Yakup Eşref RUSÇUKLU
İşte cevabını aradıkları üç soru:
Erdoğan’ın sağlığı ne durumda?
1 Nisan’dan sonra erken seçim gündeme gelir mi?
CHP, Özgür Özel ile nereye kadar gider?
Ankara’dan, Cumhuriyet’in başkentinden derin kulisleri aktarmamızın üzerinden tam bir ay geçti.
Geçen bu sürede hem siyasette hem de diplomasideki hareketlilik arttı.
Otel lobileri, siyasetçiler, belediye başkan adayları, diplomatlar, ajanlarla dolup taşıyor.
Herkeste bir telaş var.
Başkent kulisleri adeta kaynıyor.
Yerel seçim öncesi normal gibi görülebilir ancak işler bu kez biraz karışık.
Aday belirleme sürecini AKP sessiz sedasız atlatmış gibi… Zaten aday olarak kimi açıklarlarsa açıklasınlar, asıl seçime girecek Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat kendisi olduğu için bu süreçte pek fazla sıkıntı yaşamadılar.
Ama CHP adaylarını belirlerken iliği kemiği yerinden oynadı.
Ne yazık ki Özgür Özel yine iyi bir sınav veremedi. Çuvalladıkça çuvalladı.
Kamuoyuna ne yaptığını bilen bir lider görüntüsü veremiyor.
İşte tam bu noktada gelin derin kulislere kulak kabartalım.
AB üyesi ülkelerin bazılarının diplomatları, Ankara’da siyasi nabız yoklarken ilk olarak “CHP Özgür Özel ile nereye kadar gider” diye soruyorlarmış.
Belli ki, Özgür Özel’in bu yalpalamalarıyla uzun soluklu bir genel başkan olamayacağını düşünüyorlar. İkinci olarak da CHP’deki Ekrem İmamoğlu etkisini öğrenmek istiyorlarmış. Özellikle aday belirleme sürecinde basına ve sosyal medyaya yansıyanların dışında Ekrem İmamoğlu’nun 1 Nisan’dan sonraya yatırım yapıp yapmadığını merak ediyorlarmış.
Anlaşılan o ki, Ekrem İmamoğlu’nu bu işe ısındırmaya başlayacaklar. Önümüzdeki süreçte önde gelen Batılı ülkelerin büyükelçileri ya da yetkili bazı isimleri ile gizli saklı bir araya gelirse şaşırmayalım.
Ancak, iktidar tarafından sürekli takip edilmesinden ötürü elinin kolunun bağlanmış olmasına da kızgınmış kendisi. Bazı randevuları sırf bu nedenle geri çevirdiği bile söyleniyor.
Burada yeri gelmişken küçük bir not düşelim ve ABD’nin CHP’deki uzantılarının kurultayda Kemal Kılıçdaroğlu’ndan yana tavır aldığını söylemiş olalım. En azından Özgür Özel’in yanında durmadılar.
Şimdilik sessizlik hâkim olsa da CHP’nin bundan sonraki süreçte Atlantik ötesiyle ilişkisini hangi kanal üzerinden yapacağı merak konusu!
Bir başka kritik konu da Aleviler…
AB diplomatları kurultaydan bu yana Alevi kanaat önderlerinin kapısını aşındırıyormuş. Bir Alevi partisinin kurup kurulmayacağını soruyorlarmış. Hatta denilen o ki bazı diplomatlar, diplomatik faaliyetlerin dışına çıkacak şekilde, “Mutlaka Alevilerin hakkını savunan bir parti kurun. Gerekli desteği sağlayabiliriz” diyerek telkinde bulunuyormuş. Alevilerin önde gelenlerinden bazıları buna ciddi tepki göstermiş.
Tabi, Ankara’da nabız tutmak kolay değil. Yabancı diplomatların konuştukları arasında gazeteciler de var, akademisyenler de, bürokratlar da, siyasetçiler de…
Her birinin ayrı gündemi, meselelere ayrı bir yaklaşımı var. Ortak bir noktada buluşup değerlendirme oluşturmak son derece güç olsa gerek ki, Batılı ülkelerden birinin siyasi işlerden sorumlu diplomatı merkeze yani ülkesinin dışişleri bakanlığına, “Ankara’daki sis bu kadar yoğunken, kanaat bildirmek zor” diye yazmış.
Siyaseti yakından izleyenler açısından genel hava, 31 Mart’ta AKP istediği başarıyı yakalayamazsa Türkiye’nin 1 Nisan itibarıyla erken bir genel seçim sürecine gireceği yönündeydi.
Zaten, sosyal medyayı iyi takip edenler, AKP’li hesapların da bu yönde paylaşımları olduğunu görüyor.
Gizlisi saklısı olan bir durum değil.
Ancak, Amerikalılar biraz farklı düşünüyormuş. Onlar, 31 Mart’ta sonuç ne olursa olsun Recep Tayyip Erdoğan’ın 2028’den önce erken bir genel seçime gideceğini öngörüyorlarmış.
Nasıl mı gelin kulağımıza çalınan kadarıyla anlatalım.
