Demokrasi, her şeyden önce halkın refahını ve gelişmişliğini önceleyen bir biçimdir. Kimi zaman demokratik haklar bir sınıf, zümre ya da gruba dayanıyor olsa da demokrasi, halkın iktidarı ve halkın kendini gerçekleştirmesidir.
Demokrasinin gerçekleşebilmesi için partilerin ya da hareketlerin olması önemli bir husustur. Partilerin ideolojik hat üzerine konumlanması ve halkın partilerde aktif yer alması, demokrasi kültürünü yeşertir ve geliştirir. Bu nedenledir ki; partilerin halkına yüz çevirmesi beklenememektedir. Türkiye’de sandık demokrasisi kavramı esastır. Yani sandık demokrasisi, halkın oy kullanabilme becerisi dışında demokrasinin alametifarikalarından habersiz yaşam biçimleriyle hareket etmesi anlamına gelmektedir. Ülkemizde demokrasi, halkın genel görüşlerini içermekten çok bir liderin etrafında şekillenen düşüncelerin bütünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir liderin etrafından şekillenen demokrasi rüzgarları, her ne kadar demokrat bir uygulama gibi görünse de toplumun yok sayılması anlamına gelmektedir. Toplumun sıkıntılarını göremeyen ve anlamak istemeyen liderlerin neticesinde kısır döngü içinde kalmış demokrasimiz, tıkanma noktasına gelmiş ve kurumlar işlevselliğini yitirmiştir.
Toplumumuzun kendini aramaya kalktığı her vakit; “Halk, hakkını istiyor mu?” ya da “Demokrasi, halkımıza bir beden fazla” gibi sözlere maruz kalmak doğal bir tartışma ortamına dönüşür bir hale geldi. 100 yıl öncede bu tartışmaların yaşandığından emin olabilirsiniz.
Toplumun ya da kitlelerin başında zorbalıkla oturan devlet yetkilileri ve parti genel başkanları, politik davranışlarını meşru göstermek için esasında çürük fikirleri kendilerine siper etmeye çalışmışlardır. Bu siperleri, yanlarındaki riyakâr ordusu ile birlikte halka ya da topluma dayatmak istemişlerdir ve isteyeceklerdir. Esasta çürük, toplumu anlamayan fikirler ve toplumu, “reaya” olarak gören yöneticiler, toplumları her zaman köhne zihniyete teslim etmişlerdir. Tarih, belirli bir süreçleri okuyunca anlamlıdır. Tek adam saltanatının yaygınlaştığı her toplum, ihtilallere gebedir. Tarih akışı hiçbir zaman geriye gitmemiş ve gitmeyecektir. Tarihin hiçbir noktasında halk birdenbire ayaklanarak haklarına kavuşmuş değildir. Halkının çıkarını düşünenler önce çıkmış, halkla temas etmiş ve halkı harekete geçirmiştir. Dünya üzerinde hiçbir toplum yoktur ki, haklarını kendi başlarına almış olsunlar. Halkın demokratik alandaki kazanımlarını geri elde edebilmek, halktan gelecek tepkilere rağmen, bu uğurda fedakârlık yapabilenlerin bir kazanımı ve bir mücadelesi neticesinde olacaktır.
Halkın demokrasi için mücadele etmek sanıldığı kadar kolay bir iş değildir. Halk için halka rağmen adım atabilmek, devrim ateşini yüreğinde hissedenlerin ortak paydası olacaktır. Bu yol uzun ve meşakkatli olmasına rağmen şahsıların sultasını yıkabilmek ancak halka dayanmakla olabilecek bir olgudur.
Halka açılmak, demokratik hakları geri kazanmakta da yeterli olmayacaktır. Eşit oy hakkını tahsis etmek yani bir millet gibi düşünme becerisi kazanmaktan geçmektedir. Devletin en meşru vaziyeti, devletin kuvvetler temeline oturtulması için gerekli olan olgulardan biri de tek bir milletten meydana gelen kitle ya da menfaatleri birleşmiş kitlelerdir. Öyleyse; halkın demokrasisini ilan edebilmek veya uygulayabilmek için önce “ulus” bilinciyle hareket etmek esas gayelerimizden biri olmalıdır. Ulus gibi düşünüp, ulus gibi hareket etmediğimiz müddetçe; devlet yaşantımızda karşımıza tek adamlar çıkmaya devam edecektir. Devlet ne kadar demokratik olursa olsun, idaresi tek bir şahsın elinde oldukça, netice daima doğru yoldan sapıp ayrılmaktır. Tek bir şahsın, söylemlerine ve davranışlarına göre belirlenen hat, sadece yeni bir saltanat kurmakla eş değerdir. Demokratik şartlar altında bulunan ve tek adam arzusuyla hareket eden partilerin genel başkanları bunun en büyük göstergesidir.
Maksatlarına ve en küçük hareketlerine meşruluk prensibi kazandırmak için doğruluğu maske olarak kullananlara karşı, doğruluğun kutsallığına ve samimiyetine insanları ikna etmiş gibi görünen şahısların halkımızın başına geçmeye hakkı yoktur. Kutuplaşmış toplumundan kurtulabilmek için gerekli olan husus, sistem dayatmalarına karşı çıkmak ve onun sonuçlarını iyi değerlendirmektir.
Evet, yolumuz uzun.
Evet, halk için halka rağmen hareket ediyoruz.
Evet, halkın demokrasisi için mücadele ediyoruz.
Evet, tekrar millet kavramının hatırlanması gayemiz.
Güneş ufuktan doğuyor.
Yürüyelim arkadaşlar!