Celal Eren Çelik
Bugün Sedat Peker’inin “Deli Çavuşunun” KKTC’deki kumar sefası sürerken para kaybedenler listesi yayınlarken çektiği dikkat ve yarattığı tartışmanın gümbürtüsü arasında ABD eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’ın 2020 itibariyle ABD’nin en büyük bağımsız haber sitesi The Hill’de yayınlanan politik analizi ve bu analizdeki Erdoğan-Türkiye değerlendirmeleri kendisine hak ettiği değeri bulamayarak tabiri yerindeyse “Kaynadı gitti.”
Hatta Bolton’un analizi pek çok sitede haber dahi olmadı.
Peki ne diyordu bu analizinde ABD eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton? “Erdoğan önümüzdeki Cumhurbaşkanlığını kaybeder ve muhalefet Erdoğan’ı göndermeyi başarabilirse Türkiye’nin S-400 kararı değişebilir”
Ne Bolton sıradan bir isimdi ve “Önemi” sadece ABD’nin eski Ulusal Güvenlik Danışmanı olması ile sınırlıydı, ne bu analizde söyledikleri sıradan şeylerdi…
Peki nedir Bolton’u bu denli “Dikkate alınması gerekli” bir şahsiyet kılan ve nedir Bolton2un bu analizinin önemi?
Evet efendim “Bu kadar peşrev yeter” diyoruz o zaman…
Sizler hazırsanız biz de hazırız,işte başlıyoruz çayı kahveyi kapan gelsin…
Tarih yaprakları 1950’yi gösterdiğinde 2. Dünya Savaşı yeni bitmiş ve savaşta Nazizme karşı birlikte mücadele eden ABD ve SSCB Dünya’nın 2 yeni süper gücü olarak çoktan “Soğuk Savaşa” girişmiştir bile…
İşte bu “Soğuk Savaş” döneminin başlaması ile birlikte Dünya’nın pek çok önemli anti-komünist önemli edebiyatçısı,aydını ve entelektüeli pek çok çeşitli konuda tamamen zıt fikirlere sahip olsalar da 26 Haziran 1950 tarihinde Batı Berlin’de bir araya geldiler. Bu isimler tabii ki sıradan bir nedenle bir araya gelmemişlerdi. 26 Haziran 1950 tarihinde toplanan bu “Elit” aydınlar grubu “Congress for Cultural Freedom” isimli “Anti-Komünist” kültür organizasyonunun kuruluş metnine imza atıyorlardı.
Aman efendim kimler yoktu ki o gün orada…
Avusturyalı ünlü yazar ve yayıncı Franz Berkenau,20. yüzyılın ilk yarısına damga vuran bilim adamlarından düşünür,filozof ve psikolog John Dewey, ABD’li filozof ve siyaset teorisyeni James Burnham,Amerikalı düşünür ve kamu entelektüeli Arthur M. Schlesinger Jr., ünlü İngiliz tarihçi Hugh Trevor-Hoper, Bertnard Russel -ki kendisinin önemini ve unvanlarını saymaya dahi gerek görmüyoruz-, ünlü yazar Arthur Koestler,İtalyan idealist filozof, tarihçi ve politikacı Benedetto Croce,Alman gazeteci ve profesör Richard Löwenthal, 20. yüzyilda ABD drama edebiyatının en önemli 3 isminden birisi olarak kabul edilen Amerikalı oyun yazarı ve senarist Tenesse Williams, ABD’li sendikacı Irwing Brown, Amerikalı bir gazeteci, entelektüel ve anti-komünist solun en önemli isimlerinden birisi olan Melvin J.Lasky…
Bu isimler ile birlikte Irving Kristol ile birlikte Michael Josselson da bu kuruluş bildirgesi imzalanırken oradaydılar. Bu iki ismi bilerek ayrıca yazdık, bu 2 ismi not edin zira bu isimlere daha sonra döneceğiz…
Bu “Şampiyonlar Ligi” gibi kadroya sahip olan dernek ilk iş olarak Encounter isimli bir dergi yayınlamaya başladı… Dergi tabii ki Anti-Komünizm üzerine son derece etkili yazıların yer aldığı bir yayın organı olarak kısa sürede tüm Dünya’da okunmaya başlarken kadrosundaki yazarlardan ötürü çıktığı andan itibaren Dünya’nın da en prestijli yayın organlarından birisi halini aldı.
