıl) daralma göstereceği son derece açık.
Ekonominin en büyük kesimini oluşturan hizmetlerin ise genel büyüme oranının altında bir büyüme performansı göstermesi dikkat çekicidir. Zira ülkemizde süre gelen işsizliğin giderilmesinde önemli bir rol üstlenmesi beklenen bu sektörün, birinci çeyrekte göstermiş olduğu bu performans da endişe vericidir ve dikkatle takip edilmesi gerekmektedir.
Öngörülemeyen kamunun desteği
Talep bileşenleri açısından %4,5’lük büyümeye en önemli destek kamu harcamalarından gelmektedir. Dönemsel değişimin %11 olduğu kamu harcamaları bir önceki çeyreklik dönemde sadece %0,4 düzeyinde bir artış sergilemiştir. Zaten 2019 yılı boyunca kamu harcamaları yıllık bazda en fazla, o da sadece yılın ikinci çeyreğinde %1,4 oranında bir artış göstermiştir. Bu da, bu dönemde elde edilen %4,5’lik büyüme büyük ölçüde kamu desteğiyle, kamu imkanları kullanılarak gerçekleştiğini göstermektedir. Bu boyutta artış gösteren bir başka talep unsuru yoktur. Fakat kamu açısından bu düzeylerin gelecekte de sürdürülebilmesi pek mümkün görünmemektedir. Özellikle salgınla azalan vergi gelirleri ve borçlanmakta karşılaşılan sıkıntılar kamu kesiminin yeterince harcama yapabilmesini sınırlayacaktır. Zaten salgınla mücadele amacıyla ayrılan kaynakların GSYİH’ın sadece %1,5-%2 seviyesinde kalması ve çoğu yardımın da doğrudan bir nakit transfer şeklinde olmaması bunu en iyi göstergesidir. Zaten mevcut bütçenin nakit dengeleri de hükümetin geçmişte olmadığı kadar zorda olduğunun bir işaretidir. Dahası en önemli bütçe hedeflerinden olan bütçe açığının GSYİH’ya oranı %3’ün altında tutma hedefi ve açık miktarının 138,4 milyar TL ile sınırlandırılması bugün için geçerliliğini yitirmiştir. Bütçe gelirlerinde öngörülen %14’lük artışın ise bu bütçe döneminde gerçekleştirilebilmesi son derecede zordur.
Kamu bakımından bir başka gelir kaybını ise ithalattan alınan vergilerdeki azalmadır. İthalattan sadece KDV geliri olarak 158,1 milyar TL beklenirken, daha yılın ilk çeyreğinde ithalatın %8 oranında azaldığı görülmüştür. Salgın sürecinde de bu daralmanın devam edeceği düşünüldüğünde, bütçede öngörülen ithalat vergi gelirlerinin arzu edilen seviyelerde olması son derecede zordur.
Bu büyümenin gelecek açısından içerdiği mesajlar
Dönemsel büyüme rakamlarının sonuçlarını uzun dönem ile bağlayan en önemli değişkenlerden biri yatırımlardır. Yatırımların doğrudan harcama yaratıcı özelliği ile toplam talep üzerinde kısa dönem sonuçları olsa da, üretim kapasitesi üzerinde yarattığı etkiler bakımından da uzun dönem büyüme üzerinde etkileri bulunmaktadır. Dönemsel olarak %2,8’lik bir artış gösterse de, yıllık bazda yatırımlarda görülen azalma, bu dönemde de devam etmektedir. Yıllık bazda ise yatırımların %1,4 düzeyinde azaldığı görülmektedir. Böylece üst üste 7 çeyreklik dönemde azalan yatırımlar, üretim kapasitesinde bir azalmaya işaret etmektedir. Bugün yaşadığımız salgının da etkisiyle bu azalmanın yılın ikinci çeyreğinde devam etmesi beklenebilir
Yatırımlarda pozitif bir gelişme yaşanmadan, sürdürülebilir yüksek büyüme oranlarının elde edilebilmesi son derecede zor görülmektedir. Ekonomi zorunlu olarak, bugün elde edildiği gibi kısa dönemli, konjonktürel ve talep çekişli büyümeye mahkum kalacaktır. Bu büyüme modeli ise, kaynak kullanım bakımından talebi oluşturacak harcamaların yapılabilmesi için çok fazla mali kaynak tüketecektir. Bu durum ülkenin ve dünyanın bugün içinde bulunduğu koşullarla uyumlu değildir.
