Amasra’da 41 madencinin hayatını kaybettiği maden faciasının ardından kazada madenin bağlı olduğu TTK’nın ihmali tartışılmaya devam ederken en büyük skandal kurumun Genel Müdürü ile ilgili olarak ortaya çıktı.
Türkiye’de madencilik,yargı ve liyakat üçgeni adeta çökmüş durumdayken Hürriyet’ten Sedat Ergin’in yazısı bu üçgende yaşanan “Vehameti” gözler önüne serdi.
Ergin verilerle maden facialarındaki “cezasızlık” kültürüne ve liyakat sorununa dikkat çekti.
Ergin’in yazısının satır başları şöyle:
“2008 yılı verilerine dayanan bu tabloya göre, ABD’de bir milyon ton taşkömürü üretimi başına düşen ölüm sayısı “0.02”. Çin Halk Cumhuriyeti’nde ise 1.27. Bir kişiden biraz fazla. Peki Türkiye’de kaç dersiniz? Yanıt: 7.22…
Yani Çin’den neredeyse altı kat fazla…
TEPAV’ın raporu diyor ki, bütün araştırmalar maden ocaklarında kullanılan sistemlerin ve teknolojinin kazaların ve ölüm oranlarının düzeyi ile ilişkili olduğunu gösteriyor. Yeni teknolojiler klasik teknolojinin yerini aldığı oranda zarar gören işçi sayısı da azalıyor.
Bugün Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Genel Müdürü olan Kazım Eroğlu, 2013 yılında Zonguldak Kozlu’daki madenin müessese müdürü pozisyonunda görev yaparken burada meydana gelen ve sekiz işçinin öldüğü kazada tali kusurlu bulunup 4 yıl hapis cezasına çarptırılmış. Ancak bu ceza, para cezasına çevrilmiş. Eroğlu, ardından 2018 yılında TTK’nın başına atanmış. Bu atama da karşımızdaki sorunun liyakat boyutunun altını kuvvetli bir şekilde çiziyor…
Sorunun bir bu kadar kayda değer yönü, cezasızlık kültürü ve bu kültürün gerisinde yatan hukuk boyutuyla ilgilidir. Bunu gösterebilmek için yine 2014 yılındaki Soma faciasına dönelim. Hatırlayalım, Soma faciası bütün Türkiye’yi ciddi bir şekilde sarsmış, ortalığı kaplayan tartışmalardan sonra bu kazanın “göz açıcı” bir etki yapacağı, Türkiye’de maden kazaları açısından alınacak önlemler itibarıyla bir milat olacağı yönünde beklentilere de kaynaklık etmişti.
Milat olabilmesi, her şeyden önce Soma felaketinin sorumlularının hak ettikleri cezaya çarptırılmaları halinde mümkündü. Hepimiz geçen sekiz yılı aşkın zaman zarfında Soma davasının sanıklarının adalet karşısında hesap verme sürecini yakından izledik. Kamuoyu vicdanı, sorumluların bu sürecin sonunda gereken bedeli ödedikleri hususunda ikna olmamıştır.
Örneğin, Yargıtay’ın madeni işleten şirket yöneticisi sanıklar hakkında önce “olası kasıtla öldürme” suçuna hükmettiğini, daha sonra dosyaya bakan dairenin kompozisyonunun değişmesiyle birlikte suçun vasfının “bilinçli taksirle öldürme”ye çevrildiğini ve öngörülen ceza miktarının dramatik bir şekilde azaldığını gözledik.
Her halükârda Yargıtay’da kesinleşen kararla 20 yıl hapis cezasına çarptırılan ve infaz indirimleriyle yedi yıl hapis yatması gereken sanıklardan Can Gürkan, COVID-19 pandemisi dolayısıyla getirilen son infaz düzenlemeleri sonucu bugün serbest durumdadır.
Şimdi geriye dönüp baktığımızda görüyoruz ki Soma faciasıyla Türk toplumunda ortaya çıkan kuvvetli beklenti hayata geçirilememiştir. Amasra kazasının anlattığı, ülkemizde hâkim olan cezasızlık kültürünün aslında mutlak kaderimiz olduğu gerçeğini bütün Türkiye’ye sarsıcı bir şekilde göstermesidir.”