Encounter Dergisi, Congress for Cultural Freedom’un yayın organı olarak o kadar başarılı ve etkili oldu ki çok kısa zaman içerisinde Congress for Cultural Freedom faaliyetlerini Dünya’nın 35 ülkesinde birden sürdürmeye başladı.
Congress for Cultural Freedom ve yayın organı Encounter Dergisi ABD’nin SSCB’ye karşı sürdürdüğü “Anti-komünizm” mücadelesinin adeta “Kültürel kalesi” haline gelmişti…
Bu arada Congress for Cultural Freedom su gibi para harcamakta, yayın organı olan Encounter Dergisi’nin her bir yazarı için devasa ücretler ödemekteydi. Tabii bunun karşılığı da fazlası ile alınmaktaydı.
Yazımızın hemen başında bu Congress for Cultural Freedom’da bir araya gelen isimlerin pek çok konuda birbirine zıt fikirleri olsa hatta bazıları birbirleri ile ihtilafı olan, birbirleri ile polemik yaşamış isimler olsa da nasıl olup da bir araya gelebildiğine ve adeta mükemmel bir orkestra uyumu ile bu organizasyon içerisinde birlikte koordineli biçimde hareket edebildiklerine herkes şaşırıyordu.
Herkes şaşıradursun Congress for Cultural Freedom ve Encounter Dergisi SSCB için adeta bir “Kabus” haline gelirken sırf bu oluşuma karşı cevap verebilmek adına SSCB etkisi açısından fiyasko ile sonuçlanacak Dünya Barış Partizanları Kongresi gibi benzer oluşumlar yaratmaya çalışsa da Congress for Cultural Freedom’un etkisinin yanından dahi geçemiyordu.
Şimdi sizlerle takvim yapraklarını 1948 yılının son bahar aylarına sarıyoruz…
Londra’daki MI6 binasında İngiliz ve ABD istihbarat birimlerinden yetkililer bir araya geldikleri sayısız toplantıdan birisini daha yapıyorlardı ve bu kez konu “Kültürel Savaştı” Bu toplantı aslında bir süredir üzerinde çalışılan bir fikrin somutlaştırılması için yapılmaktaydı. Anglo-Amerikan Dünya’nın en seçkin,en prestijli isimleri bir kültürel organizasyon ile bir araya getirilecek, bu kültürel organizasyon bir yayın organı ile tüm Dünya’da ABD-İngiliz ortaklığı için “Anti-Komünizmin” kültürel ve psikolojik savaşını verecekti…
Projeye İngiltere’nin fikri,entelektüel ve lojistik, ABD’nin ise finansal destek vermesi üzerinde mutabakata varılmıştı.
Hani sizlere “Bu 2 ismi not edin az sonra geri döneceğiz” dediğimiz 2 isimden birisi olan Michael Josselson vardı ya… İşte o Michael Josselson bu proje için “Koordinatör” olarak görevlendirilmişti zira Michael Josselson o esnada CIA’nın en önemli ajanlarından bir tanesiydi.
Ve işte Congress for Cultural Freedom da bu derneğin yayın organı olan Encounter Dergisi de bizzat CIA tarafından finanse edilmiş ve ABD-İngiltere tarafından koordine edilmişti!
Zaten hani Congress for Cultural Freedom’un “Şampiyonlar Ligi” gibi bir kadro ile kuruluş bildirgesini ve manifestosunun açıklandığı 26 Haziran 1950 tarihinde başkanlığını yürütecek “Sekreterlik” görevine de CIA ajanı Michael Josselson seçilmişti!
Congress for Cultural Freedom 1970’lerin başına kadar tüm Dünya’da üst üste konferanslar,seminerler düzenledi,Encounter Dergisi’nin yanına pek çok başka yayın ekledi, Dünya’nın neresinde bir “Anti-Komünist” yapılanma varsa bu yapılanmaların kültürel ayağı ile işbirliğine gitti.
1970’ler ile birlikte kuruluşundan beri CIA ajanı olan Michael Josselsen ile birlikte size “Az sonra geri döneceğiz bu isimlere” dediğimiz 2 isimden birisi olan ve Congress for Cultural Freedom’un “Perde arkasındaki beyni” konumundaki Irving Kristol’ün ABD siyasetini de derinden etkileyecek etkisi giderek artmaya başladı. Kristol’ün de CIA ile bağlantılı olduğunu düşünmemek ise ancak ve ancak saf dillik olacaktı…
Peki kimdir bu Irving Kristol ve önemi nereden kaynaklanır? Anlatalım efendim…
Irving Kristol İngiliz-ABD istihbaratının ortak projesi olan Congress for Cultural Freedom’u perde arkasında asıl yöneten ve her bir faaliyeti koordine eden ama daha da önemlisi başlı başına bu yapı üzerinden kurduğu nüfuz alanı ile ABD dış politikasına yön veren isimdir.