Yatırımların bileşenlerine bakıldığında, inşaat yatırımlarında 6 çeyrektir süren daralmanın bu dönemde de devam ettiği anlaşılmaktadır. Makine ve teçhizat yatırımları bir önceki dönemde olduğu gibi pozitif ama daha düşük bir artış oranı göstermiştir. Bu da birinci dönemde alınan tüm tedbirlere rağmen, iktisadi karar birimlerinde kötümser bakışın ortadan kalkmadığına ve yatırımları arttıracak yeterli güven ortamının oluşturulamadığına işaret etmektedir. Bu dönemdeki bir diğer gelişme de mali olmayan diğer aktiflerdeki %13,5’lik çarpıcı artıştır. Bir önceki dönemde %3,4 olan bu oran, ekonomideki stoklarda görülen bir artışa işaret etmektedir. Bunu ekonominin doğrudan üretim kapasitesinde bir artış olarak düşünmek doğru olmaz. Kısacası yatırımların zayıf performansı önceki çeyreklerde olduğu gibi bu çeyrekte de büyüme performansının en dikkat çeken ve en zayıf özelliği olmaya devam etmektedir.
En son açıklanan büyüme rakamları sayısal bir büyüklük olma bakımından ve bütçe öngörüleriyle uyum açısından bir başarı olarak görülebilir. Ancak bu başarının sürdürülebilirliği sorgulanmalıdır. Türkiye ekonomisinin toparlanma işaretlerini verdiği bir dönem olarak düşünülen 2020’nin birinci çeyreğindeki bu büyüme rakamlarının bileşenlerindeki gelişmeler, Türkiye ekonomisinin geleceği açısından çok fazla umut vermemektedir. Özellikle kamu dışından büyümeye en büyük katkıyı yapan ihracat ve tüketimdeki gelişmeler dünya ve Türkiye ekonomisindeki gelişmelere bağlıdır. Ülkemiz açısından dünyadaki olaylar beklediğimiz gibi gelişmemektedir. İç talebi canlandırmaya yönelik tedbirler ise, işsizlik artışı ile hanehalklarının aşırı borç yükünün oluşturduğu risklerin etkisi altındadır. Bu risklerin bir şekilde giderilmesi ekonominin gelecekteki büyüme performansı açısından faydalı olacaktır. AB ve dünya ekonomisinin içinde bulunduğu krizin ve beraberinde ortaya çıkacak olan daralmaların neredeyse kesin olduğu bir dönemde, büyüme için tek dayanağımız iç taleptir. İç talebin canlandırılabilmesinin ise güven ve bu güveni sağlayacak gelir kayıp risklerini azaltacak tedbirlerin alınmasına bağlıdır. Zira ekonomik olduğu kadar siyasi düzeyde de atılacak birtakım adımları içerecek olan bu tedbirler, tasarruf eksikliği çeken bir ekonomi için iktisadi maliyeti yüksek olabilecek iç talep çekişli bir büyüme pratiğinin ekonomiyi maruz bırakacağı maliyetlerin düşürülmesine imkan sağlayacaktır.
Genel bir sorun. Sitenizi mobil den takip ediyorum. Yazilari okumakda zorlaniyorum. Özellikle silik olmasa zorlanmam. Çünkü başka hiç bir haber sitesinde zorlanmıyorum