Ramazan KARASU
Her devrimcinin ve devrimin bir pratiği vardır. Bu pratikler, dönemin şartlarına göre olgunlaşır ya da hayata geçirilir. Türkiye Cumhuriyeti, bir devrimci geleneğin neticesinde ortaya çıkan bir sistemdir ve bu sistemin önderi ise Mustafa Kemal Atatürk’tür. Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimci kişiliğini yok sayan ya da Cumhuriyet devrimini bir metaya indiren siyasilerin varlığı, ülkemiz için en büyük tehditlerden biridir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimci kişiliği niçin yok sayılarak sadece ülkemizin kurucusu olarak anılır? “Emperyalizme maşa olmuş şahsiyetler, bunun böyle olmasını ister ve destekler. Çünkü emperyalizmin, düşünceler ve devrimcilerle bitmek tükenmez bir kavgası vardır.” Bu söz, her hatırıma geldikçe düşünürüm, Mustafa Kemal Atatürk neden sevilmez diye… Sonra aklıma Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban kitabındaki bir söz gelir, “Bir insan Türk olur da nasıl Mustafa Kemal’den yana olmaz?”
Bunun cevabını merak ederek soruyorum:
“Bir insan Türk olur da nasıl Mustafa Kemal’in yanında olamaz?”
Gelelim yazımızın asıl maksadına; emperyalizmin esas gayesi, devrimcileri ve devrim ruhunu bir statükoya indirmek midir? Bu soruya en güzel yanıtı Mahir Çayan şu sözlerle veriyor:
“Emperyalizm, yalnızca kaba yoldan silahla bir ülkeye girmez. Bugün emperyalizm çok daha akıllı yöntemler kullanmaktadır; özellikle işbirlikçileri ile ülkeyi gerici bir parlamentarizmle yönetmekte, böylece ezilen halk kitlelerinden kendisini gizleyerek sömürü mekanizmasını rahatlıkla sürdürebilmektedir.”
Sömürü mekanizmalarını dikkatle incelediğimiz zaman karşımıza iki tablo ortaya çıkar:
-Din Tüccarlığı
-Atatürk Sömürüsü
Bu iki kavram arasındaki söz düelloları ve kavgalar yıllardır süregelmektedir ve özellikle 12 Eylül sonrasında oluşan siyasi düzende, iki kavramın kullanılmaya hazır bir oy aracı olarak kullanıldığını görmekteyiz.
İdeolojik kavgalar tahrifi neticesinde ortaya çıkan bu kavramlar; ülkemizi demokrasiden ve halkın iktidarından uzaklaştırmaktadır. Mecliste gördüğümüz, küçük burjuvaların, kavgaların temelinde yatan kavganın sebebi de bu iki kavramı sömürmekten ibarettir.
Yazdığım bu satırlara bir ara vererek yüzümü Ulaş Bardakçı’nın şu sözlerine dönmek istiyorum:
“Şunu herkes öğrensin ki: Emperyalizm ve yöneticileri, zamanın büyük devrimcilerini aziz, evliya haline getirir, doktrinlerinin devrimci yanlarını küllendirir, statik, statükocu yanlarını ortaya atar, kendileri için kabul edilebilir yanlarını reklam eder. Arkalarından ah-vah edilir, radyoda program düzenlenir. Artık ölen bir devrimci değil, bir evliyadır. Bu şekilde zararsız hale getirilen devrimciler her fırsatta halka sunulur. Artık o halkın kurtarıcısı değil hâkim sınıfların paravanasıdır. Mustafa Kemal’in başına gelen tamı tamına budur. Anadolu ihtilalinin lideri gitmiş yerine mavi gözlü dev gelmiştir. Artık o bağımsız Türkiye için savaşan devrimci değil, şapka, ceket-pantolon değiştiren büyük bir terzidir…”
Bu tarifin dışına çıkmak ancak kitlelerin bilgi birikimine dayalı bir husustur. Şayet kitleler; yeteri kadar okumaz ve sistem tarafından kullanışlı bir numune haline getirilmeye devam ederse; emperyalizm giderek kök salmaya ve yeşermeye devam edecektir.
O yüzden ilk görevlerimizden biri Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimci fikirlerine sarılmak ve Cumhuriyet felsefesini yeniden hatırlamak olacaktır. Ebedi Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk’ün düşüncelerini, küreselci siyasetçilerin elinden kurtarmak vatani bir görevdir. Bu doğrultuda, eleştirel düşünce gerçekleştirildiği taktirde “ulusal onurumuza” yeniden sahip olabilir ve sandık demokrasisi kavramından uzaklaşabiliriz.
Mustafa Kemal Atatürk, bu ülkenin başına gelmiş en büyük liderdir. Bu büyük lideri, belirli bir sınıfın kendisine meşru bir zemin yaratmak için kullanması kabul edilemez bir durumdur. Mustafa Kemal, insanlığa adanmış ve devrime hayatını vakfetmiş büyük bir isimdir. Tekrar kalkınma hamlelerine geri dönmek ve yüzümüzü aydınlığın ferahına çevirmek istiyorsak; Mustafa Kemal’in bir sömürü aracı olarak kullanılmasına karşı çıkmamız gerekmektedir. Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve inkılaplarına karşı fakat toplumun Atatürk’e karşı olan bağlılığından hareket eden isimlerden uzak durmak gerekmektedir. Bu isimleri tek tek saymak gereksizdir. İlgiyle izlenildiği zaman bu kişiler, kendiliğinden ortaya dökülecektir.
Öyleyse yapacağımız ilk iş; Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimciliğini ve devrimci düşüncelerini hatırlamak, Cumhuriyet felsefesini benimsemektir. Büyük Cumhuriyet olgusunu yeniden yürürlüğe koymanın asıl gayesi buradan geçmektedir. Geri kalmış ve geri bıraktırılmış ülkelerde kaypalık kolaylıkla vücuda gelebilmektedir. Bu kaypaklığın sebebi; rant sağlamak için şahsi menfaatleri, her şeyin önüne koymaktan geçmektedir.
Tarih yazını şunu ortaya koymaktadır; geri kalmış toplumlar ananelerine sıkı sıkıya bağlıdır. Bu halk kitleleri içinde, ceplerini doyurmaya meraklı olanlar “Atatürk” sömürüsü altında çalışmalarını sürdürürler. Bu, halkı da aşağılayan en garip düşünceler düsturudur.
Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimciliğini hatırlamak bu yüzden anlamlıdır ve önemlidir.
Ve lütfen, İnkılapçı değil Devrimci olunuz!
Tebrikler, “putlaştırma” her ünlü ölümlünün başına gelir. Atatürk’Ün de başına gelmiştir. Biz onun korkmadan deneme yaklaşımı ve daha iyiyi arama gayreti vb davranışlarını yani en insani tareaflarının takipçisi olmayı öncelememiz gerekmektedir.