Hani bugün şu meşhur “Neo-Conlar” dediğimiz kavram var ya… Hah işte bu kavramın fikir babası olur kendisi.
Irving Kristol edindiği nüfuz ile kısa sürede ABD’de Beyaz Saray’a kadar uzanarak Başkan Nixon dönemi ile birlikte ABD dış politikasında etkin bir rol oynamaya başlar…
ABD siyasetinde “Godfather” namı ile anılan Irving Kristol aynı zamanda tabii ki ABD Dış Politikası’nı yönlendiren en önemli kuruluş olan Couincil on Foreign Relations’un (CFR) da “PROTOKOL” üyelerinden birisi ve yine pek tabii ki Rockefeller Ailesi’nin son derece yakını olan bir isim.
Ancak Irving Kristol’ün ABD siyasetinde, Cumhuriyetçi Parti üzerinde ve ABD politikasında etki alanında zirveye çıktığı dönem Reagan dönemidir. Kristol’ün “Öğrencileri” Donald Rumsfeld, Dick Cheney, Henry Kissinger gibi isimler Kristol’ün fikir babası olduğu “Neo-Con” ideolojiyi giderek daha da mükemmel bir hale getirip, devlette en en etkin noktalara gelirken bu ekibe 1970’lerin sonunda yeni bir isim katılmıştır: George Bush..
George H. Bush 1980 yılında önce başkan adaylığı için kampanya başlatsa da daha sonra “Ekip” ABD Başkanlık seçimlerinde Reagan’ın desteklenmesi yönünde karar alacak, Reagan ekibine dahil edilecek George H.Bush ise Başkan Yardımcısı olacaktır. Reagan’ın 2. döneminde ise “Ekip” Cumhuriyetçi Parti’nin ilk kadın başkan yardımcısı adayı Geraldine Ferraro karşısında “Baba” Bush’un arkasında durmaya devam edecek ve Bush da bir dönem daha Reagan ile birlikte Beyaz Saray’da Başkan Yardımcısı olarak yerini alacaktır.
Ancak “Neo-Con” “Ekip” için artık Başkan Yardımcılığı yeterli değildir ve kendi “Başkanlarını” çıkartmaya ve Beyaz Saray’a tamamen egemen olmaya karar vermişlerdir.
Ve tahmin edeceğiniz üzere Kristol ve “Ekip” “Baba Bush” olarak da bilinen George H.Bush’u başkan adayları olarak çoktan belirlemişlerdir. Neticede 1989 yılında Bush ABD Başkanlık seçimlerinde rakibi Dukasis’i geride bırakarak başkan seçilecektir.
“Ekip” artık Beyaz Saray2ı ele geçirmiştir.
“Neo-Con” ekibin felsefesi açıktır: “ABD Dünya’nın Süper Gücü’dür ve bunu herkes kabul etmek zorundadır. ABD Dünya’nın her yerinde çıkarlarını en “Sert” şekli ile korumalıdır ve bu bağlamda Dünya’nın çeşitli ülkelerine açık askeri müdahalelerde bulunmaktan çekinmemelidir. ”
Kristol’ün fikri babası ve perde arkasındaki belirleyicisi olduğu bu ekip için Ortadoğu yaşamsal öneme sahiptir ve bu bölgede Irak diktatörü Saddam Hüseyin en büyük tehlikedir. O zaman “Sorunun” çözülmesi gerekmektedir ve zaten ABD’nin Saddam’a “Kuveyt’e girerseniz biz karışmayacağız” mesajını büyükelçisi ile iletip, buna güvenerek Kuveyt’i işgal eden Saddan Hüseyin’in üzerine bomba yağdırdığı 1.Körfez Savaşı da tam da bu “Çözüm” için gerçekleştirilmiş bir “Operasyondur”.
ABD 1.Körfez Savaşı ile Ortadoğu’ya kalıcı olarak yerleşmiştir. “Neo-Con” ekibin keyfine diyecek yoktur. Ancak ABD içerisinde dinamikler değişmektedir. Halk Cumhuriyetçilerin “Şahin” politikalarından şikayet etmeye başlamıştır. Ve “Güvercin” Demokratlar giderek ön plana çıkmaya başlamışlardır.