AKP yerel seçimden üç aşağı beş yukarı istediği sonucu alacak. Oy oranı yukarı fırlamasa bile siyasi açıdan meşruiyetini kaybetmeyecek. Ancak Anayasa değişikliği için mevcut siyasi tablonun kendi açısından konsolide edilmesine ihtiyacı var. Bu nedenle 2026 yılının sonuna kadar, kendi başkanlığının devamını kapsayacak şekilde rejimin ve seçim sisteminin revize edileceği, Kürtlere bazı kolektif hakların tanınacağı, Anayasa referandumu ve birlikte yapılacak bir genel seçim için düğmeye basacak.
Yani Amerikalılar, 2028’den önce bir genel seçim ya da referandum için yerel seçimden çıkacak sonucu belirleyici görmüyormuş. Erdoğan’ın her şart altında sandığı 2028’den önce milletin önüne koyacağını düşünüyorlarmış.
Erdoğan’ı siyasi hayatı boyunca seçimlerin ve seçim süreçlerinin ayakta tuttuğunu söylemek yanlış olmaz. Seçmenini ve kitleleri ancak böyle konsolide edebiliyor, bu da bir gerçek.
Diplomasi kulislerinde konuşulan bir başka önemli konu ise Erdoğan’ın sağlık durumu…
Kendisinin bir gün önce oldukça yorgun, bitkin görünürken hatta yürümekte zorlanırken ertesi gün canlı ve tabiri caiz ise cin gibi olması belli ki kafaları fazlasıyla karıştırmış.
Siyasi nabız yoklamalarına bir de bu soru ekleniyormuş.
İsrail ajanlarının, Hafız Esad’ın idrar örneğini alıp kanser olduğunu öğrenmelerine yönelik operasyonu bu konulara ilgili olan herkes bilir.
Ülkelerin liderlerinin sağlık durumları, o ülkenin güvenliği ve bekası açısından önemlidir. Bu yüzden, devletin güvenlik birimleri uygun gördükleri yerlere bu konuda hassas olunması için uyarı göndermişler.
Bu konuyla ilgili kimsenin ağzını bıçak açmıyormuş. Ama söylenen o ki doğrudan AKP’nin içinden bir sürü dedikodu çıkıyormuş. Erdoğan sonrası için hesaplar erken başlamış sanki!
Bakalım bunların önünü kesebilecekler mi?
Devam edelim…
Almanya’da doğrudan Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla kurulan Türk partisi DAVA, Türkiye’de pek tartışma konusu olmadı ama Almanlar fazlasıyla tedirginmiş.
Kurucuları arasında AKP’nin Almanya’daki kolu olan Avrupalı Türk Demokratlar Birliği’nin (UETD) Genel Başkan Yardımcılığı’nı yapan Avukat Fatih Zingal, Hamburg İslam Şurası eski Başkanı Dr. Mustafa Yoldaş bulunuyor.
Hatta bir dönem, Alman iç istihbarat teşkilatı BfV’nin, UETD’yi Almanya’nın özgürlükçü ve demokratik anayasal ilkeleri ile uyumlu olmadığı gerekçesiyle takibe almış olduğunun altını çizelim.
Güvenlik bürokrasisinde uzun yıllar emek vermiş eski bir haber kaynağıma sordum.
Açıkça, “Recep Tayyip Erdoğan, Almanya’nın iç siyasetini manipüle etmek istiyor” dedi.
Bunu başarabilir mi, dedim.
– Almanya’da üç milyondan fazla Türk yaşıyor. Yeni yasa ile bunların çok önemli bir bölümü çifte vatandaş olup oy kullanacak. Bu oyların sadece üçte biri bile bu partiye gitse, Almanya’nın iç siyasetini kenarından köşesinden etkileme şansı olur. Büyük oyuncular bu partiyi dikkate almak zorunda kalır.
Cevap bu…
Böylece sığınmacı meselesinin yanı sıra Erdoğan Almanya’ya karşı ikinci kozunu da eline almış olacak.
Peki, Almanya neden böyle bir parti kurulmasına izin verdi. Bu sorunun cevabı şimdilik yok. Spekülasyonlara aldırmadan biz gerçeği aramaya devam edelim.
Son olarak, Suriye’nin kuzeyindeki terör yapılanmasına dikkat çekelim.
Türkiye’deki yerel seçim buradan da takip ediliyor kuşkusuz. DEM’in attığı ya da atmadığı adımlara, gösterdiği ya da göstermediği adaylara ilişkin ayrıntılı bir değerlendirme masası kurulmuş.
Amerikalarla birlikte çalıştıklarını söylemeye ayrıca gerek yok.
Ayrılıkçı terörün sıklet merkezinin Kandil’den Fırat’ın doğusuna kaymış olduğu zaten biliniyor. Ama bölgeden son dönemde gelen raporlar, bu yapılanmanın giderek güçlendiği, idari kapasitesinin geliştiği, kurum ve kuruluşlarını oluşturmaya başladığı yönündeymiş.
Anlaşılan o ki, tedirgin edici boyuta ulaşmış. Saray’a bu konuda çok sayıda ayrıntılı rapor gittiği söyleniyor. Ancak bu raporların gereği siyasete şimdilik yansımış gibi görünmüyor. Ya da uygun bir zaman bekleniyor.
Önümüzdeki dönem sıkıntılı geçecek gibi görünüyor.
Gelecek ayın bugünü yine derin kulisleri paylaşacağımız bir başka yazıda buluşmak dileğiyle!