1992 sonuna gelindiğinde Demokrat’ların “Karizmatik” Başkan adayı Arkansas Valisi Bill Clinton ABD’de popülaritesini giderek arttırırken, Bush için işlerin hiç de kolay olmayacağı da belli oluyordu. Nitekim 1992 sonunda yapılan başkanlık seçimlerinde “Neo-Con” “Ekip” hezimete uğrayarak Demokrat Clinton’a yenildi ve Beyaz Saray’ı “Boşaltmak” zorunda kaldı.
Ancak “Neo-Con” ekip pes etmemişti ve daha söyleyecek çok sözleri vardı…
Clinton yönetimini kendi “Şahin” politikalarının uzağında gören ve Clinton’u “ABD’nin büyüklüğünü ve süper gücünü kavrayamamakla” suçlayan bu ekip Beyaz Saray’ı yeniden ele geçirmek için çalışmalara ise daha seçimi kaybettikleri gün başlamıştı.
Şimdi sizlerle takvim yapraklarını 1997 yılına sarıyoruz…
ABD’de Washington DC’de yeni bir Think-Thank kuruluşunun temelleri atılmaktadır…
Yeni kurulan bu think-thank kuruluşunun adı Project for the New American Century yani YENİ AMERİKAN YÜZYILI PROJESİ’dir.
İsterseniz bu think-thankin kuruluşunda imzası olan isimlere şöyle bir bakalım:
Donald Rumsfeld,Dick Cheney,Paul Wolfowitz,Richard Armitage,Zalmay Halilzad… Nasıl kadro ama?
Peki kim bir araya getiriyor dersiniz bu muhteşem “Neo-Con” kadroyu? “Neo-Con” doktrinin fikri babası olan “GODFATHER” Irving Kristol’un oğlu William Kristol. Kiminle birlikte peki? Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü tarafından “silahlı çatışmalar konusunda dünyanın önde gelen otoritelerinden” biri olarak adlandırılan tarihçi, CFR’nin en önemli üyelerinden birisi olan,silah sektörünün kendisinin her bir cümlesini can kulağı ile dinlediği ve en önemli “Neo-Con”lardan birisi olan Max Booter…
Efendim bu kadro pek bir rahatsız, pek bir sinirli o esnada… Zira kendilerince ABD son derece “Pasifist” şekilde yönetilmekte, dış politikada çok daha “Şahin” olunmalı, ABD çıkarı olan her yerde mutlaka ABD ordusu müdahil olmalı -Tabii onların bu fikirleri ABD’li silah baronlarının pek bir hoşuna gidiyor- Yani efendim koskoca ABD nasıl olur da öyle miskin miskin oturur bu “Ağır abilerimize” göre…
Tabii bu “Ağır abilerimiz” de öyle boş boş oturacak değil ya 1998 yılında alıyorlar kağıdı kalemi ellerine bir mektup yazıyorlar ve veriyorlar postaya tabii “Gizli” ibaresi ile zira alıcı direkt olarak ABD Başkanı…
Peki ne yazıyorlar bu mektupta bu “Şahin” neo-con ekibin her birinin ismi “Karanlıklar dünyasına” parlak neon ışıkları ile yazılmış isimleri?
Diyorlar ki;
“Artık Körfez Savaşı koalisyonundaki ortaklarımıza güvenemeyeceğimiz” için ABD’nin Irak’a karşı tek taraflı eyleme geçmelidir”
(Bu raporda belirtildiği üzere “eski” ortaklara güvenemeyen ABD tam anlamı ile “Güvenebileceği” ABD askerlerinin Türkiye üzerinden Irak’a geçişine kayıtsız onay vereceğini taahhüt eden yeni bir “dost” aramaya başlamıştır bile… Biz ise bu dostu 3 Kasım 2002 seçimlerinde tanıyacaktık)
Devam ediyorlar efendim;
“Kabul edilebilir tek strateji, Irak’ın kitle imha silahları kullanma veya kullanmakla tehdit etme olasılığını ortadan kaldıran stratejidir. Yakın vadede bu, diplomasi açıkça başarısız olduğu için askeri harekat yapma istekliliği anlamına gelir. Uzun vadede bu Saddam Hüseyin ve rejimini iktidardan uzaklaştırmak anlamına geliyor”
Dönemin ABD Başkanı Clinton’a gönderilen “Mektup-stratejik rapor” karışımı bu metinde şu çarpıcı “ÖNGÖRÜDE” bulunuyorlar:
“Yeni bir Pearl Harbor gibi bir felaket ve katalizör olayı” olmadıkça, değişimin yavaş yavaş gerçekleşeceğini öngörmekteyiz”
Ve William Kristol bu rapor-mektup sonrasında ” Başkanın 11 Eylül’den çıkarması gereken bir sonucun, arkanıza yaslanıp terörist grupların veya kitle imha silahları geliştiren diktatörlerin ilk önce bize saldırmasına izin vermenin kabul edilemez olduğunu düşündüğümüzü kamuoyuna açıkladık” diyor…
Yani diyorlar ki bu “Neo-Con” ekip”; öyle bir büyük olay olmalı, öyle bir felaket, küresel çapta travma yaratacak bir şey olmalı ki bu olay “Katalizör” Türkçesini söylemek gerekirse “Bahanemiz” olsun ve öyle yavaş yavaş değil bir anda askeri müdahale ile bu işleri çözelim.
Bak işte Allah’ın işine ki bu mektubun yazılmasından kısa süre sonra 2000 yılında “Neo-Con” ekibin en önemli isimlerinden eski Başkan Baba Bush’un oğlu George W. Bush’un Başkan seçilmesinin hemen ardından 11 Eylül saldırıları gerçekleşiyor… Yani hani bu “Ağır abilerimizin” bekledikleri “Yeni Pearl Harbour” gerçekleşiveriyor, küresel etkileri olan bir travma yaşanıveriyor…
Aaa bir de bakıyoruz bu arkadaşlar oğul Bush’un yönetime gelmesi ile birlikte Türkiye’den 1 Mart Tezkeresi’ni geçiremeseler de Irak’a giriyorlar ve hani tam da o yazdıkları mektupta belirttikleri, “Öngördükleri” üzere Irak’ta “Kitle imha silahları” buluyorlar! Bak işte Allah2ın işine… Tabii bunlar hep tesadüf zaten bunların kendi yalanları olduğu da daha sonra ortaya çıktı ama olsun bu abiler tüm Dünya’nın gözünün içine baka baka BM Genel Kurulu’nda Irak’ta ele geçirilen kitle imha silahlarını sayıp “Adamlara helal olsun katliamı önlediler vallahi” dedirtip, kendi askerlerini Irak’ta güller ile karşılattılar…
Ha tabii araya milyarlarca dolarlık petrol bölgelerine “Yasal anlaşma” adı ile çökmek gibi şeyler de oldu ama tabii hiç birimiz ABD’nin Irak’a girerken petrolü falan düşünmediğini tek amacının Irak’a özgürlük,demokrasi ve refah getirmek olduğundan eminiz değil mi yani..
11 Eylül saldırıları olduğu tarihte bir bakıyoruz ABD’de Beyaz Saray’a kim nerede?
George W. Bush Başkan
Project for the New American Century yani YENİ AMERİKAN YÜZYILI PROJESİ’nin kurucularından Donald Rumsfeld ABD Savunma Bakanı…
Project for the New American Century yani YENİ AMERİKAN YÜZYILI PROJESİ kurucusu Dick Cheney Başkan Yardımcısı…
Paul Wolfowitz Pentagon’dan sorumlu isim…
Ha yine bu arada kısa süre içerisinde Project for the New American Century yani YENİ AMERİKAN YÜZYILI PROJESİ kurucu isimlerinden olup, 1998’de Clinton’a gönderilen mektupta imzaları olan Richard Armitage’in Dışişleri Bakan Yardımcısı,Zalmay Halilzad’ın Beyaz Saray’ın Irak muhalefetiyle irtibat görevlisi (daha sonra ise ABD’nin girdiği Afganistan’da özel görevli), Richard Perle’nin ise Savunma Bilim Kurulu Başkanı olduğunu da ekleyelim… Ama tabii bunların hepsi “Tesadüf”
Şimdi siz diyebilirsiniz ki “Arkadaş sen yazıya bugün ABD basınında yazısı yayınlanan John Bolton diye girdin ama onun dışında herkesten bahsettin” Ama efendim kazıun ayağı öyle değil. Anlatalım…
Şimdi ABD’nin eski Ulusal Güvenlik Danışmanı olan John Bolton kimdir? Kendisi ABD’nin en önemli “Neo-Con”larından birisi olurlar… Ayrıca John Bolton2un önemi sadece bu görevinden kaynaklanmaz zira Bolton aynı zamanda bu “Neo-Con” ekibin “Çelik çekirdeği” içerisinde yer alır…
Hani size “Tesadüfen” her bir öngörüsü gerçekleşen, imzacılarının her birisi de o “Öngörüler” gerçekleşirken ABD’nin en önemli ve stratejik mevkilerine yükselen rapor vardı ya az önce yazdığımız… İşte John Bolton o stratejik raporun mimarlarından ve en önemli imzacılarından birisidir. Kendisi de yine tesadüfen 11 Eylül saldırılarının hemen sonrasındaki süreçte Silahsızlanmadan Sorumlu Devlet Müsteşarı olmuş zaten sonra da karşımızda ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak arz-ı endam etmiştir.
Şimdi efendim bakınız ABD’de başını Irving Kristol’ün oğlu William Kristol ile CFR’nin en etkin üyelerinden birisi olan Robert Kagan’ın çektiği “3.Kuşak Neo-Conlar” olarak adlandırılan bir “Ekip” bugün Biden yönetimindeki ABD politikalarını son derece pasifist buluyor. Bu durumdan son derece rahatsızlar. Bu ekip 1997’de topladıkları “Rüya Kadroyu” ve bu kadronun yetiştirdiği yeni “Neo-Con “yıldızları bir araya toplamak üzere çalışmaya çoktan başladı. Yeniden aday olmak için çoktan sahalara inan Trump’a bu “Neo-Con” ekip tüm desteklerini verecekler ve malumunuz bu ekip “Çok öngörülü” bir ekip…
Şimdi bu ekibin en önemli isimlerinden birisi olan John Bolton diyor ki; “Erdoğan seçimlerde giderse,Türk muhalefeti Erdoğan’ı göndermeyi başarırsa Türkiye’nin S-400 kararı değişir”
Yani Bolton aslında o makaleyi kendi “Ekibine” yazıyor ve diyor ki “S-400 bizim için stratejik önemi olan bir konu. Erdoğan ile Biden’ın arası ne kadar kötü olursa o kadar iyi, küresel sistemin Erdoğan ile uzlaşmasını engellememiz lazım”
Bolton “Ekibine” diyor ki “Bu Biden yönetimi gibi olmayacağız yeniden müdahaleci olacağız ve bu müdahaleleri yaparken de burnumuzun dibinde S-400 gibi bir tehlikeyi kabul edemeyiz”
“Denge politikalarını” pek seven Erdoğan, kendisine en başından tavırlı ve mesafeli Demokrat Biden yerine “Şahin” Cumhuriyetçi ekiple ve bu ekibin “Küresel” networkü ile anlaşmayı denemeyi isteyecektir ama anlaşılan “Şahin Neo-Con” ekip Erdoğan’a kapıları çoktan kapatmış gözüküyor.
Tabii bunlar önemli şeyler değil, memleketimin güzel insanları “Deli Çavuş”un yayınladığı kumar listelerinde Serdar Ortaç’ın kumarda kaybettiği paralar üzerinden “Kumar borcu var ama borçlarını ertelediler” duyarı kasmaya devam edebilir…
O zaman da “İyi uykular Türkiye’m, her nerede uyuyor ve uyutuluyorsan” demek düşer bize de…
_______________________________________________________________________________________________
“Sizler için kimseye diyet borcu olmadan, hiç bir kurum, kuruluş yahut kişiden “Fonlanmadan”, “tam bağımsız” ve özgür şekilde bugüne kadar yaptığımız gazeteciliği daha güçlü biçimde sürdürebilmemiz için siz de destek olmak isterseniz; aşağıdaki linkten PDF formatında yayınlanan, Türkiye’nin tamamen dijital olarak yayın yapan tek özel ve dosya haber dergisi KRİPTEKS E-DERGİYE yıllık abone olabilir, HABER ALTERNATİF’in aylık,3 aylık,6 aylık yahut yıllık ÖZEL BÜLTEN’ine abone olabilir, yahut Youtube kanalımıza abone olup KATIL butonundan kendi belirlediğiniz miktardaki desteklerinizle bağımsız gazetecilik mücadelemize destek olabilirsiniz...”
ABONELİK LİNKLERİ:
YOUTUBE KANALI-KATIL BUTONU LİNKİ:
https://www.youtube.com/channel/UCPGcaaw3vhHiBv9XL0hVG0w
KRİPTEKS E-DERGİ YILLIK ABONELİK LİNKİ: